Söylenti Gezi Rotası: Mekân – Seyahat Editörleri Bu Ay Nereleri Gezdi?

Editör:
Ece Hacıali
spot_img

Söylenti Mekân – Seyahat editörleri olarak her ay nerelere gittiğimizi, neleri denediğimizi yakından inceleyeceğimiz serimizin ilk yazısı olan Mayıs ayı listesi ile size dolu dolu öneriler yapmaya geldik!

Ece Hacıali‘nin Deneyimleri;

Mornings In Pera – Beyoğlu, İstanbul

Mornings In Pera Beyoğlu İstanbul MorningsInPera

Taksim‘e gittiğimde en sık uğradığım mekânlardan biri olan Mornings In Pera, bu ay da uğramayı aksatmadığım bir durak oldu. Benim için yeni bir deneyim olmasa da sizin denemeniz gereken kahvaltı tabakları ve tatlıları olduğunu düşündüğüm için aylık önerilere eklemek istedim.

French Toast ve Eggs Benedict MorningsInPera

Sabahları daha çok kahvaltı tabakları şeklinde çalışan mekân, gün boyu coffee & bakery şeklinde de hizmet vermeye devam ediyor aslında. Ben buraya günün farklı saatlerinde gittim. Hem kahvaltı tabaklarını, hem de tatlılarını deneme fırsatı buldum. Eggs Benedict ve French Toast kesinlikle denenmesi gereken lezzetlerden. Ayrıca kahvelerini de ortalama üstü buldum; dolayısıyla kahve veya matcha içmek isteyen de gönül rahatlığı ile içebilir.

Mornings In Pera Mekân Konsepti

Her mevsim o mevsime göre konsept oluşturan mekân, insanların ilgisini çekiyor ve mekânın dekorasyonuyla fotoğraf çekilebilmek için de oldukça fazla talep oluyor. Dolayısıyla dönemsel çıkardıkları lezzetler ve kahveler de farklılık gösterebiliyor. Yerli yabancı birçok kişinin burayı tercih ettiğini görmekle birlikte, hafta sonu akşamüstü saatlerinde ya da hafta içi öğlen yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Yine de yolunuz Taksim’e düşerse kesinlikle denenmesi gereken mekânlardan diyebilirim.

Günübirlik Bursa Rotası

Mudanya Kordon Sahil

Aniden karar vermem ile birlikte başlayan yolculuğum, IDO üzerinden bilet almam ile kesinleşti. Bursa‘ya iki farklı şekilde seyahat edebiliyorsunuz; eğer Anadolu yakasında ikâmet ediyorsanız sizin için en uygun rota, Sabiha Gökçen‘den kalkan BBBUS otobüsleri olacaktır. 1 saat 15 dakika süren bu yolculukla, Bursa’ya varabiliyorsunuz fakat ben bu yolu tercih etmedim. Yenikapı‘dan kalkan IDO (İstanbul Deniz Otobüsü) ile seyahat etmeyi tercih ettim. Çünkü deniz yolunu tercih ettiğinizde Bursa’nın merkezi yerine Mudanya‘da iniyorsunuz. IDO’ların durakları arasında Kadıköy de var; genel olarak Bursa seyahatine Mudanya’dan başlamak isteyenler bu yolu tercih edebilirler.

Tirilye Muhallebicisi

İner inmez ilk işim Tirilye Muhallebicisi‘ne gitmek oldu; yolculuğum 1 saat 30 dakika sürmüştü ve sabahın erken saatleriydi, dolayısıyla acıkmıştım. Burada çeşit çeşit muhallebileri deneyebilirsiniz, aynı zamanda kahvaltı tabakları da var. Daha sonra Mudanya‘yı dolaşmaya başladım ve Tahir Paşa Konağı‘nı da gezdim. Tahir Paşa Konağı’nın müze olma sebebi Osmanlı‘nın Cumhuriyet‘e geçiş sürecinde yaşanan siyasal değişimlerin sembolü olmasından kaynaklanıyor.

İsli Kahve Fidan Hanı | NTV

Öğlen saatlerinde Bursa merkezine doğru yola çıktım; ister dolmuşlarla ister BursaKart çıkartarak otobüslerle merkeze ulaşabilirsiniz, ben otobüs kullanmayı tercih ettim. Tarihî Taş Fırın‘dan tahinli pide ve simit aldım. Tek başıma olduğum için bitirmekte zorlandım; aç gidecekseniz bitirirsiniz ama ben öncesinde yemek yediğim için biraz ağır geldi. İsli kahve de kesinlikle denenmesi gereken lezzetlerden, Fidan Han içerisinde pişiriliyor. Dünyada telvesi batmayan tek kahve olarak biliniyor. Ulu Camii‘yi de görmeden olmazdı, orayı da hızlı bir şekilde gezdim. İlk defa cantik pide yedim, tadını çok beğendim. Herkes farklı bir yer için burası en iyisi dediğinden mekân ismi vermeyi tercih etmiyorum, fakat kesinlikle denenmesi gereken lezzetlerden. Ardından Koza Han‘ı dolaştım ve Kapalı Çarşı‘yı gezdim. Akşamüstü saatlerinde de pideli köfte yiyerek yolculuğumu sonlandırdım, çünkü IDO’ya bilet almıştım ve son seferi akşam 18’de kalkıyordu. Bu benim için bir ön gezi oldu diyebilirim, çünkü Bursa’yı çok beğendim ve gezip görmem gereken çok daha fazla yer olduğunu düşünüyorum. Bir sonraki seyahatimde kesinlikle Cumalıkızık köyünü ve Tirilye üzerindeki mekânları detaylıca gezeceğim.

Irmak Soran‘ın Deneyimleri;

Mattheys Köşkü – Bornova, İzmir

Mattheys Köşkü, Bornova

Bazen şehirden biraz uzaklaşıp sakin bir köşeye sığınmak ister insan. Bornova’daki Mattheys Köşkü de tam olarak bu ihtiyacı karşılıyor. İzmir’in merkezinden toplu taşıma veya özel araçla kolayca ulaşabileceğiniz bu köşk, hem tarihi hem de doğasıyla oldukça etkileyici. Giriş ücreti öğretmenler ve öğrenciler için 50 TL, tam bilet ise 150 TL. İlk bakışta sizi karşılayan geniş bahçesi sakinliği ile dikkatleri üzerine çekiyor. Özellikle kalabalıktan kaçmak, biraz kafa dinlemek isteyenler için oldukça uygun bir atmosferi var. Köşkün bahçesinde yürürken doğanın içinde huzur buluyorsunuz. Bahçede mini golf oynayabileceğiniz özel bir alan dahi bulunuyor, bu da köşke farklı bir keyif katıyor. Ziyaretçilerin büyük kısmı fotoğraf çekmeyi veya banklara oturup kitap okumayı tercih ediyor. Kısacası, doğayla baş başa kalmak için ideal bir yer.

Halı ve Kilim Sergisi

Köşkün iç kısmına geçtiğinizde ise sizi oldukça etkileyici bir koleksiyon karşılıyor. Halı ve Kilim Sergisi hem göze hem de zihne hitap eden bir alan. Türkiye’nin farklı bölgelerinden toplanmış ve el işçiliğiyle hazırlanmış bu parçalar, sadece estetik birer obje değil; aynı zamanda kültürel bir mirasın temsilcileri. Desenlerdeki simgeler, kullanılan renkler, her bir halının ya da kilimin bir hikâyesi olduğunu gözler önüne seriyor. Sergi alanı oldukça düzenli ve ferah. Yürüyüş yönü, açıklamalar, ışıklandırma gibi detaylar iyi düşünülmüş. Ziyaret boyunca hem görsel hem de tarihsel olarak besleniyorsunuz. Ayrıca köşkün alt giriş katında dönem mobilyaları, çiniler ve çeşitli sanat eserleri de bulunuyor. Zaman zaman geçici sergilere de ev sahipliği yapan bu alan; sadece geçmişi değil, bugünü de yansıtan bir kültür merkezi. Eğer sanat ile ilgileniyor ya da farklı koleksiyonları görmeyi seviyorsanız bu sergi sizi fazlasıyla memnun edecektir.

Charlotte Limon & Franboise ve Yasemin & Yeşil Çay

Tüm gezinin ardından en çok keyif aldığım yerlerden biri ise köşkün arka bahçesindeki kafe oldu. Bahçe ile bütünleşen sade ama şık tasarımıyla dikkat çeken bu alan, günün sonunda güzel bir mola için birebir. Menü sade ama özenli. Biz o gün Charlotte Limon ve Franboise isimli iki tatlıyı denedik. Charlotte Limon, ferah ve limonlu aromasıyla oldukça hafif bir tat sunuyor; Franboise ise frambuazın ekşi tadını yumuşak bir krema ve badem ezmesi ile dengeliyor. Tatlıların yanında yasemin ve yeşil çay söyledik, hem lezzet hem sunum açısından oldukça başarılıydı. Özellikle çay, bahçedeki sessizlik ve hafif rüzgarla birleşince insanı dinlendiren bir etki yaratıyor.

Mattheys Köşkü, Bornova

Sonuç olarak Mattheys Köşkü; sadece bir gezi değil, aynı zamanda bir soluklanma deneyimi sunuyor. Doğa, tarih ve sanatla iç içe bir gün geçirmek istiyorsanız kesinlikle gitmeniz gereken bir yer. İster yalnız gidin ister arkadaşlarınızla, her şekilde keyif alacağınızı düşünüyorum. Giderken yanınıza mutlaka bir kitap veya defter alın; orada geçireceğiniz birkaç saatin size iyi geleceğinden eminim. Tatlıları ve çayları mutlaka deneyin, özellikle de açık havada oturabileceğiniz bir masa bulabilirseniz!

Yüzellidokuz Patisserie & Espresso – Bornova, İzmir

Yüzellidokuz Patisserie & Espresso, Google Maps

Şimdi yine Bornova’da, merkezdeki kalabalık kafelere kıyasla daha küçük ama çok daha huzurlu bir mekâna, Yüzellidokuz Patisserie & Espresso’ya doğru ilerliyoruz. Bornova’nın bilindik kaosu ve bitmek bilmeyen trafiğinden birkaç adım uzaklaştığınızda sizi karşılayan bu kafe; sade tasarımı ve küçük detaylar ile örülmüş atmosferiyle insana iyi gelen bir yer. İçeri girdiğinizde sizi karşılayan kahve kokusu ve vitrindeki taptaze patisserie ürünleri, sabah mahmurluğunu bir anda silip süpürüyor. Menüsü, kahve ve tatlılar üzerine yoğunlaşmış ama her kaleminde özen hissediliyor.

@yuzellidokuzpatisserie, Instagram

Benim buraya geliş saatim genelde hafta içi sabahları oluyor. Kalabalık henüz gelmemişken ders çalışmak ya da bir şeyler okumak için oldukça uygun bir ortam sağlıyor. Özellikle baristaların hazırladığı kahveler, her yudumda özenli bir elden çıktığını hissettiriyor. Favorim olan pain au chocolat, sabah saatlerinde sıcacık ve çıtır çıtır fırından çıkmışken tam anlamıyla bir keyif ritüeline dönüşüyor. Yanında kahve alarak uzun uzun oturmak, sakin bir başlangıç için birebir. Ayrıca mekânın iç tasarımı da modern ama abartısız çizgileriyle dikkat çekiyor. Kendinizi hem şehirde hem de bir anda şehrin dışında hissettiğiniz bir tür ara alan gibi.

Yüzellidokuz Patisserie & Espresso, Google Maps

Kısacası Yüzellidokuz, Bornova’da sıkça karşılaştığımız gürültülü kalabalıklardan biraz olsun uzaklaşmak isteyenler için güzel bir kaçış noktası. Sabah saatlerinde ziyaretçilerini sakinlik, öğle sonrası saatlerde ise tatlı bir hareketlilik ile karşılıyor. Eğer yolunuz Bornova’ya düşerse ya da zaten oradaysanız, bu küçük ama içten mekânda bir kahve molası vermeyi mutlaka deneyin. Özellikle sabahları uğrarsanız fırından yeni çıkmış ürünlerin kokusuna kapılıp, kısa bir süreliğine de olsa şehirden uzaklaştığınızı hissedeceksiniz.

Betül Akdeniz‘in Deneyimleri;

Saraybosna’dan Trenle Yolculuk – Mostar, Bosna Hersek

mostar

Bu ay Bosna Hersek’e gitme kararımla birlikte Saraybosna’dan sonraki durağım tabii ki Mostar oldu. Şehirde geçirecek çok vaktim olmasa da, sabah gidiş akşam dönüş şeklinde bir rota oluşturmak mümkündü. Saraybosna’dan Mostar’a giden trenler sabah 07.15’te kalkıyor. Tren bileti tek yön için 14.10 KM ve bileti ZFBH internet sitesi üzerinden alma imkânı olsa da dijital bileti kabul etmedikleri çok oluyor. Bu sebeple risk almamak adına istasyondan birebir satın almak en mantıklı seçenek. Fakat çoğu zaman da tren görevlisi, bileti yolculuk başladıktan sonra tren içinde dolaşarak satmaya başlıyor; bu yüzden istasyondan satın alamazsanız panik olmaya gerek yok.

mostar tren istasyonu

Mostar’a gitmenin en güzel yolu kesinlikle tren. Otobüsle de gitmeyi tercih edebilirsiniz fakat otobüs saatleri daha farklı ve fiyat olarak da daha yüksek oluyor. Saraybosna-Mostar arası ortalama 2 saat 40 dakika sürüyor. Trende pencere kenarında oturabilirseniz dağlar, nehirler, tünellerle dolu bir yolculuk geçirebilir; manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.

Trenden indiğimde yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşle Mostar’a vardım. Bazıları taksi tercih etse de, yükünüz olmadığı sürece bence buna hiç gerek yok; zira yeni ziyaret ettiğiniz bir şehri keşfetmenin en güzel yöntemlerinden biri yürümektir.

Mostar Köprüsü

Vardığım ilk durak UNESCO dünya mirası listesinde bulunan Stari Most yani Eski Köprü oluyor. Osmanlı döneminden kalan bu taş köprü, şehrin simgesi hâline gelmiş durumda. Osmanlı mimarisinin bir örneği olan bu köprüyü, Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin 1556 yılında inşa ettirmiş. Şu anda, en gözde turist noktalarından biri olsa da ünü yalnızca manzarasından gelmiyor; köprü üstünde gerçekleştirilen adrenalin dolu atlayışlar da dikkat çekiyor. Belirli bağış miktarına ulaşan gençler, eskiden erkeklerin kendilerini sevdikleri kadına kanıtlamak amacıyla gerçekleştirdiği bu geleneği, köprü üstünden Neretva nehrinin sularına atlayarak sürdürmeye devam ediyorlar.

Köprüyü gördükten sonra, çevredeki dar sokaklarda yürüyerek adeta minik Eminönü diyebileceğim Kujundžiluk çarşısını dolaştım. Baharatlar, magnetler, hediyelik eşyalar, geleneksel desenli tasarım tepsiler, tabaklar, bardaklar ve en çok da beni kendine çeken takılarla dolu bir çarşı burası. Aralarda bulunan dondurmacılarda da çok lezzetli ve farklı çeşitlere rastlayabilirsiniz, ben çarşıda gördüğüm ilk karşıma çıkan yerden almayı tercih ettim. Dondurmalar genel olarak gerçekten lezzetli ve bir topu ortalama 3 KM fiyata sahip.

Çarşının ilerisinde Koski Mehmed Paşa Camii yer alıyor. Giriş ücreti 10 KM ve eğer Mostar’ın panoramik bir görüntüsüne ulaşmak istiyorsanız camiinin minaresine çıkış ücretiyle birlikte 15 KM ödüyorsunuz. Camii oldukça huzurlu bir atmosfere sahip ve yine Osmanlı mirasının güzel örneklerinden bir tanesi.

Eğri Köprü

Gezinin sonuna yaklaşmadan önce bir de en iyi fotoğraf noktalarından biri olan Eğri Köprü’ye uğradım. Mostar’a gelirseniz görmeden geçmeyin diyebileceğim noktalardan burası. Aklımdaki tüm yerleri gördükten sonra yine yürüyerek tren istasyonuna vardım ve 17.09 treniyle Saraybosna’ya geri döndüm. Bilet fiyatı yine 14.10 KM ve aynı prosedür işlemeye devam ediyor. Mostar, Osmanlı mirasını en derinden hissedebileceğimiz yerlerden biri ve kesinlikle gidip görmeye değer bir şehir.

Nomadz House – Balat, İstanbul

İstanbul’a döndükten sonra favori semtlerimden olan Balat’ta yeni bir mekân keşfettim: Nomadz House. Balat sokaklarında dolaşırken gözüme çarpan estetik görüntüsü ve iç dekorasyon tasarımı arkadaşlarımla beni cezbetti ve denemeye karar verdik.

Nomadz House

Yemek, kahve ve tatlı menüsüne sahip olan bu mekânda biz sohbetin yanına eşlik edecek bir kahve içmeyi tercih ettik. Latte, Iced Americano, Chocolate Cookies Latte gibi çeşitleri denedik ve genel olarak çok lezzetlilerdi. Mekânda V60, Syphon, Chemex gibi üçüncü dalga demleme seçenekleri de bulunuyor. Kafenin alt katı sokağa açılan ve içeriyi dışarıyla bütünleştiren bir tasarıma sahip; böylece kahvenizi yudumlarken Balat sokaklarını izlemek çok keyifli bir hâl alıyor. Üst kısımda ise asma kat yer alıyor ve yine oturduğunuz yerden rahatça dışarıyı görebiliyorsunuz. Burası daha sakin ve sessiz bir ortam olduğu için kitap okumak, çalışmak ya da yalnızca kafa dinlemek isteyenler için harika bir alternatif. Tatlı seçeneklerini deneyememiş olsam da içerideki büyük bir masada günlük olarak hazırlanan tatlıların sergilendiğine şahit oldum. Görüntüleri bile iştah kabartıcıydı; bir sonraki gidişimde tatlılarını denemek için sabırsızlanıyorum.

Nomadz House – Brownie

Çalışma saatleri 08.00-23.00 arasında. Eğer kalabalıktan uzak, sakin bir ortamda vakit geçirmeyi planlıyorsanız hafta içi sabah saatlerinde gitmenizi öneririm. Kalabalık sohbetlere de sessiz düşüncelere de kucak açan bu mekân, Balat’ın keşfedilmeye değer kafelerinden.

Ece Gül Demir‘in Deneyimleri;

Bir Yabancının Chachoengsao Güncesi – Tayland

Chachoengsao, Tayland

Size bu satırları Tayland‘ın kıyıya yaslanmış, sakince nefes alan ama asla uyumayan bir şehrinden, Chachoengsao‘dan yazıyorum sevgili Söylenti okurları. Gri yağmur bulutlarının altında parlayan altın kubbeli tapınakların gölgesinde, sokaklarda buharı tüten yemeklerin kokusu eşliğinde, yeni bir hayatın ritmine karışmış bir yabancının kaleminden dökülen izlenimler bunlar. Aldığım ani bir kararla, hayatımı burada idame ettirmeye başladım, tam iki hafta önce. Ve şimdi bu yazıda sizin için Chachoengsao‘nun sokaklarını, kültürel ritmini, vegan lezzetlerini ve tropikal iklimin döngüsüne sinmiş yaşamı anlatacağım.

Chachoengsao Sokakları: Kolonyal Renkler, Budist Ritüeller

Chachoengsao Sokakları

Tayland, tanrıları sokakta yürüyormuşçasına yaşayan bir ülke. Chachoengsao ise bu mitolojik yürüyüşün belki de en dingin, en az turist uğultusuyla bozulmuş duraklarından biri. HinduBudist geleneklerinin birbirine karıştığı bu coğrafyada, her köşe başında bir heykel karşılıyor beni. Her evin önünde bulunan heykellerde, tanrılara günlük olarak sunulan çiçekler, tütsüler ve süt dolu minyatür bardaklar yer alıyor.

Ve mimari… Moderniteye direnmiş eski evler, kolonyal tarzın Tayland’a özgü yorumuyla yükselmiş binalar ve pastel renkli sokak tabelaları. Duvarlarda sararmış kraliyet portreleri, yerel eczanelerde yıllardır değiştirilmemiş neon ışıklar. Tüm bunlar, Chachoengsao’da zamanın, dakikayla değil; öğretilerle ölçüldüğünü fısıldıyor.

Chachoengsao’da Vegan Tatlar

มาเด้อร้า mo.ther.lar Restoranı

Burada yemek, yalnızca doyurmak için değil, ruhu da beslemek için pişirilir. Ve eğer ne aradığınızı biliyorsanız, Tayland mutfağı veganlar için gizli bir cennettir.

İlk keşfim, bir sokak lezzeti: Çubukta servis edilen acı-tatlı soslu ızgara sebzeler oldu. İki çeşit mantar sunuluyor: Biri oldukça doyurucu, diğeri ise ağzınızda eriyip giden incecik bir dokuya sahip. Yanına ise adını henüz öğrenemediğim, bamya tadında yerel bir sebze diziliyor. Sebzeler önce ızgarada pişiriliyor, sonra Thai usulü acı-tatlı bir sos karışımına bandırılıyor. Bu lezzet, dengeli tatlar yerine, uçlarda gezinen damak oyunları sunuyor.

Yemeğin ardından serinlemek için yulaf sütlü smoothiemi yudumlarken, minik yeşil pankeklerin olduğu bir tezgâh dikkatimi çekiyor. Tropikal bir meyveyle yapılan bu tatlı, hem görünüşüyle hem de tadıyla çocukluk anılarımı hatırlatıyor.

Bir başka gün, pirincin hiç bilmediğim bir hâlini tadıyorum. Mor renkli pilavın içinde hindistan cevizi sütü ve tropikal bir meyve var. Meyvelerin ve pilavın bu lezzet uyumuna hâlâ inanamıyorum. Bu, şu ana dek en sevdiğim tat oldu.

Vegan Lezzetler

Ve elbette Chachoengsao’daki özel restoran deneyimleri… Bir akşam, New Si Sothon 18 Caddesi‘nde yer alan, มาเด้อร้า mo.ther.lar adlı bahçeli restorandayım. Burada bana özel hazırlanan vegan menüyle, canlı Thai müziklerinin fon yaptığı loş bir atmosferde, tatların, seslerin ve ritmin birleştiği bir gece yaşıyorum. Restoran hem vegan hem navegan dostu-ama hepsinden öte, misafirperverlik burada yemeğin kendisi kadar doyurucu.

Tatlı demişken… Tayland yemeklerinde eksikliğini en çok hissettiğim şey: Tuz. Burada tuz neredeyse hiç kullanılmıyor. Yemekler ya gözünüzden yaş getirecek kadar acı, ya da çocukluğunuzun şekerli sakızlarını hatırlatacak kadar tatlı. Thai mutfağının tat skalası beni, uçsuz bucaksız bir şölene davet ediyor.

Şehir Merkezi Parkı

Chachoengsao’da gökyüzü hep puslu. Tropikal iklimin serin serin gelen ama sonra ansızın bastıran yağmurları, bir şehri nasıl şekillendirir, burada öğreniyorsunuz. Sokağın bir ucunda güneş varken diğer ucunda sağanak yağıyor. Yağmur burada bir arınma biçimi değil; gündelik hayatın ta kendisi.

Gök gürültüsüyle uyanmak, yağmurla yıkanmış palmiyelerin altında yürümek… Suyun verdiği bu sonsuzluk hissi, insana her gün yeniden başlama fırsatı tanıyor. Chachoengsao’da mevsimler değil, yalnızca yağmurun yoğunluğu değişiyor. Bir de onunla başa çıkma yolları.

Böyle havalarda yapılacak en güzel şey, şehir merkezindeki parkta yürümek oluyor. Her yanı yemyeşil, upuzun ağaçların gölgesine sığınmış bu parkta yürümek, sanki gökyüzünden dökülen damlaların değil de, içsel bir sükûnetin altında ıslanmak gibi. Ayaklarınız toprağa bastıkça bedeninizle birlikte zihniniz de hafifliyor. Burada zaman genişliyor, sesler yavaşlıyor, insan kendi iç sesini duymaya başlıyor. Her adımda doğa, şehir gürültüsünün unutturduğu bir şeyi hatırlatıyor: Huzur, aslında çok yakında-bir yaprak titreyişinde, bir serin damlada, bir nefeste, sokakta kendi hâlinde yürüyen bir tosbağanın adımlarında saklı.

Bir şehir düşünün, sokaklarında modernleşmenin çığırtkanlığı değil, geleneklerin alçak sesli tınısı dolaşıyor. İşte Chachoengsao böyle bir şehir. Her köşe başında bir söylenti var burada: Bir tanrının ayak izi, bir yaşlının anlattığı efsane, bir sokak satıcısının dedikodusu ya da bir yabancının düşü…

Ben artık bu sokaklarda yürürken bir turist değilim. Yağmuru öngörebiliyor, insanlarla göz göze anlaşabiliyor, hangi tezgâhta en iyi yemeğin yapıldığını biliyorum. Ama yine de her yeni gün, burayı yeniden öğrenmeye başlıyorum. Çünkü burası, tanıdıkla yabancının her gün yeniden tanıştığı bir yer.

Söylenti Dergi Mekân-Seyahat Editörü olarak, bu ayki rotam Chachoengsao’ydu. Gelecek ay nereye savrulacağımı ben de bilmiyorum. Belki Vietnam sınırına, belki Tayland’ın devasa tapınaklarına. Ama şunu biliyorum: Evden ne kadar uzaklaşırsam, kendime o kadar yaklaşıyorum. Ve sizi de Tayland’daki bu kendini bulma serüvenine davet ediyorum.


Kaynakça: Öne Çıkarılan Görsel Linki

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.