Söylenti Kitaplığından: Büyümenin Türkçe Tarihi

Yazı İçindekiler [hide]

Editör:
Deniz Filiz
spot_img

Her hafta başka sayfalarda gezinip, farklı dünyalara ulaşmamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta, Murathan Mungan‘ın seçkilerinden oluşan “Büyümenin Türkçe Tarihi adlı kitabı var!

“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk

Hiçbir yere gitmiyor.”

Edip Cansever

“Büyümek” dendiğinde ne gelir akla? Birbiri üstüne yığılan günler mi? Ufalanan aylar mı? Geriye ne kadar zamanımızın kaldığı mı? Kuşkusuz bu soruların yanında akla iyi kötü çocukluk anıları gelir. Hayatımızın o kısacık ve rüzgâr gibi geçen zamanları… O zamanlar belki idrak edilemez olan bitenler, hepsi küçücük ama hayal dünyası geniş aklımızın algıladığı kadardır. Hiçbir kötü duygunun tadılmadığı, derin duyguların daha yaşanmadan çocuk aklımızla kavranılmaya çalışıldığı, sevginin en saf halinin yaşandığı güzel zamanlar… Daha kötülüğün ne olduğunu bilmediğimiz; arkadaşlığı öğrendiğimiz; sevmek ve sevilmek kavramlarıyla tanıştığımız ve gökyüzünü kucaklayacak kadar uzun kollara sahip olduğumuz zamanlar…

Sorduğumuz soruların ve gökyüzünü kucakladığımız zamanların etrafında dönüyor “Büyümenin Türkçe Tarihi”. Murathan Mungan‘ın öykü seçkilerinden oluşan ilk basımı 2007 yılında yapılmış, Metis Yayınları‘ndan “Büyümenin Türkçe Tarihi”nde Füsun Akatlı, Cemil Kavukçu, Ayfer Tunç, Fatih Özgüven, Sema Kaygusuz, Necati Güngör, Sırma Köksal, Hasan Ali Toptaş, Selim İleri, Faruk Duman, Jaklin Çelik ve Nurdan Gürbilek isimleri bulunuyor. Saydığımız isimler kendilerini çocukken etkilemiş, zihinlerinde bazı cümleleri kafalarında yer etmiş ve hayatları boyunca unutamadıkları on iki adet öyküyü paylaşıyorlar bizlerle. Kitabın önsözünde Murathan Mungan, edebiyatın insanların çocukluklarından büyümelerine kadar, daha doğrusu ‘büyümek’ dediğimiz bitmeyen süreç içerisinde biz okurları nasıl kendi duygularımızla, içgüdülerimizle ve belki henüz yaşamadığımız duygular ile tanıştırdığından bahsediyor.

“Çoğu kez edebiyat, hayattan daha çabuk büyütür. Yaşama ilişkin birçok şeyi, kendi deneyimlemenize gerek kalmadan edebiyat yoluyla öğrenirsiniz. Önünüzdeki yılların deneyimlenmiş, canlandırılmış, sonuçlandırılmış haliyle sizi, hayattan daha önce bilgilendirir, donatır; dünyaya ve geleceğinize hazırlar. Bakışlarımızı, sezgilerimizi, içgüdülerimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi biler, geliştirir olgunlaştırır. Bizi yalnızca dış dünyaya ve hayata ilişkin bilgilerle değil, aynı zamanda kendi içimizle, kendi duygularımızla da tanıştırır. Edebiyat aynı zamanda bir büyüme sanatıdır; bizi, biz yapar. İleriki yıllarda da her yaşın büyümelerini, algılamalarını, kavramalarını, edebiyat üzerinden izlemeyi, kavramayı sürdürürüz. Edebiyat aynı zamanda bir zamanlar okuduğumuzda kavrayamadıklarımızı sonradan anlamaktır.” (sf. 11)

Kitaptaki Öyküler

Büyürken okuyan okurlarının hayatlarına dokunan, usta kalemlerden çıkan on iki öykünün isimlerini şöyle sıralayabiliriz: Refik Halit Karay‘ın “Eskici”si, Sait Faik‘in “Bir Bahçe”si ve “Mahalle Kahve”si, Orhan Kemal‘in “Çikolata”sı, Ömer Seyfettin‘in “Kaşağı”sı, İlhan Tarus‘un “Bir Kasabanın Ruhu”, Sabahattin Ali‘nin “Ayran”ı ve “Hanende Melek”i, Vüs’at O Bener‘in “Havva”sı, Osman Şahin‘in “Beyaz Öküz”ü, Cihat Burak‘ın “Kin”i ve Oğuz Atay‘ın “Babama Mektup”u…

Kitap, Füsun Akatlı‘nın seçtiği Refik Halit Karay‘ın “Eskici” adlı öyküsü ile başlar. Çocukken okuduğunda memleketini, orada konuştuğu dili ve memleketinin insanlarını özleyen göçmen bir çocuğa çok üzüldüğünü söyler. Öyle bir tesir bırakmıştır ki onda “Eskici”, yıllar sonra öyküyle karşılaştığında ve onu yeniden okuduğunda yine aynı yerde gözleri nemlenir. İnsan nasıl unutabilir çocukken kendini etkileyen o satırları? Onu en etkileyen satırlarında kocaman bir yüreğin akıttığı gözyaşları gizlidir: “Bunları derken onun da katı, nasırlanmış yüreği yumuşamış, şişmişti. Önüne geçmeğe çalıştı amma yapamadı, kendisini tutamadı; gözlerinin dolduğunu ve sakallarından kayan yaşların, Arabistan sıcağıyla yanan kızgın göğsüne bir pazar sızıntısı kadar serin, ürpertici döküldüğünü duydu.” (sf. 17)

Bir bahçe düşünün ki çevresinde ışıklar yanıp sönüyor uzaklarda, ağaçların tepesine serpiştirişmiş yıldızlar yanıp sönüyor, kargalar ötüyor, ağaç yaprakları yeşil, kırmızı, beyaz renkleriyle sessizce kıvrılan yolların sonunda uçuşuyor… Sait Faik‘in yazdığı “Bir Bahçe”dedir bu betimlemelerin hepsi. Öykü durağan bir seyir izlese bile içinde doğru dürüst bir olay geçmese bile neden küçük yaşlarında okuduğunda etkilendiğini anlamamıştır Cemil Kavukçu ama dönüp dönüp okuduğu şu satırlar yıllar geçse de aklından çıkmamıştır: “Ama kargalar vardı. İnsana düz, karlı ovaları hatırlatan boğuk tren sesli kargaların yüksek dallarda gagalaştıklarını, kavga ettiklerini, sonra da bağırışıp çağırıştıklarını duydum. Mısırsız tarlaların feryadını, bir kıtlık marşını besteliyorlardı.” (sf. 34) Bir bahçenin incelikli anlatılışı ve kahramanın karmaşık ruh halidir belki de yazarı etkileyen.

Kırmızı kâatlı, ellilik çikolataların, şekerle dolup taşan vitrinlerin, yoksulluğun öyküsü… Ayfer Tunç, “büyümek” serüveninde ilk olarak karşılaştığı duygulardan birinin “merhamet” olduğunu söylüyor: “Büyümenin, insan oluşun aşamaları bedensel acılarla değil, sarsıcı ruhsal karşılaşmalarla yazıldı bende. Merhametle karşılaşmam gibi.” (sf. 35) Orhan Kemal‘in “Çikolata” öyküsündeki küçük bir çocuğun zihninden geçen düşüncelerin onu gecelerce meşgul ettiğini söyler Ayfer Tunç. O yaşta bir çocuğun hissettiği üzüntüyü gizlemek için bir miktar şımartılmış iki çocuğa her ne kadar kaygısız bir görüntü sunup dik dursa da içten içe nasıl üzüldüğünü anlatıyor öykü.

“Özellikle bazı hikâyeleri kurşun gibi değiyordu insanın yüreğine! İçinizi buruyor, zehir acısıyla dolduruyordu. Okuyup bitirdiğinizde, çevrenize bakışınız değişiyordu. Dünyayı farklı algılamaya başlıyordunuz. İçinizde duyduğunuz acı yaşınızı büyütüyordu, evet… ‘Ayran’ Sabahattin Ali’nin işte o hikâyelerinden biriydi.” (sf. 84) diyor Sabahattin Ali‘nin sıkı bir okuyucusu olan Necati Güngör “Ayran” öyküsü için. Kara kışın içinde titreye titreye sabahtan akşama kadar güğümündeki ayran satmaya çalışan küçük Hasan, soğuk gece karanlığı, çamurlu adımlarla karışmış karlı yollar, bir tren istasyonu… Hüzünlü ve sert bir gerçekçiliğin hakim olduğu öykü ‘yaşadığımız dünyanın vicdansızlığını, adaletsizliğini’ hatırlatıyor ve derinden kavratıyor.

“İlk tepkimi çok açık bir biçimde hatırlıyorum, acı çekmiştim, acımamıştım, düpedüz acı çekmiştim, ki hâlâ ‘Havva’ öyküsü aklıma geldiğinde içimde bir yerler acır. Galiba beni büyüten şeylerin başında bu geliyordu, acımakla acı duymak arasındaki o dağlar kadar büyü farkı sezmek.” (sf. 97) Sırma Köksal‘ın ‘boğaza takılan düğüm’ dediği Vüsat O’Bener‘in kaleminden “Havva” öyküsü evin küçük kızının kötücül bir ağızla olayları anlatmasıyla başlar. Havva’dan ayrılmak ve onun gibi olmamak onun gözünde büyükleri tarafından kabul görebilmek ve farklı bir konumda olabilmektir. Bu nedenle hep aşağılar ve küçük görür Havva’yı. Aslında o da büyük bir çaresizliğin içindedir… Acı ve hüzün doludur öykü, ‘boğaza takılan düğüm’ gibidir.

Ağlatı maskeleri takmış, yargılayıcı bakışlarla kahvede oturan ihtiyarlar; kimliği belli olmayan, en ufak hareketi çözümlemeye çalışan, insanlardan uzaklaşmış ve yalnızlığa aşina bir anlatıcı; içinde ikilemler yaşayan, bir suskunluğa gömülüp, bir konuşan kahveci ve futbol tutkunu, yokluğun içinde ve öyküde suçlu konumda olan genç bir delikanlı… Gizlenmiş acılar… Sahnelere göre değişen suskunluk çeşitleri.. Biri hain, kötü ve acı suskunluk; biri içinde sorular gizleyen suskunluk; biri de dehşet dolu suskunluk… Selim İleri okuduğunda çok etkilendiği Sait Faik‘in “Mahalle Kahvesi” için şöyle demiştir: “Tam çözemiyordum. Ama yeniden dinlemek…okumak, yeniden okumak ihtiyacı içindeydim.” (sf. 137)  Başlarında ustalıkla okura sezdirilmeden bir göz devirişinde, bir bakışta, bir susuşta gizlenen acıların kısa öyküsüdür Mahalle Kahvesi.

“Büyümenin Türkçe Tarihi”nden birkaçına değindiğimiz öykülerin herbiri özel bir yere sahiptir yazarlarda. Bazıları eski bir anıyı hatırlatmıştır, bazıları uzak bir duyguyu hissettirmiştir, bazıları okuyanın gözlerini açmıştır. Murathan Mungan‘ın sözleriyle şöyle noktalayabiliriz:

“‘Aşk’tan ‘merhamet’e, ‘vicdan sızısı’ndan ‘bağışlama’ya dek bu hikâyeler yoluyla bilinç ışımasına uğrayarak keşfettikleri duygulardan, insanlık hallerinden, edebiyatın kendilerinde değiştirdiklerinden; edebiyat yoluyla alımlayıp kavradıkları yaşama ilişkin ilk bilgilenme anlarından söz ediyorlar.” (sf. 12) 

Büyütmüştür öykülerdeki anlatılar, içlerindeki taşlar yerinden oynamıştır, yer değiştirmiştir. Dileriz ki sizin de kısa veya uzun bir öykünüz olur ‘büyüme’ serüveninizde ve durur aklınızın bir köşesinde.


Kaynakça:

Mungan, Murat. Büyümenin Türkçe Tarihi. İstanbul: Metis Yayınları, 2007, 2020.

https://blog.ufuk.io/edip-cansever-manastirli-hilmi-beye-ikinci-mektup/ Erişim Tarihi: 11.01.2024.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.