Yönetmenliğini Can Evrenol’un üstlendiği, senaryosu Merve Göntem’e ait olan internet dizisi Çıplak, 11 Haziran 2020 tarihinde BluTv platformunda yayınlanmıştı. Bölüm bölüm yayınlanan dizinin ardından barındığı erotizm nedeniyle çok fazla konuşulan yapımın en kilit noktası sadece Türkiye’de iPhone ile çekilmiş ilk dizi olması oldu. Peki bir diziyi, bir yapımı izleyiciye sunmak için “iPhone ile çekildi.” gündemi yeterli mi?
Dizinin ana karakterlerinden biri olan Eylül (Müge Bayramoğlu) Galler’e taşınmak için eskortluk yaparak para kazanıyor. Eylül, babaannesiyle kalıyor ve kendisinin içinde hala belki de biraz büyüyememiş bir çocuk var. Dizinin olay örgüsü Eylül’ün bir bekarlığa veda partisine gitmesiyle başlıyor. Dizinin diğer kilit oyuncularını da tam burada görüyoruz. Cem (Mert Ramazan Demir), Yiğit (Bora Cengiz) ve Caner (Can Evrenol). Cem’in bekarlığa veda partisine gelen Eylül, Türkiye’nin kopamadığı seksist olguları göstermek konusunda birebir bir anlatım sunuyor. Bunun bilerek ya da şaş kaza yapıldığı hakkında kesin bir yargıya varmamakla birlikte, bir kadının beden ve kimlik üzerinden ne kadar alaşağı edilebileceğini Yiğit, Cem ve Mert’in konuşmalarında görüyoruz. Bu bekarlığa veda partisi zamanla Eylül’ün Cem’e aşık olmaya başladığı nokta haline geliyor olsa dahi, bunu “aşk” olarak yorumlamak biraz optimist olur. Cem’in evlenmek üzereyken bir başkasıyla yaşadıklarını “Nasıl olsa o da yaşamıştır.” fikri altında normalleştirmesi, Eylül’ün Türkiye’de yaşayan eskortların hayatını tabiri caizse “pembe panjurlu ev” olarak göstermesi ve nicesi.
Herkesin tahmin edebileceği üzere o geceden sonra Cem ve Eylül’ün cinsel birliktelik çabaları bitmiyor. Neredeyse düğün gününe kadar devam edecek olan bu olaylar, Yiğit’in Eylül’ü evine davet edip tacizi, cinsel fantezi olarak göstermesine şahit oluyoruz. Bunca kadın cinayeti içinde belki de kadın-erkek herkesin öğrenmesi gereken tek bir şey var. İlişki yaşadığın kişi “dur” dediğinde durmak zorundasın. Evet, itiraf etmek gerekiyor ki burada eskortların yaşadığı durumu bir nebze olsun anlatabilmişler.
Dizi hakkında gündeme gelen başka bir söylem kültürümüzün(?) bu tür olayları aslında içinde barındırmadığı. Tartışmalı olarak fikre katılmak pek mümkün değil çünkü, insanların aldatma ve yalan gibi konuları dilediğince konuşabildiği bir toplumda; cinsel fantezi unsurlarının üzerinin örtülerek ayıp olarak aşılanması, böyle bir kültürün olduğu değil, oluyormuş gibi gösterildiği bir kültür var olduğu anlamına geliyor. Eylül, Cem ve diğer karakterlerin yanı sıra evine gittiği diğer müşterilerinde de aslında toplumun bastırdığı ve herkesin çok iyi bildiği olayları görüyoruz. Fakat bu gördüklerimiz görüntü ve olay disiplinini yok sayarken; küfür, şiddet ve cinselliğin bir yapımı kaliteli(?) hale getirebileceği düşüncesinin yersiz olduğunu gösteriyor. Bunu mizahi, absürt, ofansif ve daha birçok türde ele almak mümkünken “çekelim gitsin” havası taşıyor olması, bunun bir yapım değil, bir iki fikir olduğunu gösteriyor.
Cem’in evlenmek üzere olduğu nişanlısı Başak (Ece Ertez) ve Cem’in ağabeyi Caner (Can Evrenol) çok daha öncesinde yaşadıkları ilişkiyi henüz Cem’e söylememiştir. Ta ki; Başak, Cem ile Eylül’ün ilişkisini öğrenene kadar. Aslında burada da bizi çok sık tanık olduğumuz hemcins düşmanlığı karşılıyor. Cem, Eylül ve Başak arasında geçenlerin ardından Başak’ın Cem-Eylül ilişkisini öğrenmesiyle Eylül’e karşı kullandığı cinsiyetçi ve aşağılayıcı ifadeler, sosyal medyada sık sık gördüğümüz hemcins düşmanlığını gösteriyor. Akıllara birçok soru gelebilir; peki bu gösterilmeli mi? Öyleyse ne şekilde gösterilmeli? Gösteriliyorsa altında yatan psikolojik durum aktarılmalı? Bunlar gayet mantıklı ve tutarlı sorular olmasına rağmen burada gördüğümüz iki kadının egoları üzerine kurduğu sistemin yerle bir olması.
Tüm bunlar yaşanırken, Eylül’ün babaannesiyle olan ilişkileri ve ailesinin yanında olmayışıyla aradığı sevgi boşluğu, biraz aktarılabilmiş: Babaannesinin Eylül’ün hayatını biliyor olmasına rağmen onunla sadece onu aşağılamak için iletişime geçmesi ve en sonunda Eylül’ü evden kovması… Eylül babaannesinin bu tavrına karşılık evden ayrılmayı göze alıp o gece başka bir partiye gidiyor. Burada dizinin bir başka karakteri Bulut (Tarık Emir Tekin) ile tanışıyoruz. İkisi arasında geçenler Cem-Eylül ilişkisine benzerken, Bulut’un Eylül’e biraz daha duygusal ve olması gerektiği gibi yaklaştığı aşikar. Eylül ile Bulut beraberken Eylül’ün telefonu çalıyor fakat elbette Eylül görmüyor. Eve gittiğinde kapının önünde gördüğü çokça ayakkabı ile babaannesinin ölmüş olduğunu fark ediyor. Kapıda onu karşılayan kişinin babası olması ve ikisi arasında geçen diyaloglar dizinin konusunu anlamamıza ve Eylül’ün dışavurumuyla olguları kavrayabilmemizde yardımcı oluyor. Fakat bu, bir yapıma “iyi” demek için yine yeterli değil. Öyle ki; Avrupa dizilerinde dahi bunun çok daha anlaşılabilir ve trajik alt yapısını yorumlandığını görmek mümkün, örneğin, Fleabag.
Birinci sezon son bölüme gelindiği zaman görüyoruz ki; Eylül’ün başındaki tek dert bu yaşadıkları değil. Peşini bırakmayan ve sürekli onu taciz eden kişi, Cem’deyken gelip Eylül’ü öldürüyor. Tabii ki, senaryonun bu kadar da klişe olmadığını, Eylül’ün ölmediğini ve göz kırptığını görüyoruz.