Hislerimize tercüman olan ve barındırdığı sahnelerle bu hisleri bizlere geçiren sinema, bazen sessiz kalarak anlatmak istediklerini çok rahat bir şekilde verir. Bazı hisler, bazı dillerde cümlelerce anlatılmak zorunda kalınırken bazı dillerde tek kelime ile verilebilir. Sinema da bu hissi tek bir sahneyle ya da filmin tamamıyla bizlere geçirebilir.
Daha önceki yazılarımda bu hislerden Saudade ve Mono No Aware hisleri üzerinde durup beyaz perdeyle olan birleşimini incelemiştim. Şimdi ise Rusça kökenli olan razbliuto hissine yakından bakacağım.
Razbliuto Nedir?

Pereira, “Artık sevmediğimiz kişilere karşı duyduğumuz şefkat duygusu” olarak tanımlıyor razbliuto hissini. Geist ise “Kaybedilen bir aşkı, bir zamanlar âşık olunan bir kişiye karşı hissedilen duygu” olarak bahsediyor bu histen. Cousineau, “Bir zamanlar birine karşı beslediğiniz fakat yeniden ortaya bir türlü çıkaramadığınız bir his.” olarak tanımlıyor bu tek kelimelik hissi. Tüm bu tanımların ortak noktası, çevirisi zor ve biraz da göreceli bir kelimeyi tarif etmesi.
Tüm bu tanımlardan yola çıkarak bu kelimenin zamanında çok şey hissettiğimiz birine karşı artık eskisi kadar yoğun duygular hissedememek anlamına geldiğini söyleyebilirim. Bir zamanlar çok fazla değer verdiğiniz birini gördüğünüzde ona karşı aşk gibi heyecanlı duyguların kalmaması fakat derin bir sevgi besleme hâli de diyebilirim bu his için.
Biraz daha yorumlayacak olursam, bu kelimeden hayat evrelerinin değişmesi sebebiyle de hislerin sönmesi anlamını çıkarabiliriz. Yabancılaşma hissi de diyebiliriz. Yani tüm yoğun duyguların yavaş yavaş sönerek kendini koca bir boşluğa bırakması demek doğru bir tanım olacaktır.
Peki sinemada bu his nasıl işleniyor, gelin birlikte sinemada razbliuto hissini işleyen filmlere bakalım.
1. Marriage Story

“Onu gördükten iki saniye sonra âşık oldum. Ve onu daima seveceğim, artık bir anlamı kalmamış olsa bile.”
Boşanma sürecinde olan bir çiftin bu süreçte yaşadıklarını anlatan film, aşkın geçtiğini ancak sevginin daima kalacağını gözler önüne seriyor adeta. Aralarında yaşanan iletişimsizlik yüzünden kaosa sürüklenen bir evliliğin farklı açılardan ele alındığını görüyoruz. Aynı evlilik içerisinde karakterlerimiz Nicole ve Charlie bambaşka bir evlilik yaşıyorlar. Böylesine göreceli olan bir evliliğin de beklentileri ve getirileri bir hayli başka oluyor. Aralarında olan bağ, alışkanlık ve kırgınlık hâline dönüşüyor. Bir aşk değil. Bu nedenle de aslında beraber olamayacaklarını acı bir şekilde fark ediyorlar.
2. Anatomy of a Fall

“Bazen çiftler bir karmaşa yaşar ve herkes yitiktir, değil mi?”
2023 yılının en çarpıcı filmlerinden biri olan Anatomy of a Fall, görünüşte bir ölümü tanımlasada arka planında çoktan bitmiş bir ilişkiyi ve enkazını konu ediniyor. Zamanında büyük duygularla evlenerek bu duyguların ölüşüne şahit olan çiftimizin yabancılaşmasına tanık oluyoruz filmde. Bunun bıraktığı hasarı da mahkeme sahneleriyle görebiliyoruz. Filmin finaline yaklaştığımızda aslında Samuel‘in ölümünden ziyade ilişkilerinin çoktan bitmiş olması Sandra için daha ağır bir hâle geliyor. Bu ilişkiye dışarıdan bakmak ve o zamanlar yaşadıklarını, hissettiklerini uzaktan tekrar yaşayıp gözlemlemek daha üzücüdür aslında. Bu da tam olarak razbliuto hissini açıkça gözler önüne seriyor.
3. The Worst Person in the World

“İlişkimizdeki sorunun özü bu işte. Hissettiğimiz her şeyi kelimelere dökmek zorundayız. Ben bazen bazı şeyleri sadece hissetmek istiyorum. Sen sürekli duvar kadar güçlü olmakta ısrar ediyorsun. Sana göre güçlü olmak her şeyi formüle etmekten geçiyor. Her şeyi ancak mümkün olan her psikolojik derecede irdelersen güçlü olduğunu sanıyorsun. Senin kadar analitik olamadığım için senden zayıf olduğumu düşünüyorsun.”
Baştan sona kayıp bir ruhun dünyada bir yer aradığı, kendini bulma isteğini anlatan The Worst Person in the World, Trier‘in Oslo Üçlemesinin son filmi olarak karşımıza çıkıyor. Yirmili yaşlarının sonunda olan Julie, bir gece tesadüfen tanıştığı ve onunla farklı bir karakterde olan Aksel ile bir ilişkiye başlıyor. Aralarında bulunan yaş farkı, Julie’nin yaşadığı buhranlar ve bambaşka bir insanla tanışması da bu ilişkinin bitmesine sebep oluyor. Julie’nin Aksel ile olan ilişkisinde ilk başlarda olan hisler bittiğinde ve işler ciddileşmeye, bir gelecek düşünülmeye başlandığında kendini sıkışmış gibi hissettiğine şahit oluyoruz. Böylece ayrılık konuşması yapıldığında da razbliuto hissini bizlere çok net bir şekilde verebiliyor. Julie, Aksel’i hem sevdiğini hem de sevmediğini dile getiriyor bu ayrılık konuşmasını yaparken. Bu da ilişkide hissettiği huzursuzluğu ve yabancılaşmayı çok güzel bir şekilde seyirciye veriyor aslında.
4. Certified Copy

“Ruj sürdüğümü de küpelerimi de görmedin. Sorun şu ki, beni görmüyorsun.”
Abbas Kiyarüstemi‘nin yönettiği bu film, aşka ve ilişkilere farklı bir bakış açısı sunuyor. Bu bakış açısına katılmamak da pek mümkün değil bana göre. Kiarostami aşka ilgili şu sözleri söylüyor: “Birisi bir zamanlar aşkın yanlış anlamanın sonucu olduğunu söylemişti. Bizler yanlış anlamayı ararız. Anlamayı başardığımızda, yani birini gerçekten anladığımızda, aşk da sona erer. Her türlü şeyi o kişiye atfederiz ve ona âşık oluruz. Ancak elde ettiğimiz tabii ki eksik bir gerçektir. Çünkü gerçeği bilmek istemeyiz. Gerçeği bilmek, karşındakini anlamak ve aşkın bitmesi demektir. Yani bir bakıma aşk, bir yanlış anlamanın sonucudur. Birini anlamadığımızda ona âşık oluruz. Kişinin gerçeğinin farkına vardığımızda ise onun düşündüğümüz kişi olmadığını söyleriz. Yani aşk, illüzyondan başka bir şey değildir.” Aslında Kiarostami bu sözler ile hem filmi hem de razbliuto hissini özetliyor bizlere. Aşkın bir farkındalık anında kolayca bitebileceğini ve geriye kalanın yalnızca razbliuto hissi olduğunu anlamamız uzun sürmüyor.
5. İklimler

“Merak etme, bizim mutsuzluğumuz onlara iyi gelir.”
Baştan sona razbliuto hissi ile bezeli olan film, beraber olduklarını bildiğimiz bir çift ile açılışını yapıyor. Çiftin beraber olduğunu anlıyoruz fakat ilişkide bir soğukluk ve yabancılaşma hissi almamız uzun sürmüyor. İlerleyen dakikalarda da çiftin ayrılığına şahit oluyoruz. Aralarında olan boşluk ve iletişimsizlik, İsa‘yı bıkkınlık ve ayrılığa sürüklerken Bahar‘ı da sessiz bir kabullenişe sürüklüyor. Nuri Bilge Ceylan sinemasında çok iyi bildiğimiz bir şey varsa o da sözlerden çok oyunculuklar, kamera açıları ve bakışlarla anlatılmak istenilenin verilmesidir. Bu çiftin bakışlarından ve sessizliğinden de uzaklığı, duygusal soğukluğu ve sevgisizliği anlamamak mümkün değil. Bir süre hayatlarını paylaşan bu çiftin beraber geçirdiği her anın artık bir ağırlık olduğunu görebiliyor ve razbliuto hissini somut bir şekilde hissedebiliyoruz.
Kaynakça:
Junior Pereira, Luiz Costa. “O Menor amor do Mundo.” Editora Mendruva. Web. Erişim Tarihi: 27.09.2025.
Geist, Maria A. «Lost in Translation» La traduction littéraire avec des extraits de Captain Corelli’s Mandolin de Louis de Bernières. Diss. 2007.
Cousineau, Phil. Wordcatcher: An Odyssey Into the World of Weird and Wonderful Words. Simon and Schuster, 2010.


