Sosyal medya, artık insanların günlük hayatlarından fotoğraflar paylaştığı bir alan olmanın ötesinde toplumsal dönüşümün merkezinde ve bu dönüşümde etkin olan bir güç haline geldi. Özellikle son on yılda toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik mücadeleler sosyal medya aracılığıyla küresel bir hareket haline gelmekte. MeToo, EqualPay, WomenSupportWomen gibi bir çok hareket sosyal medya aracılığı ile milyonlarca insana ulaşarak LGBTIQ+ ve kadınların seslerini duyurabileceği bir ortam sağlıyor.
Dijital Feminist Hareketler ve Hashtag Aktivizmi

Geleneksel medyada ve resmi kurumlarda seslerini duyuramayan birçok kadın, sosyal medya sayesinde diğer kadınlarla daha kolay iletişim kurarak dayanışmayı güçlendiriyor ve böylece şiddet döngüsünden çıkma sürecini hızlandırabiliyor. Hashtag aktivizmi olarak adlandırılan bu dijital dayanışma biçimi, hem bireysel hem de kolektif mücadeleyi güçlendirerek cinsiyet temelli eşitsizliklere karşı büyük bir farkındalık yarattı.
Hashtag aktivizminin en etkili örneklerinden biri olan #MeToo hareketi ilk kez 2006 yılında New Yorklu aktivist Tarana Burke tarafından kullanıldı. Burke, yaşadığı cinsel saldırıyı sosyal medyada paylaşması için kendisinden yardım isteyen 13 yaşındaki bir kız çocuğundan ilham alarak “me too” yanıtını vermişti. 2017’de ise Hollywood yapımcısı Harvey Weinstein’a yönelik cinsel taciz iddialarının ardından sosyal medyada hızla yayılan #MeToo etiketi, kadınların yaşadığı taciz ve istismarı görünür kılan küresel bir çığlığa dönüştü.
Yalnızca birkaç gün içinde milyonlarca kadın, yaşadıkları deneyimleri dijital medya aracılığıyla paylaşarak suskunluğu bozdu. Bu hareket, sadece dijital bir akım olarak kalmadı; iş dünyasında ve siyasette cinsel tacize karşı politikaların güçlenmesine, hatta bazı ülkelerde yasal düzenlemelerin yapılmasına zemin hazırladı.
Günümüzde 8 Mart’ta bütün dünya #8M etiketiyle birbirine ulaşıyor. Eylemler ulusaşırı hale geliyor. Dünyadaki tüm kadınların tepkisi, talebi ve sesi büyüyor. Bu hareketin yanı sıra kadınların birbirine destek olması gerektiğini vurgulayan #WomenSupportWomen hareketi de son yıllarda ses getiriyor. Bu etiketi içeren gönderiler, kadın girişimcilerden sanatçılara kadar birçok alanda çalışan kadınları desteklemeye ve onların görünürlüğünü artırmaya yönelik bir alan sundu. Bu açıdan hashtag aktivizminin en önemli yanı feminist harekete yalnızca sokaklarda değil, dijital dünyada da kendini ifade edebileceği bir alan sunmasıdır.
Cinsiyetçi Stereotiplere ve Ayrımcılığa Karşı Dijital Mücadele

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, medya, reklamlar, eğitim ve iş hayatı gibi pek çok alanda kök salmıştır. Ancak son yıllarda feminist aktivistler sosyal medyayı, bu cinsiyetçi kalıp yargılara karşı güçlü bir mücadele alanına dönüştürmüştür. Dijital medyanın hayatımızdaki etkisi göz önüne alındığında, medya dili sosyal yaşantımızı doğrudan şekillendirir.
Günlük dilde yaygın kullanılan cinsiyetçi kalıpların değişiminde sosyal medya önemli bir rol oynar. Bu tür hareketler, dilde dönüşüm başlatarak toplumsal eşitliğe katkıda bulunması açısından büyük önem taşır. Geleneksel medyada kadınların tek boyutlu ve klişeleşmiş temsilleri, kadınların gerçek yaşam deneyimlerini yansıtmaktan uzaktı. Ancak sosyal medya sayesinde bireyler, kendi hikâyelerini anlatma ve alternatif kadın temsilleri yaratma imkânı bulmuştur. #WomenNotObjects ve #LikeAGirl gibi etiketler ile aktivistler özellikle reklamlarda ve medyada karşımıza çıkan klişeleşmiş kadın temsillerine meydan okuyor, böylece kadınları edilgen nesneler olarak sunan bakış açısını sarsıyor.
Örneğin; #SayHerName kampanyası, medyanın ve hukukun, siyah kadınların maruz kaldığı şiddeti nasıl görünmez kıldığını vurgulamak için başlatıldı. Burada amaç; sadece bir farkındalık yaratmak değil, aynı zamanda dilin gücünü kullanarak toplumsal hafızayı dönüştürmekti. Her şey dilde başlar ve dil değiştikçe düşünce biçimleri, sosyal yapılar ve toplumsal ilişkiler de dönüşür. Sosyal medyanın sunduğu görünürlük ve feminist aktivistler sayesinde bu değişim artık daha hızlı ve daha güçlü bir şekilde ilerliyor.
Çevrimiçi Taciz ve Dijital Eşitlik

Dijital platformlar herkes tarafından kullanılır hale geldikçe feminist hareketler için güçlü bir dayanışma ve aktivizm alanı yaratırken aynı zamanda kadınlara ve LGBTQ+ bireylere yönelik siber zorbalığın en yoğun yaşandığı alanlardan biri haline gelmiştir.
Taciz mesajları, ölüm ve tecavüz tehditleri, kişisel bilgilerin ifşa edilmesi (doxxing) ve deepfake içeriklerin yayılması, kadınların dijital alanlarda susturulmasını amaçlayan başlıca yöntemler arasındadır. Özellikle erkek egemen politik ve toplumsal yapıları eleştiren kadın aktivistler, sosyal medyada hedef gösterilerek büyük saldırılara maruz kalmaktadır. Bu durum, dijital eşitlik mücadelesini sadece görünürlük kazanma çabasının ötesine taşıyarak güvenli bir çevrimiçi alan yaratma gerekliliğini de gündeme getirmektedir.
Sosyal medyanın yaygın kullanımı her ne kadar kadın ve LGBTİQ+’ları her an dijital şiddete açık hale getirse de dijital feminist hareketlerin, yeni stratejiler geliştirmelerine ve çevrimiçi güvenliği artırma yolunda daha fazla dayanışma kurmalarına olanak sağlamaktadır.
Dayanışma, feminist hareketlerin en güçlü yanlarından biri olsa da aynı zamanda oldukça kırılgandır. Bu yüzden dijital feminist mücadele, yalnızca bireysel hikâyeleri paylaşmakla değil, aynı zamanda dayanışma ağlarını sürekli güçlendirmekle mümkündür. Sosyal medyanın sağladığı görünürlük, kadınların ve LGBTQ+ bireylerin güçlenmesini sağlarken aynı zamanda onları hedef haline de getirebilir. Bu nedenle dijital feminist aktivizmin en önemli hedeflerinden biri, çevrimiçi alanlarda güvenliği artırarak herkesin özgürce kendini ifade edebileceği bir ortam yaratabilmek ve medyayı bu doğrultuda örgütleyebilmektir.
Kaynakça
Kayhan, Aslı. “#MeToo Hareketi.” Feminist Bellek, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, Erişim 19 Mar. 2025. Web
“MeToo Hareketinin Beşinci Yılı: Ne Değişti?” BBC News Türkçe, Aralık 2022, Erişim 19 Mar. 2025. Web
“2010 – 2020: Hashtag’lerle feminist aktivizm” Çatlak Zemin, 30 Aralık 2019, Erişim 19 Mar. 2025, Web
Öne çıkan görsel: BBC