Korfulamu, xenitis ve argathini, bu üç sözcük üzerine varlığın ve zamanın ontolojik sorgulamasını, şiirsel bir üslupla yansıtan bir film: Sonsuzluk ve Bir Gün.
Yaptığı her filmi “bir yolculuk ve arayış’’ olarak niteleyen, Yunan sinemasının önemli isimlerinden Théo Angelopoulos’un filmidir. 1998 yapımı olan film, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin sahibi olmuştur.
Eleni Karaindrou’nun film için hazırladığı besteler ise filmdeki şiirsel anlatımı yoğunlaştırır ve Angelopoulos’un deyimiyle film ‘müzikal bir dinlenme’ haline gelir.
Film genel hatlarıyla, ölmek üzere olan usta yazar Alexander’ın hayatını gözden geçirmesini konu alır. Hepimiz bir tehlike anında veya ölümle yüz yüze geldiğimizde ‘hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti’ demişizdir. İşte, yüzeysel olarak ifade edecek olursak filmin temasını bu şekilde aktarabiliriz. Ancak film içinde vurgulanan zaman ve varlık arayışı gibi olgularla, bundan çok daha fazlasıdır. Film boyunca geçmiş ve şimdi arasında gidip geliriz fakat bu geçişler geleneksel flashback ile sağlanmaz, zaman iç içe geçmiştir. Alexander, bu iç içe geçmiş zamanlar arasında savrulan ve kaybolan biridir.
Filmin başlarında Alexander, ölen karısına ait bir mektupla geçmiş ve şimdi arasında döngüsel bir yolculuğa çıkar. Mektup zaman ayrımı için geçmişi temsil eden bir simgedir. Bunun dışında geçmişte ki insanların beyaz ve şimdi de yer alan insanların siyah giymesi de dikkat çekicidir. Nihayetinde sonsuzluğun deneyimlendiği bu yolculukta, Alexander’ın hayatına sokakta karşılaştığı Arnavut asıllı mülteci bir çocukta dahil olur. Alexander, çocuğa şiirini tamamlamaya çalışan şair Solomos’dan bahseder. Şair, şiirini tamamlamak için insanlardan kelime satın almaktadır. Burada şair, Alexander’ın kendisini temsil eder. Çocuk, şairin tamamlamaya çalıştığı şiirindeki eksik sözcükleri tamamlamasına yardımcı olurken, aynı zamanda geçmiş ve şimdi arasında kaybettiği zamanı anlamlandırması için ona bazı kilit sözcükler de verir. Varlık kaygısının şiiri tamamlama çabası üzerine aktarıldığı bu kısımlarda, çocuğun verdiği kelimeler şunlardır: korfulamu, xenitis ve argathini.
İlk sözcük korfulamu, ‘bir çiçeğin kalbi’ manasını taşır ve burada Alexander’ın çocukluğunu simgeler. İkinci sözcük xenitis, ‘yabancı’ anlamındadır ve şair anlam arayışına girdikçe kendisine ve zamana yabancılaşır. Bu yabancılaşma halini annesi ile olan konuşmasında da dile getirir:
“Neden hiçbir şey beklediğimiz gibi olmuyor? Neden?
Neden çaresizce çürümek zorundayız acı ve arzularla ikiye bölünerek?
…
Kayıp kelimeleri henüz telafi edebiliyorken ya da sessizlikte unutulmuş kelimeleri bulup
çıkarabiliyorken.
Neden yalnızca o zaman ayak seslerini duyabildim yeniden evimin içinde yankılanan?
Neden?
Söyle anne, neden sevmeyi bilmiyoruz?”
Heidegger, dünyada varlığını sürdüren kişinin, kendisini diğerleriyle karşılaştırarak anlam arayışına sürüklendiğini ifade eder ve bu sürükleniş yabancılaşmayı beraberinde getirir. (Heidegger: 2018)
Alexander ise bu yabancılaşmadan sıyrılarak, varlığına dair anlam arayışını zamanda bulacağına inanır. Arayışı, yarın gibi temsili bir zamandadır fakat yarının bir sonu yoktur. Bu nedenle “sonsuzluk ve bir gün”dür. Ölüm ile yüzleşen Alexander, bu arayışın yarım kalmışlığı ile “Henüz hiçbir şeyi tamamlayamadım” der, filmin başında. Yarım kalmışlığın kaygısı burada belirir.
Film de vurgulanan diğer olgular göç ve sürgündür. Alexander ve çocuk arasında sevgiyle gittikçe kuvvetlenen bağ, farklı etnik kökenlerin ve sınırların bir engel teşkil etmeyeceğini ifade eder. Bu bağ vasıtasıyla, filmde göç ve sürgün kavramına güçlü bir vurgu vardır. Şair Yunanistan’da doğmuş fakat uzun bir süre İtalya’da yaşamıştır. Bu sebepledir ki, hayatı boyunca şair ülkesinde kendisini sürgün gibi hisseder.
“Neden hayatımı sürgün geçirdim?
Neden yalnızca o nadir anlarda kendimi evimde hissettim, dilimi konuşma lütfu nasip olunca?”
Sürgün ve göç üzerine yoğunlaşan bir diğer kısım, şair ve çocuğun sınıra geldiği kısımdır. Sınırda asılı olan insan cesetleri, göç ve sürgünün arkasında yatan trajediyi çarpıcı bir şekilde yansıtır. (Sınırlar meselesine değinildiği bu sahne ile belirtilmesi gerekir ki, bu film, Angelopoulos’un “sınırlar üçlemesi”nin son filmidir.)
Diğer yandan Arnavut çocuğun ölen yol arkadaşına yaktığı ağıt bu trajediyi bir çocuk saflığından bize gösteriyor:
“Hey! Selim!
Bu gece bizimle olamaman ne acı.
Çok korkuyorum, Selim.
Deniz o kadar büyük ki!
Gittiğin yerde bizi ne bekliyor Selim?
Hepimizin gideceği o yer neye benziyor?
Dağlar mı var, vadiler mi,
Polisler mi var orada askerler mi?
Hiç geriye bakmadık ki biz.
Şimdi tek görebildiğim, deniz,
Uçsuz bucaksız deniz.”
Filmin sonuna gelirken çocuk ve Alexander vedalaşmadan önce “Kayıp Ruhlar” durağından bir otobüse binerek yolculuğa çıkarlar. Yolculukta otobüsün ardından gelen üç bisikletli adam dikkat çeker. Film ile alakalı yazılan bir değerlendirme yazısında bu adamlar kader tanrıçaları olarak yorumlanır (Silsüpür: 2017). Bu üç tanrıça Yunan mitolojisindeki Zeus’un kızları Fatalar’dır. Klotho yaşam ipini eğirir yani zamanı sarar, Lakhesis zamanı ölçer, Atropos ise zamanı geldiğinde ipi keser ve kaçınılmaz olan ölümü simgeler.
Yolculuğun sonuna doğru şair Solomos otobüse biner ve yarım kalmış şiirini okumaya başlar fakat şiir hala tamamlanmamıştır. Solomos otobüsten inerken, Alexander arkasından bağırır ve “Söyle bana, yarın ne kadar sürecek?” der. Alexander ne şiirin devamını duyar ne de sorusunun cevabını alır. Bu sahnenin ardından gelen sahnede çocuk üçüncü sözcük olan argathini’yi söyler ve ‘geç vakit’ anlamına gelen bu sözcük aslında Alexander’a cevap niteliğindedir. Artık vakit çok geçtir. Burada argathini, varlığını anlamlandırma karşısında çaba sarf eden Alexander’ın, diğer yandan tamamlanamama kaygısı ile artık ölümle yüzleşmesi gerektiğini temsil eder.
Film boyunca aralıklar ile devam eden mektubun okunmasının ardından, Alexander’ın karısı ile son buluşması gerçekleşir ve o soruyu yineler:
“Yarın ne kadar sürecek?”
“Sonsuzluk ve bir gün kadar.”
Peki insanın anlam arayışı ve sonsuzluk birbirine eş değil midir? Var olan kişi, sonsuz yarınlara sahip olsa da gerçekten tamamlanmış olarak ölebilir mi?
Kaynak: Taş Öz, P. (2019), “Sonsuzluk ve Bir Gün” Filminde Zamanın Ontolojik Sorgusu, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 9, 216-225







