Söylenti Kitaplığından: İnsanlığımı Yitirirken

Editör:
Rabia Yeşil
spot_img

Her hafta bambaşka dünyalara yolculuk yapmamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta Osamu Dazai‘nin kaleminden çıkan İnsanlığımı Yitirirken isimli romanı var! 

Osamu Dazai, 19 Haziran 1909 yılında dünyaya gelen Japon yazardır. Ailesinin büyük bir kısmının siyasetle içli dışlı olması durumuna karşı çıkar ve yazar olarak hayatına devam etmek ister. Bu başkaldırının ardından yirmi yaşında Tokyo Üniversitesi Fransız Edebiyatı bölümüne kaydını yaptırır.  

Aldığı kararların sonucunda yalnızlaşan Osamu Dazai, birkaç kez intihar etmeyi dener fakat başarılı olamaz. İçindeki yaşama hevessizliğine rağmen başarılı bir yazar olarak var olan Dazai, eserlerinde çoğunlukla yalnızlığı, varoluşsal sancıları ele alır. Daha önce gerçekleştiremediği intiharı 39. yaş gününde gerçekleştirir ve 1948 yılında hayata veda eder. Arkasında bir sürü eser bırakan yazar, günümüzde hâlâ okunur.  

İnsanlığımı Yitirirken, 1948 yılında çıkar. Yarı otobiyografik roman olarak kabul edilen eserde baş kahramanımız Yozo isimli biridir. Romanın başlangıcında Yozo’nun günlüğünü ve üç fotoğrafını gören kişinin Yozo hakkındaki düşüncelerini okuruz. Kitaba ilk başladığımızda bu düşünceler bize pek fazla anlam ifade etmeyebilir fakat kitabı bitirdikten sonra bu düşüncelere tekrar göz attığımızda karakterimizin kırılma noktalarını görmek mümkün olur.

Karakterimizin hayatına çocukluğundan itibaren şahit olmaya başlarız. Varlıklı bir ailede dadılarla büyümüş olan Yozo, dirençsiz güçsüz bir çocuk olarak karşımıza çıkar. Bu durum Yozo’nun hastalıklı bir çocuk olduğu düşüncesine kapılmamızı sağlasa da aslında Yozo, o zamandan itibaren içinde yaşama sevincini hissedemez. Yemek yemeyi açlığı hissettiği için değil ailesiyle yemeye mecbur olduğu için kabul eder. Bu durumda yemek saatleri onun için bir eziyettir. Günlük rutinleri yerine getirmek bunlara sadık kalmak onun için saçmalıktan ibarettir.

Ailesini gözlemlemek onu düşünmeye iter. Bu düşünceler ise onu kıvrandırmaya başlar. İnsanların yaşayış şekline anlam veremeyen Yozo, kendini her şeyi sorgularken bulur. İçinde barındırdığı karamsarlık hissi şimdiden onu zehirli bir sarmaşık gibi sarmaya başlar ve bu durum, sarmaşık onu tamamen zehirleyene kadar devam eder.

“Yine de, durum buysa, buna nasıl tahammül ediyorlar? Her gün pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı egoist olabilirler mi? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte…” (s. 14)

Bu düşüncelerle boğuşan Yozo, bir anlam arayışına girer. Diğer insanlarda olan hatta ailesinin her üyesinde bulunan yaşam sevinci onun içinde hiç canlanmaz. Etrafında onun gibi düşünen kimse olmadığını bildiği için yalnızlaşır, içine kapanır. Yalnızlaşmış olmasına rağmen insanlardan kopamaz. Bu yüzden kendini soytarı olarak adlandırır. Tek amacı etrafını eğlendirmek, sürekli gülmek olan biriymiş gibi davranır. Böylelikle içindeki kasvetten haberdar olan kimse olmaz.

Yozo büyür ve ailesinden ayrı bir yerde okula başlar. Bu ayrılık onu bir nebze de olsa rahatlatır çünkü onu tanımayan insanlar için soytarılık yapmasına gerek kalmadığını düşünür. Düşündüğünün aksine insanlara karşı olan korkusu daha da artar. Onlarla konuşmak, bir şey paylaşmak ona dünyanın sonu gibi görünür. Bu yüzden de tam aksine soytarılık işine dört elle sarılır.

Sakladığı şeylerin biri tarafından fark edilmesi onu tedirgin eder. Bu durumla karşı karşıya kaldığı kişiyle de arkadaşlık kurmaya çalışır. Böylelikle iletişim kurduğu ilk kişi Takeiçi olur diyebiliriz. Yozo, bir gün tüm sınırlarını zorlayarak arkadaşına yaptığı birkaç resmi gösterir. Takeiçi, Yozo’nun ileride çok başarılı bir ressam olacağını dile getirir. Bu düşünce Yozo’yu bunaltır çünkü yaptığı hiçbir işten zevk almayan biri için bu durum imkansızdır. Resimlerini başka hiç kimseye göstermez. Gösterirse insanların onun soytarılığının altında gizlenmiş olan sefaletine güleceklerini düşünür. Çizdiği resimleri göstermek onun için kendini açığa çıkarmak, tüm düşüncelerine öylece ortaya sermek ve savunmasız kalmaktır.

“Kendimin bile şaşıracağı kadar melankolik ve kasvetli resimler ortaya çıkarmıştım. Fakat bu, benim kalbimin en derinliklerinde saklamaya çalıştığım şeylerin suretiydi.” (s. 34) 

Okuldan giderek uzaklaşan Yozo, kendini sınıf arkadaşlarından uzak ve alakasız görür. Bu durum belki de onun içinde beslediği ön yargının bir sonucudur. Okula gitmek yerine gününün büyük kısmını bir resim atölyesinde geçirir. Bu sırada Horiki ile tanışır. Horiki’nin düşünceleri Yozo için saçmalıktır. Fakat bu zamana kadar hiçbir düşüncesini dile getirme cesareti gösteremediği için bu düşüncesini de dile getirmez.

Bize göre bu durum bir anlam arayışından da öte insanın kendisini gerçekleştirememesidir. Bir yere ait olamama, toplumu kabul görmeme, yaşama öfke duyma, tüm bu duygular kendi içinde halledemediği problemlerin sonucu olarak ortaya çıkar. Böylece de yaşam tatsız ve renksiz gözükür. 

“Gerçek korkak mutluluktan bile korkar. Pamuk yün bile yaralar onu.” (s. 52) 

Yozo’nun hayatı bambaşka bir yola sapmaya başlar. Bir dergide öylesine çizimler yapar, derginin toplantılarına katılır. Toplantılara olan ilgisiyle Yozo sonunda bir dala tutunabildi diye düşünebiliriz fakat öyle değildir. Yozo, toplantılarda konuşulan tüm konuları gereksiz ve anlamsız bulur. İçten içe hepsiyle dalga geçer fakat sırf vaktini doldurmak için de hepsine katılır. Bu sırada tanıştığı bir garson kızla beraber intihara kalkışır. Bu onun ilk denemesidir ve başarısız olur. Kız ölür, Yozo tedavi görmeye başlar. Bu sırada ailesi onunla bağını tamamıyla koparır. 

Yozo, aldığı kararlar sonucunda hep bir sona yaklaşır fakat her seferinde de bu sondan kurtulur. Eline hayatını toparlamak için bir fırsat geçer ama izlediği yol yine aynıdır. Toplumun içinde kendine ait bir yer göremez, sürekli olarak toplumu eleştirir, içinde topluma karşı beslediği sonsuz bir öfke vardır içinden çıkaramadığı bu öfkeyle debelenir. Peki toplum bu kadar berbat bir haldeyken Yozo kendi için ne yapar? Koca bir hiç.

Yaşadığı tüm sorgulamaların sonucunda bir akıl hastanesinde yirmi yedi yaşında tüm saçları beyazlamış olarak okuyucuya veda eder.

“Her şey geçip gidiyor. 

Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde “insan” dünyasında tek gerçek şey bu. 

Her şey geçip gidiyor.” (s. 112) 

Aslında en derine indiğimizde yaşanan her şeyin sebebini sevgi eksikliği olarak görebiliriz. Annenin isminin hiç geçmeyişi, babanın sürekli işle uğraşması, kardeşlerle bir anının olmaması, bakıcıların elinde büyümek, tüm bunlar içten içe sevgisizliği besleyebilir. Yaşama bağlanmak için ihtiyaç duyulan sevginin en başında verilmemesi yalnızlığa sebep olur. Böylelikle eksik kalan yere ne koyacağımızı bilmeden savruluruz.

“Acı çekenler başkalarının acı çektiğini hissederler.” (s. 104)

Yalnızlığın, kafa karışıklığının, sorgulamanın ve savrulmanın yer aldığı bu kısa ama etkili eseri herkese tavsiye ediyoruz!

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.