Söylenti Kitaplığından: Kurbağalara İnanıyorum

Editör:
Deniz Filiz
spot_img

Her hafta başka sayfalarda gezinip, farklı dünyalara ulaşmamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta, Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin‘in okurluk, yazarlık ve edebiyatın işlevi üzerine sohbetlerinden oluşan “Kurbağalara İnanıyorum adlı kitabı var!

“Yazarlar,” der Virginia Woolf, “gerçeğe daha yakın bir hayat sürerler diğer insanlardan. Dünyanın güzelliklerinin farkındadırlar, çünkü o güzelliklere yakından bakıp onları anlamaya çalışırlar.”

                                                                                                            (Virginia 13)

Yazmanın işlevi nedir? Yazan kişi ne yaptığını bilebilir mi her zaman? Yazmak bir ‘heves’midir? Neden okuruz? Okurluk serüveninde nelerle karşılaşılır? Günümüz edebiyatı nereye gidiyor? Neden ‘edebiyat’? Bu gibi sorular okuyan veya yazan bireylerin sorabileceği sorular arasında olabilir. Üç önemli modern Türk edebiyatçısının bu soruları ve yazamadığımız birçok soruyu kendi sohbet sarmalları içinde yanıtladığı “Kurbağalara İnanıyorum” 2016 senesinde İletişim Yayınları tarafından basılmıştır. Kitapta Tim Parks‘ın “Kader”i Richard Dawkins‘in “Kör Saatçi”si, Orhan Koçak‘ın “Bahisleri Yükseltmek”i, Sibel Irzık‘ın “Karnavaldan Roman”ı, Ayfer Tunç‘un “Dünya Ağrısı”, Mihail Mihailoviç Bahtin‘in “Romanda Söylem”i, Julio Cortazar‘ın “Seksek”i Franz Kafka‘nın “Şato”su ve “Yargı”sı, Friedrich Nietzsche‘nin “Ahlakın Soykütüğü Üzerine”si ve daha birçok yazarın ve eserlerinin isimleri geçer. Onlardan nasıl etkilendiklerine ve kitaplarında nasıl bir etki bıraktığına değinirler. Üçünün arasındaki yazışmalara konuk olur bu kalemler.

Kitapta İşlenen Konular

“Edebiyat okurluğu da yazarlığı da bir tür yalnızlığı gerektiriyor. Okuduğumuz, yazdığımız metin ile baş başayız. Böyle olmalı. Ama bir de benzerini aramak diye insani bir güdü var: Metinden başımızı kaldırıyoruz, başka insanlara metin ile kurduğumuz ilişkiden bakıyoruz. Benzeyen, benzemeyen yanlarımızı görüyoruz. Bir mihenk taşı olarak benzerliklerimiz, farklılıklarımız. Üçümüzün mihenk taşı bu kitap.” (sf. 7)

Kitabın yazılma, sayfalarının sözcüklerle dolmaya başlama hikâyesi, üç edebiyatçının Ankara’da bir pastanede oturmuş, kitaplar, yazma tasarıları ve kendi sınırları hakkında konuşurlarken Behçet Çelik‘in “çok güzel konuşuyoruz, neden bu konuşmaları yazıya dökmüyoruz?” demesiyle başlar. Yaklaşık bir sene boyunca farklı zamanlarda birbirlerine kendi okurluk serüvenleri, yazdıkları ve yazmayı tasarladıkları kitaplar hakkında konuşurlar. Hikâyenin sonunda da edebiyat söyleşilerinden oluşan bu kitap ortaya çıkar. Bu yazıda konuşulan konuların hepsine teker teker değinemeyecek olsak da sizlere yazabileceğimiz kadarından bahsetmek istedik elimizden geldiğince.

“Arada sırada neden yazdığımı düşünürüm. Neden yazdım? Elbette, acı, keder, hayal kırıklığı, yerini bulamama, yaşanmamışlık, sesini çıkaramama gibi olumsuz duygu ve yaşantılardan meydana gelen bir hayli kişisel bir ‘hammadde’yi kişisel bir neden olarak sunabilirim. Biraz arabesk olur, klişe olur ama yanlış olmaz. Yine de Turgut Uyar’ın yolundan giderek neden yazdığımı ‘Bir hevesti, bir oyundu,’ diye açıklamak şimdilerde bana daha ağırbaşlı, daha hakiki geliyor. Evet, bir hevesti. Behçet’in bir ara değindiği gibi, okuduğum kitaplar gibi yazmaya heves ettim.” (sf. 86)

‘Neden yazıyorum?’ sorusunun altını çiziyor Barış Bıçakçı kitabın bir bölümünde. Yukardaki satırlarla soruyu cevaplarken de “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”i yazarken, senaryosunu Pelin Esmer‘le birlikte kaleme aldığı “İşe Yarar Bir Şey” filminde de adı geçen yazar Cortazar‘ın “Seksek”inin ilk iki cümlesinden etkilendiğinden; “Herkes Herkesle Dostmuş Gibi”de Virginia Woolf‘un “Mrs. Dalloway”ini okuduktan sonra bilinç akışı tekniğini denemek istediğinden; Vüsat O’ Bener‘i yoğun okuduğu sıralarda “Baharda Yine Geliriz”de onun gibi yazmaya heves ettiğinden; “Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra”da J.D Sallinger‘ın bir kitabındaki aileden esinlendiğinden bahseder.

“Hem tek başına olduğum hem de sonuçta bir iş gördüğümü hissettiğim bir şey, yazmak. Yazdığım şeyin alıp başını gitmesi, ona önce hakim olmaya çalışmayı, sonra teslim olmayı, ortaya çıkan şeyi daha güzel nasıl anlatabilirim deyip cümle cümle didiklemeyi seviyorum.” (sf. 93)

Behçet Çelik, yukarıdaki satırları yazdığı sıralarda dosyalarını toparladığı öyküsü “Kaldığımız Yer”i yazıyordur. Yazmak bir tür zorunluluk mu? Bir tür telaş hali mi? Yoksa bir tür yorgunluk atma ve dinlenme mi? Bu sorular etrafında dönerken, insanlara olan merakını da ekler cümlelerinin arkasına: “Öteden beri insanların sözlerinin ve görünüşlerinin ardında ne olduğu merak ederim, o anda neler düşünüp hissettiklerini, sözleriyle ifade ettiklerinin dışında bir şeyler geçip geçmediği içlerinden. İç dünyaları nasıl, derli toplu mu, darmadığınık mı, kendileriyle ilgili neyin ne kadar farkındalar, benim onlar hakkındaki yargılarım yerinde mi, çok mu alakasız, benim onlarla ilgili fark ettiğimi sandığım bir şeyin onlar da farkında mı? Onları görmediğim zamanlarda ne yaparlar, nasıl oyalarlar kendilerini, ne yapınca heyecanlanır, nelere sıkılırlar.” (sf. 94) Bir yazar olarak kendisini çeken karakterlerin, kendi iç dünyalarının çelişkilerinin farkında olan fakat eyleme geçmekte zorlanan ve bir parçaları cesurken bir parçaları da çekinik duran yapıda olduğunu söyler. Bu ‘mızmız’ kimselerle ortak yanlarımızı gördüğünü ekler sözlerine.

Yazar Coetzee‘nin Costello‘sunda Elizabeth Costello adlı bir karakterin, öteki tarafa geçmeden önce yargıçlar tarafından soru yağmuruna tutulması esnasında gelen sorulardan biri: “Neye inanıyorsunuz?”dur. Costello’nun yanıtı da bir hikâyedir. Hikâyedeki kurbağalardır. Ayhan Geçgin, kurbağa hikâyesindeki kurbağaların ‘ölüler aleminden dönen sesi’ni, mitolojik bir şair olarak görülen Orfeus‘un yeryüzünün başlangıcından beri söylediği şarkıya benzetir. Aslında bu benzetme şudur: Gerçek dünyayı öteki dünyaya bağlayan ses. Bu ses bir dönüşümü, öteki varlığın içine akanı ve yenilenmeyi temsil eder Geçgin’e göre. Her ne kadar farklı ve ayrı dünyalarımız olsa da bir şekilde bir akış gerçekleşmektedir insandan insana ve nesneden nesneye. Peki bu akış ne ile mümkün olabilmektedir? Edebiyat ile: “Edebiyatın işi de herhalde bundan başka bir iş olmamıştır, tıpkı kurbağaların yaptığı gibi, bu sesi duyurmak, işitilir kılmaya çalışmak olmuştur.” (sf. 213)

Dilerseniz, kitabın son bölümünde ve arkasında yer alan; kitaba ismini veren bu hikâyenin içinden satırlarla birlikte yazımızı bitirelim:

“Kurbağaların özelliği, nehirleri kuru topraklara dönüştüren kurak mevsimde toprağın derinliklerine gömülüp ölüm uykularına yatmalarıdır. Tüm bedensel işlevlerini en aza indirip ölüme en yakın halde yağmur mevsiminin gelmesini beklerler. Yağmurlar, nehirlerin yatağını doldurmaya başladığında, ölüler ülkesinden geri gelir, on binlerce ağızdan şarkılarını söylemeye başlarlar.” (sf. 211)


Kaynakça:

Bıçakçı, Barış, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin. Kurbağalara İnanıyorum. İstanbul: İletişim Yayınları, 2016.

Woolf, Virginia. Bir Yazarın Günlüğü. Çev. Oya Dalgıç. İstanbul: İş Bankası Kültü Yayınları, 2014.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.