Söylenti Kitaplığından: Çocukluğum

Editör:
İclal Yaka

Her hafta başka sayfalarda gezinip, farklı dünyalara ulaşmamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta Maksim Gorki’nin “Çocukluğum” adlı kitabı var!

“Her şey öylesine ilginçti, her şey beni öylesine geriyordu ki çevremdeki her şey yüreğimi sessizce, yorulmak bilmeden hüzünle dolduruyordu. Hüzün ve sevinç, insanların içinde yan yana, neredeyse birbirinden ayrılmayacak gibidir; fark edilmesi zor, akıl almaz bir hızla birbirlerinin yerlerini alırlar.”

Çocukluğum, Rus yazar Maksim Gorki’nin (asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov) kendi hayatının yansıması olan otobiyografik üçlemesinin ilk kitabıdır. Üçlemenin devamında ise sırasıyla “Ekmeğimi Kazanırken” ve “Benim Üniversitelerim” adlı kitapları var. 1913 yılında yayımlanan kitap, Gorki edebiyatından da aşina olduğumuz yazarın sosyalist gerçekçi yaklaşımının ve bilinen politik yüzünün doğuşunu bizzat kendisinin anlatımından çocukluğuna inerek anlama ve gözlemleme imkânı sunuyor.

Maksim Gorki novelheroes

Maksim Gorki’nin çocukluğundaki yaşadığı ortamın içine her sayfada biraz daha girerken çocuk aklındaki düşüncelerini yetişkin halindeki bakış açısıyla okuma fırsatını da buluyoruz. Gorki, diğer kitaplarında olduğu gibi gerçekçi bakış açısının odağında samimi ve sancılı bir çocukluk hikâyesi anlatıyor bize. Aleksey’in küçük yaşta babasını kaybetmesiyle annesiyle birlikte annesinin ailesinin yanında Nijni Novgorod’da yeni ve alışkın olmadığı bir hayata alışma sürecinin sancılarını sayfa aralarında içtenlikle hissediyoruz. Gorki derinlikli ve akıcı anlatı dilinin yanında olağanüstü betimleme gücüyle çocukluğundaki o ortamın portresini adeta çıkarıp elimize veriyor.

“Çocukluğumda bir kovan gibi görürdüm kendimi: Basit, sıradan insanlar, hayat üzerine bilgilerinin, düşüncelerinin balını arılar gibi kovanıma taşır, sunabildikleri ne varsa ruhumu zenginleştirmek üzere getirip cömertçe sunardı. Bal her zaman temiz olmazdı, hatta çoğu kez acı olurdu. Ama her bilgi yine de baldı!”

Aleksey, babasının ölümünün ardından annesinin büyüdüğü evde bu sefer kendisi bir büyüme yolculuğuna çıkar. Dedesi ve ninesinin gölgesi altında çocukluğu geçerken annesi hayatta olsa bile aralarındaki bağ çoktan kopmuş vaziyettedir. Dayıları, yengeleri ve kuzenleriyle beraber yaşadıkları bu ev, kalabalık bir aile saadetinden oldukça uzak anlam veremediği salt bir karmaşadan ibaret. Aleksey daha bu yeni ve garip ortama alışamadan dedesinden ilk dayağını yiyerek şiddetle tanışıyor. Babasının yaşadığı dönemde çok hatırlamasa bile hissettiği o neşeli yuva algısı yerini hızla dedesinin kaosla dolu evine bırakıyor. Burası dayılarının hırsının getirdiği miras kavgaları, kimsenin asıl yüzünü anlayamadığı o korkulu bilinmezlik ve dedesinin her an şiddete meyilli hali arasında güven vermeyen bir çatı görevi görüyor sadece.

Aleksey küçük yaşta bildiğinden apayrı bir dünya ile tanışırken dedesinin onu yataklara düşürecek kadar dövüşünün ardından bir anda büyüdüğünü hissediyor. Çünkü Astrahan’da (babası ve annesiyle yaşadığı yer) küçük çocukların dövüldüğünü görmemiş, aynı şekilde babası da dedesinin aksine dayakla bir şey öğretilmeyeceğinin farkında biriydi. Fakat en başta dedesi olmak üzere hayatına giren bu korkutucu insanlarla tüm ezberi bozuluyor.

Çocukluktan hayatımız şekillenirken Aleksey’in de hayatını derinden etkileyen iki başrol var: dedesi ve ninesi. Çevresindeki kişiler, yaşadıkları evler, komşuları, sevdiği insanlar çoğunlukla değişse de yanlarında yaşadığı bu iki insanın varlığı hep baki kalıyor. Dedesi gerek düşünce tarzıyla gerekse de eğitme aracı olarak dayağı görmesiyle küçük Aleksey’in talihsizliği olurken ninesi ise onda bunun tam aksine belki de hayatının şansı olarak görebileceği bir yer ediniyor. Bir tarafta memnuniyetsiz, öfkesini çevreden çıkaran, huzur bozmak için yer arayan ihtiyar bir adam diğer tarafta ise öğütleriyle, hevesle anlattığı hikâyeleriyle Aleksey’i o kör kuyuya düşmemesi için hiç elini bırakmayan o yaşlı ve mücadeleci kadın.

Her çocuk gibi Aleksey de küçük yaşlardan çevresindeki birçok şeyi sorgulamaya ve anlamaya çalışıyor. Bu sorgulamalardan en büyük payı da tanrı ve varlığı ile ilgili kafasında oluşmaya başlayan düşünceler alıyor. Dedesini ve ninesini her gün dua ederken gördüğünü, dedesiyle sık sık kiliseye gittiğini düşünürsek pek şaşırtmayan bir sonuç aslında. Gözlemlerinin sonucunda kendi içinde dedesinin ve ninesinin tanrılarının farklı olduğu kanısına varıyor. Dedesinin Tanrı’sı salt kötüyken, ninesininkiyse herkesin dostu olabilecek kadar iyi.

“…ama dedemin Tanrı’sı bende korku ve düşmanlık uyandırıyordu: Kimseyi sevmeyen, sert bakışlarıyla herkesi izleyen ve herkeste ille de bir eksik, yanlış, günah arayan ve bulan bir Tanrı’ydı bu. Şurası çok açıktı ki, insana hiç inanmıyor, sürekli tövbe bekliyor ve cezalandırmak için yanıp tutuşuyordu.”

“Tanrı, daha doğrusu tüm canlıların yakın dostu olan ninemin Tanrı’sı, çevremdeki her şeyin en güzeli, en aydınlık olanıydı…Elbette şu soru da canımı sıkmıyor değildi: Dedem nasıl oluyor da bu iyi Tanrı’yı göremiyordu?”

Bu betimlemeler aslında kafasında kurguladığı farklı iki tanrı kurgusundan ziyade Aleksey’in kafasındaki dedesinin ve ninesinin yansımalarını oluşturuyor. Yani asıl bu farklılığa anlam vermeye çalışıyor. İki insanın kalbinin ve ruhunun, siyahla beyaz arasındaki durduğu o noktanın nasıl var olduğunu çözmeye çalışıyor. Bunu başta kişinin kendi elinde olmayan ilahi bir güce yorarken gittikçe bu seçimi insanın bizzat kendisinin yaptığını da anlıyor, daha doğrusu büyüyor.

Çok geçmeden o kalabalık aileden sıyrılıp dedesi ve ninesiyle yola üç kişi devam ediyorlar. Bu yolculukta Aleksey’in kalbinde yer edinip orada misafir olan da nice insan var. Dedesinin büyüttüğü Çingene, ona arkadaşlık eden kiracıları Horoşeye Delo, sevgiyle ve huzurla yaşamalarından imrendiği komşu üç kardeş çocuğu bu misafirlerin başını çekiyor. Ama bir noktada da dedesinin ağırlık yapan gölgesi de hep orada duruyor. Aslında Aleksey çocukluğunda her şeyiyle birlikte o gölgenin esiri olmamak için savaşıyor.

Çocukluğum, aynı zamanda satır aralarındaki bilgilerle o dönemin Rusya halkının da sosyolojik durumuna ışık tutuyor. Bunu bir çocuğun gözünden aktarmasıyla en basit şekilde yaklaşarak yapıyor. İnsanların üzerindeki baskıyı, sömürülen halkı, kadının o hayat içindeki yerini bir çocukluk hikâyesine işliyor.

“Çok sonraları anladım ki yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan Rus halkı, kendilerini acılarıyla eğlendirmeyi, onlarla çocuklar gibi oynamayı pek seviyor ve mutsuz olmaktan nadiren utanıyordu.”

Çocukluğum, gözümüzde canlandırdığı acımasız ama bir o kadar da gerçekçi hayatı bir çocuğun bakış açısından aktarmasıyla kalbimize dokunuyor. Bir de bu çocukluğun Maksim Gorki’yi Maksim Gorki yapan yegâne yaşanmışlık olduğunu bilmek okurken ayrı bir motivasyon kaynağı oluyor.


Kaynakça:

Gorki, Maksim. Çocukluğum. İstanbul: İş Bankası Kültür Yaınları, Temmuz 2023.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks