Söylenti ile Ritmin Ötesinde: Paptircem Röportajı

Editör:
Zeynep Kezer
spot_img

İlk albümü Büyüklere Ninniler’i geçtiğimiz aylarda piyasaya süren ve unutulmayacak bir lansman konserine imza atan Paptircem, bu albümle dinleyen herkesin kalbinde bambaşka yerlere dokundu. Eşsiz vokali ve müzik yeteneğiyle bildiğimiz Paptircem’i daha da yakından tanıdığımız harika bir röportaj gerçekleştirdik.

Sorularımızı cevapladığı için kendisine çok teşekkür ederiz. Paptircem’i henüz yeni tanıyorsanız, Söylenti Radarı’nın Paptircem yazısına göz atabilirsiniz. Röportajı okurken arkada bir şeyler çalsın isterseniz, harika bir albüm sizleri bekliyor:

Söylenti: Dinleyicilerinin şarkılarını dinlerken ne hissetmesini istiyorsun? Senin için müziğinin amacı nedir?

Paptircem: Müziğin amacı hakkında hiçbir fikrim yok; hatta sanki düşünülse ya da açıklamaya çalışılsa, -o amaç her neyse- giderek ondan daha çok uzaklaşırız gibi hissediyorum sadece. Ama benim müziğimin amacı; müziğin bana hissettirdiği şeyleri, müzik aracılığıyla, yaşadığım bazı unutulmaz anları başka insanlara da yaşatabilme “süper gücü”.

Uzun uzun anlatmak varken, yaklaşık 3 dakika gibi kısacık bir süreçte birilerine kendimden bahsetmek, daha da önemlisi bahsettiğim konuda kurulan bağ, bu bağın birine daha az yalnız, daha güçlü, enerjik ya da daha mutsuz hissettirmesi. Küçükken dinlediğim müzikleri, onların bana yaşattıklarını, duygularıma eşliklerini hayatım boyunca hiç unutmayacağıma eminim; dinleyenlerin de hayatında böyle küçük pencereler açabiliyor olmak müthiş bir his.

Söylenti: Müziğe olan ilgin nasıl başladı? Sosyal medyada yaratıcı müzik içeriklerin ve cover çalışmalarınla başladığın bu süreçte yeni müzisyenlere önerilerin neler olur?

“Hata yapmaktan korkmayın”

Paptircem: Çok klişe bir cevaptır ama; kendimi bildim bileli müzik hayatımda öyle ya da böyle vardı. Küçüklüğümden beri televizyonda ne duysam çalmaya, eşlik etmeye çalışırdım. Bunu yapabilmek hep mucizevi gelirdi bana, dünyanın neresinde olursa olsun, birinin ürettiği bir şarkı aracılığıyla ben de dünyayla aynı dilden konuşabiliyordum sanki. Bunun beni hep şaşırtan etkisini, şimdi müzik yaptığım dostlarımla, ekip arkadaşlarımla hissedebiliyorum; başka insanlarız, ama konserde sanki tek bir kişinin farklı organlarını oluşturuyoruz

Üretmeye başladığım günden beri hatırı sayılır pek çok ders çıkardım kendime; dürüst olmak gerekirse bu dersler, bazen çok büyük hataların sonuçları oldu. Bazen hızlı davrandım, emin olmadığım sözler yazdım, üretim sırasında çok gerildim, bazen dinleyicilerin fikirlerini kendi isteklerimin önüne koyduğumu fark ettim. Bunların hepsinden çıkardığım derslerle üretim sürecim giderek olgunlaşıyor, hâlâ çok yolum var tabii. Ancak yeni müzisyenlere söyleyebileceğim tek şey, bu hataları yapmaktan korkmamaları olabilir. Bu dersleri tek tek çıkarıp yeni başlayan birine söylüyor olmak, o kişinin müziği/karakteri/üretim yolu için doğru olmayacaktır. Her müzisyenin kendi yolunu çizmek için, kendi karakterine uygun adımları atıp, gönlünde hatalar yapıp, bu hatalardan kendi derslerini çıkarması gerekiyor. Dolayısıyla tek nacizane önerim, hata yapmaktan korkmamak olacaktır.

S: Müzik üretmek kolay bir iş değil tabii, fakat senin bu işin altından başarılı bir şekilde kalktığını görüyoruz. Müziğinin oluşum aşamasında karşılaştığın durumlardan/zorluklardan bahsedebilir misin?

P: Siz başarılı dediğinizde bile şaşırıyorum, inanır mısınız? En zoru da bu; kendinize olan inancınızı korumaya çalışmak oldukça zor. Zaten sanatla uğraşan insanlar, kendi işini olduğundan daha küçük görmeye yatkın oluyor sanırım. Bence bunun sebebi, hayallerinizi gerçek hayata yaklaştırmaya çalışırken kendinizden bağımsız sebeplerden dolayı kafanızdaki gibi bir sonuçla karşılaşamayabilme ihtimaliniz. Dolayısıyla benim de kendi sürecimde karşılaştığım en büyük zorluk, kendi işime olan acımasız eleştirilerim oluyor. Bu kadar acımasız olmayı da bir şekilde öğrenmeye çalışıyorum, daha çok okumaya, daha çok yazmaya itmeye çalışıyorum kendimi.

Bir diğeriyse, artık müziğimizi dinleyicilere tanıtırken kullanabileceğimiz platformların artışı, imkanlar artsa da yapılması gerekenler de arttı ve bir bağımsız müzisyen olarak tüm bunlarla tek başına ilgilenmek durumu, kendinizi yetersiz hissetmeniz için bir sebep daha sunuyor bizlere. Yapabileceklerimizin sonu yok, ancak elimizden gelenin bir sınırı var. Bunu kendime sık sık hatırlatmaya ve “elimden geleni yaptım” demeye çalışıyorum.

“Bir insanın parmağı değmiş, hikâyesiyle bezenmiş olup ilgimi çekmeyen çok az şey var.”

S: Müziğini icra ederken beslendiğin farklı sanat dalları var mı, varsa neler?

P: Bunu pek çok kez söyledim ama, hâlâ hayatımı yaşayış biçimimin böyle olmasından mutluyum: Öyle bir işim var ki, yaşadığım her saniye, gördüğüm, duyduğum, kokladığım her şey, duyduğum her hikâye beni besleyebilir. İşimin ilhamı, yalnızca yaşamak, etrafımda olup bitenlere algımı açabilmek. O yüzden sorunuza cevap olur mu bilmem ama, bir insanın parmağı değmiş, hikâyesiyle bezenmiş olup ilgimi çekmeyen çok az şey var.

S: Geçtiğimiz ay bizlerle buluşturduğun Büyüklere Ninniler albümünü biz çok sevdik, senin için de albümde yeri ayrı olan bir şarkı vardır diye düşünüyoruz. Sence albümün “en özel” diyebileceğin şarkı hangisi ve neden?

P: Tabii ki “Kaptan”. Vefat eden dedeme yazdığım şarkı. Bana ilk piyanomu alan, beni müzik yapmam için yüreklendiren, bana yüzmeyi, tavla oynamayı ve karşılık sevginin ne demek olduğunu öğreten canım dedem. Bu şarkıyı duysa eminim gurur duyardı benimle.

 

“Yetişkinlere de her şeyin yolunda olacağını, yaşadıklarının kafalarında büyüttükleri kadar kötü olmadığını, yalnız olmadıklarını söyleyecek ninnilere ihtiyacımız var.”

S: Peki ya albüm nasıl ortaya çıktı? Oldukça duygusal parçalarla karşıladı bizi, bunun altında yatan bir hikâye var mı?

P: Albümün planı her zaman olduğu gibi bir hayalle başladı. Daha şarkılar yokken albümün isminin ne olacağı vardı hayalimde: “Büyüklere Ninniler”. Bunca zamandır uyuyamadığım günlerde kendi kendime mırıldandığım bir sürü şey vardı. Bir gün bunlara güvenip yayınlamaya karar verirsem, isimleri olsa olsa “Büyüklere Ninniler” olurdu diye düşünmüştüm, öyle de oldu. Yıllardır kendi kendime yazıp çizdiğim bir sürü taslağı buldum ve onları işlemeye karar verdim. Cesaretimi toplamam uzun sürse de albümün toparlanması ve bir konsepte oturması benim için hiç uzun bir süreç olmadı. Çünkü zaten yıllardır bunun planını yapmışım gibi hissettim yavaş yavaş.

S: Albümün lansman konserinin konsepti olarak pijama partisi konsepti oldukça merak uyandırıcıydı. Peki bu alışılmadık tema nasıl ortaya çıktı?

P: Albümdeki şarkılar ve sözler, başımızı yastığa koyduğumuzda, tek başına kaldığımız anda bizi rahatsız eden, susmayan seslerden oluşturmuştum. Sanki yaşadığımız şeyleri ne kadar güzel unutturabilirsek unutturalım kendimize, uyumadan önce tek başına kaldığımız o dakikalarda kendimize söylediğimiz yalanlar işlevini yitiriyor. Tam da bu zamanlarda söylemek gerekiyor büyüklere ninnileri. Onlara her şeyin yolunda olacağını, yaşadıklarının kafalarında büyüttükleri kadar kötü olmadığını, yalnız olmadıklarını söyleyecek ninnilere ihtiyacımız var gibi geliyor bana. Tüm albümü, bunun üzerine kurguladım. Konsere gelenlerin de tek başına yatağına nasıl giriyorsa, öyle gelmelerini istedim: Bir gün o pijamayla yataklarına giden insanların, konser günü yan yana binlerce insanla ağladığı, güldüğü, zıpladığı ve yalnız hissetmediği o günü hatırlamaları için. Her şeyin yoluna gireceğini hiçbir zaman unutmamaları için.

Paptircem, “Büyüklere Ninniler” Lansman Konserinden, Mart 2024

S: Albümde iki yetenekli isim olan Dilan Balkay ve Deniz Tekin iş birliklerini görüyoruz. Nasıl gelişti bu süreç? Dilan ve Deniz ile çalışmak nasıldı senin için?

P: İkisi de konuşmadan anlaşıldığımı hissettiğim ve bu anlaşılabilirlik hissini çok az insanla yakalayabildiğim için yerleri bende çok ayrı iki müthiş insan, canım dostlarım. İkisi de bu albümde bahsetmeye çalıştığım o sıkıntıları yaşamış, hislerimi anlayan, yazdığım sözlerde kendilerinden bir parça bulabilen aşırı yetenekli insanlar. O yüzden onlarla çalışmak, aynı dili konuşabilmek benim için oldukça keyifli ve kolaydı. Umarım onlar için de öyle olmuştur.

S: Albümün kapağı da oldukça ilgi çekici, detaylı hatta hisli diyebileceğimiz bir tasarıma sahip. Nedir bu kapağın hikâyesi?

P: Ben yaşadıklarım ne kadar üzücü olsa da onlarla biraz dalga geçerek hayatımdaki etkilerini küçültmeye çalışıyorum sanırım. Kötü bir olay olduğunda yaptığım (yerine göre) yersiz bir şaka, beni veya etrafımdaki insanları güldürdüğünde, ne olursa olsun her şeyin düzeleceğini hissettiren bir his yayıyor bana ve etrafıma. Albümün üzücü ve bir sürü problemden bahseden sözlerine eşlik etmesi için, büyükler için bir boyama kitabı hazırlamak, bu kitabın içine de şarkıların sözlerine uygun komik bulmacalar tasarlamak istedim. Sevgili Günseli Sepici ve Fam Hub ile birlikte bu boyama kitabının tüm detaylarını hazırladık. İçinde her şarkıya uygun komik, kara mizah bulmacalar var. O yüzden albümün ve benim hayata bakışımın çok iyi bir tamamlayıcısı oldu.

S: İlerleyen dönemdeki çalışmalarında bir araya gelmek istediğin, düet yapmayı hayal ettiğin sanatçılar var mı?

P: O kadar çok var ki, hangi birini söylesem bilemiyorum; ama uzun bir süredir kafamdaki ve kendime oluşturduğum çalma listelerimdeki tahtından inmeyen sevgili Ezhel’in yaptığı her şeye ve söylediği her söze hayran olmaya devam ediyorum. O yüzden böyle bir hayalim varsa da o kişi Ezhel olurdu rahatlıkla.

S: Son olarak, kendini bundan 10 yıl sonra nerede görüyorsun, sence hâlâ müzik yapmaya devam ediyor olur musun?

P: Yaptığım planların pamuk ipliğine bağlı oluşu, yarın için yaptığımız planların komikliği, kendimizi bu kadar ciddiye almamamız gerekliliği üzerine ayrıca size upuzun bir yazı yazardım bu soruya cevaben, eğer konumuz bu olsaydı. Bazen çok yoğun şekilde çalıştığım ve çok yorulduğum işlerimin ortasında (mesela albüm ve pijama partisi lansman konseri sürecinde olduğu gibi) şu an hiç beklenmedik bir telefonla çok sevdiğim birinin başına bir şey geldiğini öğrenseydim, bu stresimin bir önemi olur muydu diye düşünürken buluyorum kendimi. Huzurumuzdan, yaşamaya çalıştığımız çekirdek anılardan, mutlu olduğumuz minik detaylardan ve bakarken “iyi ki yaşıyorum” dediğimiz eski fotoğraflardan daha önemli hiçbir şey yok. O yüzden 10 yıl sonra kendimi umarım, şu an kendi içimde yaşadığım savaşların bir kazananı ya da kaybedeni olmadığını daha iyi idrak etmiş, daha huzurlu, daha tamamlanmış ve yalnızca keyif aldığım için müzik yapıyor olmaya devam ederim. Olmazsa da canım sağ olur.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Lady Bird Hangi Albümle Eşleşir?

Hayatta ne istediğimizi, kim olmak istediğimizi bulmak temalarıyla öne çıkan Lady Bird filmi hangi albümle eşleşir?

5 Maddede Cage the Elephant’ı Tanıyalım

Cage the Elephant, farklı türlerde birçok şarkı yaparak büyük beğeni toplamış başarılı bir grup.

İstanbul’un En Güzel Kafeleri: Kitap, Kahve ve Yağmur Keyfi

İstanbul’un sonbahar atmosferine eşlik eden, kitapla kahvenin buluştuğu en güzel kafeleri derledik.

Downtown Girl Estetiği: Şehrin Ruhunu Yansıtan Moda Akımı

Downtown Girl estetiği: Özgürlüğü takip edenlerin ve sonbaharın ruhuyla bağlananların temsilî.

Şirvanşahlar: Demir Kapı’nın Muhafızları

Şirvanşahlar Devleti, Azerbaycan ve Kafkasya’da yüzyıllar boyunca hüküm süren İranî ve Türk etkilerini harmanlayan köklü bir hanedanlık mirasıdır.

Enter the Void Film İncelemesi: Noé’nin Neon Tokyo’su

Tartışmalı yönetmen Gaspar Noé, Enter The Void ile izleyiciyi Tokyo’nun neon ışıkları ve dar sokakları arasında ruhsal bir yolculuğa çıkarır.

Aşk Zamanı Filmi: Hafızanın Yarattığı Geçmiş

Aşk Zamanı; hafızanın, deneyim ve arzular eşliğinde en baştan inşa ettiği geçmişin izini sürüyor. Toplumsal normların dayattığı yaşantının yeni özel alanlarını açığa çıkarıyor.

Ters Yüz Karakterleri Hangi Kitapları Önerirdi?

Riley'in duyguları, Ters Yüz ile ekranlara taşındı. İç dünyamıza rehberlik eden bu karakterlerin sizler için hazırladığı kitap listesini inceleyin!

KPop Demon Hunters Fırtınası: HUNTR/X ve Saja Boys

Müzik ve savaşı aynı hikâyede buluşturan Kpop Demon Hunters, 2025'e damgasını vururken izleyiciye hangi temel mesajı iletiyor?

“Cadılar Mutfağı” Tablo İncelemesi: Ötekileştirmenin Görsel Hafızası

Frans II Francken’in Cadılar Mutfağı tablosu, cadı avı döneminin toplumsal korkularını, kadınlık temsillerini ve şeytan imgelerini çarpıcı biçimde yansıtıyor.

Editor Picks