Yaşamaya ve yeniden başlamaya çalışıyorum. (s. 158)
Her hafta bambaşka dünyalara yolculuk yapmanızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta Şermin Yaşar‘ın kaleminden çıkan Deli Tarla isimli öykü kitabı var!
Şermin Yaşar, 1982 yılında Almanya’nın başkenti Berlin’de dünyaya gelir. Daha sonra ailesiyle birlikte Bilecik’e taşınır ve Isparta’da Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirir. Okulunu bitirdikten sonra reklam yazarlığı yapan Yaşar, bir süre sonra anne olmasıyla birlikte yepyeni bir dünyaya adım atar. Annelik tecrübelerini kaleme döken yazar, “Başlarım Şimdi Anneliğe” isimli ilk eseriyle ne yazsa okurum denen bir yazara dönüşür.
Yazarlığı çok eski olmayan Şermin Yaşar’ın yirmi üç adet eseri bulunur. Yirmi üç eserden biri olan Deli Tarla, Doğan Kitap tarafından 2020 yılında okuyucusuyla buluşturulur. 67. Sait Faik Hikâye Armağanı‘na layık görülen esere ödül “insan psikolojisinin karanlık yanlarını ustaca kurulmuş olay örgüleri ve ironik bir dille anlatmakta gösterdiği başarıdan dolayı” verildiği söylenir. Toplam on altı öyküden oluşan bu eser, içine farklı dünyaları sığdırır.
Deli Tarla, ismini içindeki ilk öyküden alır. İlk öyküyle okuyucusunu kendine çekmeyi başaran yazar, basit bir miras mevzusunu işler gibi gözükse de okuyucusunu karşı karşıya bıraktığı son bambaşkadır. Kitap içinde yer alan tüm öykülerde bu durumla karşılaşırız. Şermin Yaşar’ın öykülerinde işlediği konular bize tanıdık, bilindik gelebilir fakat bu konuları işleyişi ve bitirişi onu diğer tüm yazarlardan farklı kılar.
“Öfke insanın dilindeki asma kilidi kırıyor nihayetinde, sakladığınız bütün kötü cümleler saçılıyor etrafa bir anda.” (s. 33)
Deli Tarla’nın tüm öykülerinde merkeze aldığı konu aile ve annedir diyebiliriz. Tüm öyküler bu iki konu etrafında döner ve farklı yerlere dokunur. Kim bilir belki de eserin bu kadar fazla sevilmesinin sebebi de budur. Herkesin kendine has olan yaralarına kanatmadan ufak ufak dokunan yazarın samimi dili ve içtenliği tüm okuyucusunu kucaklar. Yazarın tutkunu olduğu aile konusunu işlerken gerçeği ortaya birden koymayışı o gerçeği mizahıyla karıştırıp bize sunuşu belki gerçeği değiştirmez fakat yumuşatır. Bu yüzden de okuması da sindirmesi de kolay bir eserdir diyebiliriz.
“Anneme sarılıp yatmak, birlikte uyumak, birlikte uyanmak hayali bütün hayatımın üstünü bir toprak gibi örttü senelerce.” (s. 51)
Şermin Yaşar‘ın her öyküsünde karşımıza çıkardığı karakterler o kadar ince işlenir ki zamanla öyküyü unutabiliriz ama öykünün karakteri zihnimizde capcanlı kalır. Karakterler bir yerden sonra bizi anlatır. Yaşanan olaylar farklıdır ama hissedilen duygular aynıdır. En doğal halimiz, öfkemiz, hırsımız, kinimiz, sevincimiz, üzüntümüz ve kederimiz öykülerin içindeki karakterler olarak karşımıza dikilir.
Yazarın dili kullanışı, kelime dağarcığının genişliği ve yer yer kullandığı muzip dili öykülere farklı bir boyut katar. Her öykünün tıpkı karakterler gibi ince ince işlenmiş olması öykülerin derinliğini ve kalıcılığını artırır.
“Bir çiçeği dibinde ona hava aldıracak deliği olmayan saksıya diktiğin zaman ister dünyanın en nadide çiçeği, ister en dirayetli çiçeği olsun, soluyor.” (s. 156)
Deli Tarla öykü kitabının kendine özgü oluşu, her okuyucuda farklı bir iz bırakışı, okuyucusunu yormayışı, sayfalarının merakla çevrilişi, öykü okumayı sevmeyenlere öyküyü sevdirmesi ile yazılmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen güncelliğini koruyan bir eser olarak kalır diyebiliriz.
Münevver hala ile beklemenin, Ramiz ile kabul görmemenin dışlanmanın, yıldızların yerde olabileceğine inanmanın, evlat hasreti çekmenin, ailenin içinde yer bulamamanın, savrulmanın, özlem çekmenin, terk edilmenin, sonu olmayan ayrılıkların resmini çizip okuyucusunun eline verir Şermin Yaşar.
“Gülüş anne babadan geçen bir şeydir, annen baban gülüyorsa sen de gülersin, onlar gülmüyorsa istediğin kadar içinden gelsin senin yüzüne bir tebessüm layığınca oturamaz.” (s. 65)
Okuması kısa süren fakat her ayrıntısıyla unutulması zor olan öykülerin yer aldığı bu kitabı tüm okuyuculara tavsiye ediyoruz!