Sinema tarihimize adını “kadın filmleri yönetmeni” olarak kazımayı başaran Atıf Yılmaz, özellikle 80’li yıllarda kadının toplumsal kimliğini beyaz perdeye feminist bir bakış ile aktarmıştır.
Senarist, yönetmen ve yapımcı Atıf Yılmaz, özellikle 80’li yıllardaki filmlerinde kadınların toplumsal yaşamına odaklanmıştır. Ataerkil sistemde kadına dayatılan roller, sömürülen emeği, baskı ve özgürlüklerinin elinden alınması gibi gelenekselleştirilen tutumları eleştirel bir görüş ile sinemada izleyiciye aktarmıştır. 70 ve 80’li yıllarda Türk sinemasında kadın tiplemeleri genelde iki şekilde karşımıza çıkar: Ezilen ve boyun eğmek zorunda bırakılan, sabırlı ve alttan alan, susan ve ev içi emeği ile sömürülen, erkeğin boyunduruğu altında kalan kadınlar ile yine erkeğin zevklerine odaklanılmış ve varlığı onun içinmiş gibi gösterilen, izleyiciye seks düşkünü olarak aktarılan kadınlar. Yeşilçam melodramına kadar yansıyan bu kadın tiplemelerinde olduğu gibi geleneksel toplumda da kadın, nesne olarak görülür. Aynı zamanda eril söylem sinemada da hakimdir. Atıf Yılmaz, bu konuya olan eleştirel tutumunu çekinmeden sinemaya aktararak, kadının nesne değil özne olduğunu, kadının değerini göstererek sinemada özel bir yer almıştır. Kadına dayatılan rolleri kırarak onları özgür ve olması gerektiği gibi gösterip, varoluşunu erkeğe bağlı kılmadan, ayakta durabilen ve güçlü kadın tiplemelerini beyaz perdeye aktarmıştır.
Atıf Yılmaz’ın sinemasındaki bazı kadın rollerine yakından bir göz atalım:
Mine (1983)
Film; yaşadığı mutsuz evlilikten sıyrılmak isteyen bir kadının hikayesidir. Erken yaşta zorla evlendirilen genç ve güzel kadının, yaşadığı küçük kasabada maruz kaldığı baskıdan kurtulma ve güzel bir aşk yaşama isteğini konu alır. Filmde, kadının üzerindeki toplumsal baskıya karşı tepkisi beklenmedik bir şekilde sonlanır.
Adı Vasfiye (1985)
Film; bir senaristin, pavyon şarkıcısı olan bir kadının hayatını merak etmesini anlatır. Toplumda kadına karşı farklı bakış açılarının sinemaya en güzel şekilde yansıyan hallerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Kadın ile ilgili dört farklı bakış, yaşam öyküsü ve rol söylenir ancak bilinen ve emin olunan tek gerçek kadının ismidir. Film, toplumda kadının hikayelerini erkeklerin yorumlamasını ve yazmasını eleştirir.
Aaahh Belinda (1986)
Film; Atıf Yılmaz, kadın bedeninin tüketim aracı olarak kullanılmasını, nesneleştirilmesini vurgular. Film, toplumdaki iki farklı kadın tiplemesi üzerinden ev içi kadın emeği ve kadının maruz kaldığı baskı gibi birçok konuya değinir.
Asiye Nasıl Kurtulur (1986)
Film; kadın bedeninin nesne haline getirilmesi konusuna odaklanır. Bu konuyu seks işçisi olan Asiye’nin yaşamı çerçevesinde anlatır. Filmde, seks işçilerine karşı önyargı ile başlayan ve tanıdıkça kırılan önyargı söz konusudur. Bu, aynı zamanda toplum bakışını mikro ölçüde ele alır.
Kadının Adı Yok (1988)
Film; Duygu Asena’nın romanından beyaz perdeye uyarlanmıştır. Hem eşini hem de işini kaybeden kadının, huzuru aramak için uzaklaşmasından sonra geçmişi ile yüzleşmesini konu alır. Geçmişinde maruz kaldığı baskı, şiddet ve bastırılmış cinsellik gibi birçok kadının yaşadığı sorunlar anlatılır.