Sadizmin isim babası ve 18. yüzyılda olduğu kadar günümüzde de eserleriyle tartışmalara ve rahatsızlıklara sebep olan Marquis De Sade, anlattıkları ile okuyucuyu öyle zorlar ki bazıları rahatsız olup “Ne okuyorum ben!” der, bazıları da kitabı elinden düşürmeden okumaya devam eder. Sade rahatsız olanlar için hiç çekinmeden şu sözlerle de karşılık verir: “Büyük fikirler yüzünden ahlakı bozulacak kişiye yazıklar olsun! Felsefi düşünceler içinden yalnızca kötü olanları çekip almayı bilen, ahlakı her şeyle bozulan bu kişilere yazıklar olsun! Bunların ahlakının Seneca ya da Charron okuyarak da bozulmadığını kim ileri sürebilir? Ben asla onlara hitap etmiyorum!” Fazlasıyla net ve sözünü esirgemeyen Sade anlatmak istediklerini ifade etme biçimiyle döneminde bolca sansüre maruz kalmasına sebep olur; hayatının ve kelimelerinin aykırılığı eserlerinde de yer bulur. Yazarın sözünü esirgemeyişini Yatak Odasında Felsefe kitabında da belirgin şekilde görürüz.
Kitabı ilk eline aldığınızda arkasında yazan özet kısaca şudur: Yatak Odasında Felsefe genç bir kıza teorik ve pratik libertenlik eğitiminin verilmesini anlatır. Özet aslında doğrudur ama kitabı okuduktan sonra kitabın sadece bir eğitimden ibaret olmadığını anlarız. Örneğin genç bir kız diyerek geçmeyiz, adı vardır: Eugenie. Eugenie, fakir bir ailenin tek kızıdır, onu saf olarak tanımlayabiliriz. Genç kız her anlamıyla saftır ve kitabın içeriği de düşünüldüğünde “saf” kelimesi her anlamı karşılar, ilerleyen bölümlerde ise bu saf kelimesinin tersine döndüğüne okuyucu şahit olur. Tabii Eugenie’den önce saflığını kaybetmiş olan üç karakterimiz daha vardır, bunlar Madame de Saint-Ange, Dolmance ve Şövalye.

”İnsan nedir? Onunla diğer bitkiler arasındaki fark nedir? Onunla doğadaki tüm diğer hayvanlar arasındaki fark nedir? Kesinlikle hiç fark yoktur. İnsanlar da onlar gibi bu yerkürenin üzerine rastlantı sonucu yerleştirilmiştir, onlar gibi doğmuştur; onlar gibi ürer, çoğalır ve azalır; onlar gibi yaşlanır ve onlar gibi doğanın her hayvan türüne biçtiği sürenin sonunda, organlarının yapısı nedeniyle hiçliğin içine düşer.”
Şövalye ve Madame de Saint Ange’in diyalogları ile başlayan roman diyaloglar eşliğinde devam ediyor, eylemler ise sadece birkaç kelime ile ifade ediliyor. Bu kadar açıklanmasının nedeni romanın tiyatral bir özellik taşıması ve karakterlerin konuşmalarında eylemleri yeterince açık anlatılmasıdır. Birbirlerini sürekli bu sapkın oyuna teşvik eden karakterler kesintisiz diyaloğa roman boyu devam eder. Öyle ki “Fransızlar, Cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” adlı bölümde Şövalye’nin anlattıkları uzun paragraflar ve birkaç sayfa sürse bile aslında bu da bir diyalogtur.
Sade, ne kadar üst tabakadan gelse de devrimci kimliğine sahiptir. Amacı toplumdaki basmakalıp ahlak düşüncesini yeniden hizaya sokmaktır. Bunu gerçekleştirmek için de eserlerinde ahlakın sınırlarını zorlar. Yatak Odasında Felsefe bu anlamda sadece ahlaksızlığın eşiği değil “ahlaki devrim rehberi” olarak da adlandırılabilir. Cinsellikle beraber felsefi düşünceleri hayata geçirir. Bu yönden Madame’ın eğitimi sadece cinsellik temelli değil aynı zamanda toplumda aksak olarak gördüğü siyaset, din, eğitim gibi yönlerine hicivler de içerir. Madame, yazarın sesi olur hem kendi yaşamındaki deneyimlerden hem de Fransız toplumunun yapısı diyalogların temelini oluşturur. Hayatının bir dönemini akıl hastanesinde ve hapishanede geçiren yazarın ahlaksız olarak adlandırılan davranışları da yazarın ilham kaynakları arasındadır.

Eserin bir diğer odak noktası da doğadır. Doğayı yüceltir ve bizden ne istiyorsa, emrediyorsa ahlağın da ona göre şekil alması gerektiğini savunur. Sadece hayatın günlük düzeni için değil bu savunmayı şiddet ve cinsellik için de yapar. Tüm bunların yanında ferdi bireyselleştirir, onlara doğa tarafından haklar verildiğini söyler. Öyle ki 18. yüzyıl gibi bir yüzyılda kadını yücelten, ona dönemin erkek bireyleri kadar hak tanıyan nadir bir yazardır. Eserin bir bölümünde Sade Madame aracılığı ile Eugenie’e bir kadının istediği zaman anne olabileceğini, istemediği takdirde ise hür bir kadın olarak anne olmayı reddedebileceği görüşünü aktarır. Doğada kadın için ayrı bir yer biçer; bu doğada kadın özgürdür, istediği şehvet oyununda yer alabilir, istemediği hiçbir yükümlülüğü yoktur.
“Doğa, insanları yaratırken yüzleri gibi zevklerini de ayrıştırmayı yeğlediğinden, yüz hatlarımıza getirdiği çeşitlilik bizi nasıl şaşırtmıyorsa duygularımıza kattığı da şaşırtmamalıdır.”
Sade okunması zor bir yazardır, rahatsız edici bir anlatıya sahip olsa da altında yatanlar erotizm ve cinsellikten çok daha fazlasıdır. Öyle ki Dostoyevski gibi usta yazarların da ilham kaynağı olur. Bu yönleri göz önünde bulundurulduğunda Yatak Odasında Felsefe, ideolojisi ve doğanın en uç noktalarını sorgulamasıyla bir manifestodur.
Kaynakça
Sade, Marquis de. Yatak Odasında Felsefe. Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, 2012.


