Gündelik hayatın koşuşturmacası içinde yanından geçtiğimiz insanların hikayelerini hiç düşündünüz mü? Belki yalnızca birkaç saniyeliğine gördüğümüz bu kişiler, aslında derin ve karmaşık yaşamlar sürdürüyor. Bu yazıda, sonder kavramı üzerinden başkalarının görünmeyen evrenlerine daha yakından bakıyoruz.
Gündelik Hayatın İçindeki Sessiz Hikayeler

Gün içinde yanından geçtiğimiz yüzlerce insan, bizim için sadece birkaç saniyelik görüntülerden ibaret. Ama onların da kırık kalpleri, kahkahaları, üzüntüleri, sevdikleri, hayalleri var. Tıpkı bizim gibi.
İşte sonder tam olarak bu farkındalığı anlatıyor.
Yeni Bir Görme Biçimi: Sonder

Sonder, yalnızca yeni bir kelime değil, aslında yeni bir görme biçimidir. John Koenig’in The Dictionary of Obscure Sorrows adlı eserinde sunduğu bu kavram, tanım gereği yoldan geçen herhangi birinin hayatının, seninki kadar canlı, karmaşık ve önemli olduğunu fark etme anıdır. Belki bir anlamda kendini dünyanın merkezinden çekip bir adım geri atarak başkalarının merkezinden de dünyaya bakabilme yetisidir.
”the realization that each random passerby is living a life as vivid and complex as your own — populated with their own ambitions, friends, routines, worries and inherited craziness — an epic story that continues invisibly around you like an anthill sprawling deep underground, with elaborate passageways to thousands of other lives that you’ll never know existed, in which you might appear only once, as an extra sipping coffee in the background, as a blur of traffic passing on the highway, as a lighted window at dusk.”
— The Dictionary of Obscure Sorrows
”Her rastgele geçen yabancının da seninki kadar canlı ve karmaşık bir hayat sürdüğünü fark etme anı — kendi arzularıyla, arkadaşlarıyla, rutinleriyle, endişeleriyle ve miras aldığı delilikleriyle dolu bir yaşam…
Senin etrafında, yerin altına doğru dallanıp budaklanan dev bir karınca yuvası gibi görünmeden süren destansı bir hikâye; binlerce başka hayata açılan karmaşık geçitlerle örülü, varlığından asla haberdar olamayacağın yaşamlar…
Ve sen, o hikâyelerde belki sadece bir kez, fonda kahve yudumlayan biri olarak, otoyolda geçen silik bir araç gibi ya da alacakaranlıkta yanan bir pencere ışığı olarak yer alırsın.”
Her gün bir yerlerden geçiyor, onlarca insanla göz göze geliyoruz. Kimiyle birkaç saniyeliğine yollarımız kesişiyor, kimini fark etmiyoruz bile. Ama işin gerçeği şu ki biz onları unutmuş olsak da onların hayatında bir an, bir iz bırakmış olabiliriz. Belki farkında olmadan birine umut olduk, belki de istemeden birini kırdık. Sonder, bu karşılaşmaların ne kadar anlamlı ve çok katmanlı olabileceğini bize gösterir. Herkesin kendi başına bir hikayesi vardır. Bizim hayatımıza yalnızca bir arka plan figürü gibi girip çıkan insanlar, aslında kendi hayatlarının başrolleridir.
”Ben de Böyle Hissediyorum”

Sonder’ın bu kadar etkileyici olmasının nedeni, belki de en temelde kendimizden başlaması. Kendi duygularımı, düşüncelerimi, çelişkilerimi bile tam anlamıyla çözemezken dünyada benim gibi hisseden, düşünen ve acı çeken ya da hayal kuran milyarlarca insanın varlığı neredeyse kavranamaz bir gerçeklik gibi geliyor bana.
İşte bu yüzden sonder gibi kavramlar değerli. Çünkü her ne kadar bu devasa insan kalabalığını zihnimizde tam olarak canlandıramasak da bu tür duygular bize o büyüklüğü sezdiriyor. Bazen kelimelerle ifade edemediğimiz şeyleri hissettiriyor.
Sonder, sadece bir farkındalık değil, aynı zamanda insanlığın derinliğini daha yakından hissetmenin bir yolu. Bizi kendi iç dünyamızdan çıkarıp başkalarının da bizim kadar karmaşık, canlı ve anlamlı hikâyeler taşıdığını hatırlatıyor.
Dünya düşündüğümüzden çok daha büyük ve belki de sonder gibi duygular zaman zaman bu büyüklüğü ve içindeki hayatların çeşitliliğini anlamamız için ortaya çıkıyor.
Sonder ve İyileştirici Gücü

Grup terapisi, bireylerin hem kendilerini ifade ettikleri hem de başkalarının yaşantılarını dinleyerek duygusal yakınlık kurabildikleri bir iyileşme alanıdır. İşte tam bu noktada sonder devreye girer: Her bireyin kendi içinde bir evren taşıdığını fark etmek. İnsanlar burada, başkalarının da tıpkı kendileri gibi korkuları, kırılganlıkları, umutları ve geçmişleri olduğunu görür. Bu, sadece dinlemek değil; ortak insanlık deneyimine tanık olmaktır. Sonder, soyut bir farkındalık gibi görünse de, bu ortamda somut bir deneyime dönüşür. Bir başkasının anlattığı cümlede kendinden bir parça bulmak iyileştirici bir ortaklık yaratır. Yani grup terapisi, sonder’ın yaşandığı en saf alanlardan biridir: “Ben yalnız değilim” duygusunun ete kemiğe büründüğü yer.
Bu sürecin temelinde, bireyin duygularının başkaları tarafından da yaşandığını fark etmesini sağlayan evrensellik ilkesi yer alır. Başkalarının da benzer duygular ve deneyimler yaşadığını görmek güçlü bir bağ kurar. Bu anlayış, sonder kavramıyla örtüşür çünkü sonder, her insanın kendi içinde karmaşık ve anlamlı bir yaşam sürdüğünü fark etme halidir…
“Evrensellik, grup üyelerinin paylaşılan deneyimlerini ve duygularını tanımasını sağlar, bu da bir üyenin yalnızlık hissini ortadan kaldırır.”
Herkesin bir hikayesi var. Bazen sadece fark etmek yeter.
Kaynakça
Öne Çıkarılan Görsel: iStock
Corey, G. (2016). Theory and Practice of Group Counseling.
Dictionary.com. (n.d.). Sonder. In Dictionary.com. Web
InThirdPerson. (n.d.). Sonder. Medium. Web
Koenig, J. (2021). The Dictionary of Obscure Sorrows. Simon & Schuster.
Yalom, I. D., & Leszcz, M. (2020). The Theory and Practice of Group Psychotherapy.



Bu dokunaklı ve empatik yazı için teşekkür ederiz Yasmin 🙂