Rus edebiyatı denince aklımıza önce klasik edebiyatın devleri Tolstoy, Dostoyevski, Gogol gibi büyük yazarlar geliyor. Edebiyatla uzaktan yakından alakası olmayan insanlar bile 19.yüzyıl Rusya’sının edebiyatının meşhur olduğunu biliyor, kendisine bir roman sorulsa Suç ve Ceza, Savaş ve Barış gibi büyük yapıtlardan bahsedebiliyor. Fakat sonrasında neler olduğu pek de bilinmiyor. Sanki edebiyat, Rusya’da bir dönem var olmuş, muhteşem eserler yazılmış ve Sovyetler Birliği kurulduğunda ortadan kaybolmuş gibi bir anlayış yaygın. Halbuki Rus edebiyatının zengin mirası yok olmadı. Hem dışarıya göç etmiş Rus yazarlar hem de Sovyetler Birliği’nde yaşayan yazarlar harika romanlar yazmaya devam etti.
Bu yazıda Çarlık’tan Sovyetler’e edebiyatın nasıl dönüştüğünü inceleyeceğiz ve sonrasında oluşan edebi akımlar üzerinden Sovyet edebiyatını tanıyacağız. 20.yy Rus edebiyatı olarak da adlandırabileceğimiz bu dönemdeki romanlar genelde sosyalist gerçekçilik, muhalif edebiyat ve bilim kurgu türlerinde yazıldı. Bu türlerin önde gelen romanlarını da bulabileceğiniz rehberimizle Sovyet edebiyatının dünyasına adım atabilirsiniz.
Başlangıcı ve Deneysel Dönem

1917 Rus Devrimi aşağı yukarı tüm devrimlerde olduğu gibi önce dehşetli bir özgürlük dalgası yarattı. Çarlık döneminin sansüründen kurtulan sanatçılar ve yazarlar da bu özgürlük dalgasına katılarak sanat tarihinde büyük ses getirecek deneysel çalışmalara imza attı. Yeni bir toplum ve yeni bir dünya yaratmayı hedefleyen sanatçılar sanatlarında da eski klasik formlar yerine sıra dışı devrimci yeni formlar kullanarak eserler verdi. Devrimin coşkulu yıllarından 30’ların otoriter yıllarına kadar (1917-1932) Rus/Sovyet Avangardı diye adlandırdığımız dönemde mimariden sinemaya, resimden edebiyata her sanat alanında Rusya’yı her yönden dönüştürmeye başlayan devrimcilik yenilikçi sanat biçimleriyle kendini sanat alanında da gösterdi. Konstrüktivizm, Süprematizm ve Kübo-Fütürizm gibi soyut geometrik şekillerin kullanımına dayanan alanlarda Sovyet sanatçıları özellikle resim ve mimaride öne çıktı, modern sanatın yükselişinde çok önemli bir rol oynadılar.
Kendisini proletarya kültürü olarak adlandıran proletkult hareketi, yeni sanat formları yaratarak devrimci bir işçi sınıfı estetiği oluşturdu. Hareketin yüzbinlerce sanatçı üyesi vardı ve devletten bağımsız bir şekilde sanatı, işçi ve köylülere ulaştırmak için çalışmalar yürütüyordu. Dönemin eğitim bakanı, hareketi desteklese de, sanatçılar doğrudan devlet aygıtına bağlı değildi. Çoğu zaman Bolşevik Partisi’ni eleştirmekten de geri durmayan devrimci sanatçılar, parti yöneticilerini kuşkulandırdı. Yine de 30’lara kadar proletkult hareketi özerk olarak varlığını sürdürdü, yaratıcı çalışmalar üretti.
Sovyet edebiyatı da bu yaratıcı sanat dünyasında yerini aldı. Deneysel formlar şiirde, romanlarda ve edebiyat eleştirilerinde sıkça kullanıldı. Fütürizmden etkilenen Vladimir Mayakosvki gibi bazı yazarlar modern hayatın hızına ve makineye dayanan bir estetik anlayışı oluşturdu, devrimci mücadeleyi destekledi ve agitprop gibi halka komünizm propagandası yapan oluşumlarda görev aldı. Tam 1920’lerde Sovyetler Birliği’nde eğitim gören Nâzım Hikmet de bu akımdan etkilendi ve şiirlerini bu doğrultuda yazdı. Devrim sonrası edebiyatın diğer bir önemli koluysa edebiyat eleştirmenliği alanındaki formalist hareketti. Özellikle şiir incelemelerindeki eski edebiyat eleştirmenliği biçimlerini reddeden Rus formalistler, doğrudan eser incelemesine dayanan, bilimsellik iddiası olan sistematik bir edebiyat kuramı yarattı.
Sosyalist Gerçekçilik

Öncelikle tabi ki Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin en çok desteklediği, ana akım edebiyat diyebileceğimiz Sosyalist Gerçekçilik akımından bahsetmemiz gerekiyor. Sıradan insanların devrim ve sonrasında ülke için yaptıkları kahramanlıkları, yaşadıkları zorlukları ana tema edinen bu akım; çok parlak eserler üretse de devletin resmi edebiyat akımı hâlini aldıkça sıradan propaganda hikâyeleri de üretmeye başladı. Devrim sonrasındaki deneysel çalışmaların yerine işçi ve köylülerin kolayca anlayacağı ve yalın gerçekliği aynen yansıtacak gerçekçi çalışmalar hem bazı yazarlar hem de bürokratlar ve Sovyet siyasetçileri tarafından tercih edildi.
Stalinizm’in yükselişi ile beraber hayatın her sahasında artan devletin varlığı edebiyat alanında da kendini gösterdi. Önce tüm yazar toplulukları ve basım evleri dağıtılarak hepsi devlet gözetimindeki Sovyet Yazarları Sendikası’na bağlandı. Büyük yazar Maksim Gorki’nin makalesiyle meşhur olan Sosyalist Gerçekçilik akımı 1934 yılındaki SBKP’ye bağlı Sovyet Yazarları Sendikası’nın verdiği kararla Sovyetler Birliği’nde üretilecek tüm edebi eserlerin resmi akımı oldu. Dolayısıyla devrimci dönemin deneysel çalışmaları yayımlanmadı ve yasaklandı. Baskının ve sansürün arttığı yıllarda edebi değeri yüksek eserler yerine devlet için propaganda eserleri ön planda tutuldu. Pek çok yazar Stalin dönemindeki tasfiyeler sırasında hayatını kaybetti. Her şeye rağmen samimi yazarların elinden çıkan bazı romanlar sıradan halkın mücadelesini tüm berraklığıyla anlatarak asla unutulmayacak destansı eserler hâline geldi.

Sosyalist gerçekçilik akımının doğrultusunda yazılan eserlere değinecek olursak klasik Rus edebiyatı ile Sovyet edebiyatı arasındaki geçişin de temsilci Maksim Gorki ile başlamamız gerekir. Özellikle de sosyalist gerçekçiliğin başyapıtı ve öncüsü sayılan Ana romanında büyük usta Gorki, Çarlık rejimine karşı Rus işçisinin devrimci mücadelesini anlattı. Ülkemizdeki toplumcu gerçekçi yazarlar da büyük ölçüde bu eserden etkilenmiştir. Devletin resmi edebiyat formu olmadan önce, 1920’lerde Nobel Edebiyat Ödüllü Mihail Şolohov sosyalist gerçekçiliğe şekil verecek eserler yayımladı. Ve Durgun Akardı Don romanında Şolohov, Tolstoy’u andıran yetenekli anlatımıyla I.Dünya Savaşı, Devrim ve İç Savaş sırasında Don Kazakları’nın verdiği mücadeleyi destansı bir dille kaleme aldı. Nikolay Ostrovki‘nin ünlü romanı Ve Çeliğe Su Verildi de bir İç Savaş gazisi olan yazarın kendi mücadelesini kurgulaştırması nedeniyle ilgi çekici bulundu. Bu akımda sıkça rastlaştığımız üzere, edebi eserler üzerinden Sovyet toplumuna bir rol model sunulmaya çalışılmıştı. Ülkemizde çok sevilen Kırgız yazar Cengiz Aytmatov da eserlerini büyük oranda sosyalist gerçekçilik akımına bağlı kalarak yazmıştı. Stalin döneminden sonra yazıldığı için eserlerinde bolca Stalizm eleştirisi görülse de genel anlamda Aytmatov rejimi destekleyen bir yazardı. 1963 yılında yayınladığı Toprak Ana romanında köylülerin gündelik hayatlarında yaşadıkları sıkıntılar üzerinden II.Dünya savaşındaki fedakarlarını anlatması, sosyalist gerçekçi bir romana örnek oluşturdu.
Muhalif Edebiyat

Baskı ve sansürün yıllarında yazarlar ellerindeki daktilolar ile kitaplar çoğaltıp samizdat denilen yasak bir edebiyat kültürü oluşturmuştu. 1953’te Stalin’in ölümüyle beraber Sovyetler Birliği ise yeni bir döneme girdi. İktidara gelen yeni bürokratik klik ve liderleri Kruşçev de-Stalinizasyon denilen süreci başlattı ve Stalin’in kişilik kültüne dayanan baskıcı ideolojinin tamamen bittiğini ilan etti. Sovyet toplumunun üzerindeki baskı önemli ölçüde ortadan kaldırıldı. Sinemadan edebiyata pek çok alanda dünyaca ünlü sanat eserleri üretildi.
Stalin döneminde tüm edebiyatının tekelleşmesiyle tek tip edebiyat üretmeye zorlanan yazarlar bu dönemde görece özgürlüğe sahip oldu. Sansür politikalarının hafifletilmesiyle hem form hem de konu bakımından daha rahat hareket eden yazarlar doğrudan Stalinizm’i ya da Sovyet sistemini de eleştiren edebi ürünler kaleme aldı. Eskiden sansüre uğramış, baskısı yapılamamış ya da yasaklanmış kitaplar bu dönemde bir bir yayımlamaya başlandı. Muhalif edebiyatın zirvede olduğu bu dönemde Sovyet sanatçılarının eserleri de dünya genelinde takdirle okundu, Soljenitsin ve Pasternok gibi muhalif yazarlar Nobel Edebiyat Ödülü kazandı. Muhalif edebiyatta, bürokratik yapılaşmaya karşı çıkarak gerçek sosyalizme dönmeyi savunan sanatçılar olduğu gibi Sovyet sistemine bir bütün olarak karşı çıkan sanatçılar da vardı. Daha sonrasında reform çabalarının sonuçsuz kalması ile görece özgürlüğün sınırları biraz daha daraltıldı.
Bu akıma ait bazı klasikleşmiş eserlerden bahsedebiliriz. Mesela Alexander Soljenitsin bir Gulag mahkumunun gündelik yaşamını anlattığı romanı İvan Denisoviç’in Bir Günü‘nde Stalin SSCB’sinin esaslı bir eleştirisi yaptı. Kitap ilk başta Kruşçev tarafından desteklense de rejimin yeniden kapanmasıyla sansüre uğradı. Boris Pasternak‘ın devrim günlerinde özgürlük, aşk ve yaşam mücadelesi gibi konuları işlediği meşhur muhalif romanı Doktor Jivago ancak Sovyetler Birliği sınırlarının dışında basılabildi. Daha önceden yazılmış bazı eserler de anca Stalin sonrası dönemim özgürlükçü ortamında yayımlanabildi. Örneğin Mihail Bulgakov‘un ülkemizde de çokça okunan romanı Usta ile Margarita yazılmasından onlarca yıl sonra yayımlanabildi.
Bilim Kurgu

Uzay yarışının kızıştığı Soğuk Savaş yıllarında Sovyet toplumu da pür dikkat gelişmeleri takip ediyordu. Sovyet kozmonotlarının başarıları ve Yuri Gagarin bir milli gururdu. O dönemde tüm dünyada olduğu gibi Sovyetler Birliği’nde de bilim kurgu eserleri hem sinemada hem de edebiyatta patlamıştı. Sovyet bilimkurgu geleneğinin ilk parlak dönemi aslında devrimden hemen sonraki 1920’lerdi. Dönemin pek çok Sovyet bilim kurgu eseri tüm dünyada kendisinden sonra gelecek çalışmaları derinden etkiledi, bu anlamda öncüydüler. Sosyalist gerçekçilik döneminde bu alanda pek bir eser verilmedi. Ancak Kruşçev’in özgürleştirici reformlar ve uzay yarışının baş döndürücü gelişmeleri bu alan 1950’lerde yeniden canlandırdı. Sovyet sanatçılarının bazı eserleri uluslararası bilim kurgu dünyasında klasikleşti.
Sovyet bilim kurgusunun ilk dönemi, devrim sonrasının getirdiği yaratıcı sanat yıllarına rastladı. Daha sonrasında sosyalist gerçekçilik akımında da çok eser veren ve Lev Tolstoy’un bir akrabası olan, Aleksey Tolstoy‘un Aelita eseri komünist bir ütopyada Mars’a yapılan bir uzay yolcuğunu anlatması sebebiyle bu akımın ana eserlerinden biri oldu. Ütopik pozitif bilim kurguların yanı sıra distopik bilim kurgu eserleri de bu dönemde yazıldı. Örneğin 1984, Cesur Yeni Dünya gibi romanlara ilham verecek Yevgeni Zamyatin, Biz romanında isimlerin bile birer numaradan ibaret olduğu bir totaliter rejim portresi çizdi.
Uzay yarışı ile beraber yeniden canlanan bilim kurgu furyasını İvan Yefremov komünist bir ütopyada insanlığın uzayı keşfetmesini anlattığı romanı Andromeda Nebulası ile açtı. Arkadi ve Boris Strugatski kardeşler de bu altın dönemin en üretken yazarları arasındaydı. Uzaylıların dünyanın belirli bölgelerine bir kez gelip gittiği ve arkalarında gizemli kalıntılar bıraktığı bir evreni anlattıkları Uzayda Piknik romanları Tarkovski‘nin bu kitaptan kurguladığı ünlü filmi Stalker ile tüm dünyada popüler oldu.
Bu yazıda Sovyet edebiyatının nasıl doğduğunu anlatmaya çalıştıktan sonra en çok karşımıza çıkan üç edebi tür üzerinden tarihin bu döneminin kültür dünyasına bir pencere açmaya çalıştım.
Kaynakça:
Рабкор.Ру, and Рабкор.Ру. “15 Книг О Советской Повседневности, Изданные За Последние Семь Лет, Которые Стоит Прочитать | Рабкор.Ру.” Рабкор.Ру | Интернет-журнал, Посвященный Вопросам Политики, Экономики, Общества И Культуры., 28 Feb. 2018, rabkor.ru/culture/books/2018/02/28/nonfixn.
Русская Литература Советского Периода (1922-1991). mosliter.ru/ruslit/20vek/razvitie_russkoj_literatury_v_20_veke/russkaya_literatura_sovetskogo_perioda_1922-1991.