Siyah Beyazdaki Renkler: 60’lar Türk Sineması ve Filmlerde İşlenen Konular

Editör:
Ayçe Cansu Yaşar
spot_img

1960’lar sinemasına bakıldığında o dönemin sosyal özelliklerinin de filmler ile sahneye yansıdığını görürüz. 1960’lı yıllarda 1961 Anayasası‘nın sağladığı ortam beraberinde Türk devletinin ve vatandaşlarının o zamana kadarki en çağdaş, gelişmiş ve medeni yaşama ulaştığı söylenebilir. Yasal olarak kısıtlanmış bir özgürlük ortamında bir aydınlanma dönemi kendini göstermeye başlamıştır. 1960’ların Türk filmleri, sinemanın sosyal ve kültürel etkilerini kullanma zamanı olarak bir dönüm noktasıdır. Bu yıllarda toplumcu gerçekçi filmler ortaya çıkmıştır. Birçok film eleştirmenine göre bu dönem sinema açısından Türkiye’nin altın çağıdır ki bununla beraber tekrar aynı dönemde Türkiye,  1966 yılında çektiği film sayısı ile o yıl en çok film üreten dört ülke arasında yer almıştır. 60’larda yayımlanmış ve büyük beğeni toplamış Türk filmleri ve değindikleri konulara hep beraber bakalım.

Acı Hayat

Acı Hayat, Nermin ve Mehmet’in hikayesini bizlere aktarır. Nermin bir kuaför salonunda çalışır, Mehmet ise kaynakçıdır. Maddi durumları iyi olmadığı için ne kadar isteseler de evlenemezler. Bu maddi imkansızlığı film sadece ajitasyon amaçlı kullanmaz. Film, sınıflar arası farkların gitgide nasıl da açıldığı üzerinde durmakla beraber, değişen sosyal yapı ile çarpık kentleşme konularının da üzerinde durmuş, bu konuları sahneye taşımıştır. Metin Erksan‘ın yönetmenliğini üslendiği filmin bu kadar beğeni toplamasının asıl nedenlerinden biri, filmde kullanılan sahnelerin yarattığı gerçeklik duygusudur. Bu gerçeklik duygusu ev arama sahnelerinde fazlasıyla hissedilmektedir. Film, tipik “iyi fakir ve kötü zengin” filmlerinden değildir. Nermin’e aşık olan Ender(Ekrem Bora)’in “Sen kötü yazılmış romanların tesirindesin. O romanlarda zengin erkeklerin fakir kızları sevmesi hep kötü gösterilmiştir.” demesi var olan tabuyu yıkmakla beraber filme derinlik katmakta. 1962 yılında yayınlanan film, melodram özelliklerinin yanı sıra; yakın çekimleri ve sinematografisi ile birlikte dikkat çekiyor. Filmin başrollerini ise Türkan Şoray ve Ayhan Işık paylaşmakta.

Gurbet Kuşları

Halit Refiğ‘in yönetmen koltuğunda oturduğu film, 1964 yılında seyircisi ile buluştu. Türk kültürü filme ilmek ilmek işlenirken, aynı zamanda yine aynı kültürün problemleri üzerinde durulmuştur. Film bir ailenin Kahramanmaraş’tan İstanbul’a göçünü işler. Aile, İstanbul’u imkan dolu ve kendilerine iyi gelecek bir yer olarak imgelerken; yaşanılanlar bunun aksi olacaktır. Bu dört çocuklu aile, farklı işlere girişse de zamanla biri hariç hepsi İstanbul’a gelme sebebini unutur. Herkes İstanbul’a kapılırken, Kemal ise tıp fakültesi ile tutunmaya devam eder. Bu savaşta mağlup olan aile Kahramanmaraş’a geri döner. Yurt dışına göç ise filmde Kemal ve nişanlısı Ayla’nın mezuniyetlerinin ardından Anadolu’ya gitme kararları ile eleştirilir. Filmde genel olarak göç teması üzerinde ve sosyal değişimler üzerinde durulmuştur. Filmin, Turgut Özakman‘ın Ocak adlı oyunundan uyarlanması; diyalogların ise Orhan Kemal tarafından oluşturulması ile filmde Anadolu insanı daha da görünür kılınmıştır. Filmin kadrosunu ise; Tanju Gürsu, Pervin Par, Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Sevda Ferdağ, Hüseyin Baradan, Önder Somer ve Özden Çelik gibi isimler oluşturmakta.

Turist Ömer

Turist Ömer neredeyse ülkenin her yerinde karşılaşabileceğiniz avare, başıboş, kalender, otoriteyi pek de takmayan bir tipken; Sadri Alışık‘ın oyunculuğu ve karaktere kattığı jestler ve hareketlerle onu herkesten farklı kılan bir konuma taşıdı. Paraya pek önem vermeyen ve çalıştığı işlerde de pek istikrar sağlayamayan Turist Ömer, geçimini peyderpey çalıştığı işlerden sağlar. İçinden geçeni sakınmayan, yardımsever ve kendi adaletine inanan kahramanımız bize gülmeyi unutmamış, taş atanlara gül veren kişilerin hala var olduğunu aktarır. Film ayrıca insanların dış görünüşe göre nasıl yargılandığını, gönül gözünün fiziki gözden farklı çalıştığını ve en büyük erdemin para olmadığını anlatmakta. 1964 yılında sahnelere kavuşan filmin yönetmenliğini Hulki Saner üstlenmektedir.

Susuz Yaz

1963 yılında henüz Türk sineması sansür ile boğuşurken Metin Erksan‘ın beyninde yanan bir ışık, ona ve Türkiye’ye ulusal anlamda bir başarı kazandıracaktı. Necati Cumalı‘nın Susuz Yaz adlı eserinden uyarlanan filmde; Ege’nin kuraklık içinde olan bir köyünde, köylüler hayatlarını idame ettirmek için susuzluk sorunu ile boğuşmaktadırlar. Film bize Osman ile Hasan’ın, yani iki kardeşin Habil ve Kabil’e dayanan kardeş kavgasını aktarır. Osman yakın zamanda eşini kaybetmiş ve bu sebeple kendini işine adamıştır. Hasan ise Bahar ile evlidir. Hasan, abisini her konuda desteklemeye hazırdır fakat bir konu hariç; tarladaki suyunu köylü ile paylaşmaması. Toprak ve su anlaşmazlığı sebebine dayanan bu köy serüveninde Hasan kardeşi yüzünden hapse düşerken, Osman ise Hasan’ın eşine göz dikmiştir. Hapisten çıkan Hasan, bu olanları öğrenince kardeşini suda boğarak öldürür. Bunun ardından köylüye suyu ulaştırmayı sağlar. Film klasik iyi ve kötü tezatlığından yararlanır. Gerek sinematografisi gerekse kırsal alan erotizmini işleme biçimi ile sinemamızda yer tutan film, Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü kazanmış ve “Dünyanın en eski hikayelerinden birini, çok çağdaş ve özgün bir yorumla ele alıyor.” gibi yorumlar almıştır. Türk sinemasına bir ilki yaşatan filmin ana kadrosunu; Hülya Koçyiğit, Erol Taş ve Ulvi Doğan oluşturmakta.

Vesikalı Yarim

“Farklı dünyaların insanları” ifadesinin tabiri caiz ise vücut bulmuş halinin hissedildiği film, manav Halil ile konsomatris Sabiha’nın hüzünlü aşk hikayesini konu ediniyor. Filmi klasik Yeşilçam filmlerinden farklı kılan özellikler mevcut. Bunlardan bazıları; dramaturjinin kamera veya lens hareketleriyle değil de, sahne mizanseni ile yapılması ve tercih edilen repliklerin hem doğal hem çarpıcı olması dolayısıyla klasik melodramın dışına çıkılarak seyirciye farklı bir deneyim sunması. Tüm bu özelliklerinin yanında ayrıca filmi biricik kılan bir özellik de filmin gerçekliği. Film, günlük hayattaki tepkiler ve olaylarla adeta bezenmiş. Sabiha ve Halil’in aşkının tüm detayıyla işlenmesindeki en büyük başarılardan biri ise; birbirilerini terk edememelerinin yanında onca acıya ve çaresizliğe göğüs gerememe halinin yansıtılabilmesidir. Sabiha, Halil için hayatını değiştirmeye hazırdır fakat bilmediği bir şey vardır. O da Halil’in aslında evli olduğudur. İstanbul’un adeta bir plato olarak kullanıldığı filmin ahlak dersi verme amacının olmaması da onun bu kadar kalıcı ve bu kadar gerçek olmasını sağlayan sebeplerden biri. Türkan Şoray ve İzzet Günay‘ın vücudunda hayat bulan Sabiha ve Halil’i yoğun iç savaşlar bekliyordur. 1968‘den bu yana hala hakkında çok konuşturan filmin senaryosunu Safa Önal, yönetmenliğini ise Lütfi Ömer Akad üstlenmiş. Hikayenin, Sait Faik Abasıyanık‘ın Menekşeli Vadi adlı eserine dayandığını söylemekte fayda var.

Sevmek Zamanı

Suret-i aşk temasını başarılı bir şekilde işleyen filmde her şey boyacı olarak çalışan Halil’in çalışmak için gittiği evde gördüğü fotoğrafa aşık olmasıyla başlar. Türk sinemasına yeni karakter kazandırma çabası var iken Sevmek Zamanı’nın Halil’i, bize bu arayışın sonucunu gösteriyor. Halil fotoğrafa o kadar derin ve saf bir aşk besliyor ki karşısına fotoğraftaki kadın yani Meral çıktığında ve o da Halil’i severken ona, ona değil fotoğrafına aşık olduğunu söylüyor. Meral’in onu üzebileceğinin fakat fotoğrafının ona olan sıcak ve sevecen bakışının baki olacağını, onu hiç üzmeyeceğinin farkında. Kendine her ne kadar duvarlar örmüş olsa da zamanla Meral’in çabalarıyla birlikte Halil, Meral’e aşık olur. Çoğu filminde olduğu gibi bu filminde de sinematografiyi iyi kullanmış yönetmen Metin Erksan. Film bizleri efsanelerdeki saf aşkları düşünmeye itiyor. Meral ve Halil birbirilerini sevse de maalesef filmin sonu pek de mutlu bitmiyor. Fakat tam da bu durumda Erksan, bizi aşkı bedenselleştirmeyen birinin ölüm ile vuslatı bulup bulmadığı konusunda düşünmeye itiyor. 1965 yılında yayınlanan filmde Müşfik Kenter Halil’e, Sema Özcan ise Meral’e hayat veriyor.

1960’lı yılların filmlerine baktığımızda hepsinde toplumsal gerçekçi akımın izlerini bariz bir şekilde görebiliyoruz. Konu olarak ilişki problemleri, aile sıkıntıları, maddi durum yoksunluğu, köy problemleri ve günlük yaşamdan problemlerle hepsinin gerçekçi bir şekilde işlendiğini söylemek mümkün. Türk sinemasının altın çağı olarak da anılan bu dönem de, insan ve insan duyguları olduğu gibi işlemiş ve böylelikle seyirci kendini filmde hissedebilmiş, siyah beyaz dikdörtgende tüm renkleri sezmiş.

 


Kaynakça

Turkuvaz Medya Grubu, Sinema dergisi

Arslan, S. (2022). Türkiye’de Sinemanın Tarihi. İstanbul: Kronik Kitap.

Tersninja. “Vesikalı Yarim: Sarsıcı Bir Aşk Ve Ayrılık Hikâyesi…”. Erişim: 20.06.2023. Web

Filmloverss. “Vesikalı Yarim”. Erişim: 20.06.2023. Web

SinemaTürk. “Susuz Yaz”. Erişim: 20.06.2023. Web

 

spot_img

5 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.