Sinema Tarihine İz Bırakan Yönetmenler Hakkında İlginç Bilgiler

Editör:
Eyüp Can Gürer
spot_img
Sinema tarihine iz bırakan yönetmenler, yalnızca çektikleri filmlerle değil, hayatlarına damga vuran ilginç olaylar ve sıra dışı özellikleriyle de dikkat çeker. Alfred Hitchcock’un yumurta fobisi ya da Stanley Kubrick’in kırtasiye takıntısı kadar, Charlie Chaplin’in cesedinin çalınması, Quentin Tarantino’nun kariyerinin “Altın Kızlar” dizisindeki Elvis rolüyle başlaması, Steven Spielberg’ün henüz çocuk yaşta Universal Stüdyoları’nda bir ofise gizlice yerleşmesi gibi hikâyeler de bu dahilerin unutulmaz yönlerini oluşturur. Bu yazımızda, sinema tarihine iz bırakan yönetmenler hakkında ilginç bilgiler keşfedecek, sinema dünyasının perde arkasındaki büyüsüne ve tuhaflıklarına bir kez daha tanık olacaksınız.

1. Alfred Hitchcock

britannica.com

Alfred Hitchcock, “gerilim ustası” unvanını kazandığı Psycho, Rear Window ve The Birds gibi klasikleşmiş filmleriyle, sinema tarihinin en önemli ve etkileyici yönetmenlerinden biri olarak tanınır. Sinema dehasının yanında, ilginç kişiliği ve sıra dışı alışkanlıklarıyla da dikkat çeker. Hitchcock’un en ünlü yanlarından biri, zalim bir mizah anlayışı taşıyan eşek şakalarına olan düşkünlüğüdür. Bir keresinde kızı Patricia’yı bir dönme dolaba bindirdikten sonra, görevliye dönme dolabı durdurmasını söylemiş ve kızını havada, en üst noktada asılı bırakmıştır. Oyuncularına zalimce davranan yönetmenlerden biri olan Hitchcock’un Vertigo setinde, Kim Novak’ın giyinme odasına yeni öldürülmüş bir tavuk bırakması da onun tuhaf “şaka” anlayışının bir örneğidir.

Yönetmenin en ünlü şakalarından biri de Hollywood’daki evinde verdiği mavi yemek partileridir. İkram edilen tüm yemek ve içkilerin maviye boyandığı bu davetlerde yönetmen, yemeklerin renginin değişmesinin insanların iştahını nasıl etkilediğini görmeyi seviyordu ve pek az davetli bu geceleri sağlıklı biçimde atlatabiliyordu. Bunların yanı sıra, Hitchcock’un yumurta fobisi de vardı. “Yumurtalardan korkuyorum, korkmaktan da öte tiksiniyorum. O hiçbir deliği olmayan yuvarlak beyaz şeyler…” diyen yönetmenin özellikle yumurta sarısına tahammülü yoktu.

2. Stanley Kubrick

tcm

2001: A Space Odyssey, The Shining, A Clockwork Orange gibi başyapıtlara imza atan Stanley Kubrick’in sadece filmleri değil, çalışma tarzı da onu sinema dünyasında eşsiz kılar. Takıntılı kontrolcülüğü, yönetmenin bir efsane hâline gelmesinde büyük rol oynar. İstediğini elde edebilmek için aynı sahneyi defalarca çekebilen yönetmenin, The Shining filminin bir sahnesi için Shelley Duvall’a 127 kez aynı repliği söyletmesi gibi aşırılıkları son derece iyi bilinir. Ancak Kubrick’in takıntıları setteki davranışlarıyla sınırlı değildir.

Kırtasiye malzemelerine karşı da son derece titiz olan Kubrick, yazışmalarında hangi kâğıt çeşidinin ve mürekkebin kullanılacağı konusunda son derece hassastı. Ekibinin sadece on beşe on cm’lik kağıtlar kullanmasına izin veriyordu, çünkü bu boyutun not yazmak için ideal olduğunu düşünüyordu. Kubrick ayrıca grip olanların sete girmesini yasaklamasına neden olan bir mikrop korkusuna ve fotoğrafçı olarak birlikte çalıştığı bir arkadaşının uçak kazasında ölmesiyle artan bir uçma korkusuna sahipti. Bu nedenle tüm filmlerini, yerleştiği İngiltere’de çekti. Full Metal Jacket için, King’s Cross’taki kullanılmayan bir gaz fabrikasını Vietnam ormanına çevirdi. Eski eşi Christiane Kubrick’e göre ise yönetmenin takıntıları yalnızca film yapımıyla sınırlıydı. The Guardian’a verdiği eski bir röportajda Christiane Kubrick, setlerin yakında olmasını “Bütün bunlar Stanley’nin çekimlerle geçen uzun bir günün ardından kendi yatağında uyuyabilmesi içindi.” diyerek açıklıyor.

3. Charlie Chaplin

swissinfo.ch

Sessiz sinemanın altın çağına damga vuran Charlie Chaplin, yönetmen, oyuncu ve yapımcı olarak sinema tarihinin en ikonik figürlerinden biridir. The Kid, City Lights, Modern Times ve The Great Dictator gibi filmleriyle, mizah ve duygusal derinliği ustalıkla birleştirmiştir. Chaplin, özellikle Şarlo (The Tramp) karakteriyle milyonların sevgisini kazanmış, toplumun alt sınıflarına ve insanlık durumuna dair ince gözlemleriyle sanatını sosyal bir eleştiri aracı hâline getirmiştir.

Chaplin’in hayatı da filmleri kadar renkli ve zaman zaman trajikti. 1977’de hayatını kaybeden usta sanatçının, ölümünden kısa bir süre sonra yaşadığı olay ise adeta bir kara komediydi. 1978 yılında, İsviçre’de gömülü olan Chaplin’in cesedi mezarından çalındı. Hırsızlar, ailesinden fidye talep etmek için cesedi kaçırmışlardı. Olay, dünya çapında büyük yankı uyandırdı. Bulgar araba tamircileri olduğu ortaya çıkan iki zanlı tutuklandı ama olay tam olarak çözülmemişti. Polis, zanlıların nereye koyduğunu unuttuğu tabutu bulmak için mayın dedektörü kullanmak zorunda kaldı. Sonunda Chaplin’in naaşı, İsviçre’deki mezarına tekrar gömüldü ve bu kez mezara beton dökülerek daha sıkı güvenlik önlemleri alındı.

4. Steven Spielberg

Collider

Sinema tarihinin en tanınmış yönetmenlerinden biri olan Steven Spielberg, hem gişe başarısına ve geniş izleyici kitlelerine ulaşan hem de eleştirel çevrelerde kabul görmesini ve prestijli ödüllere ulaşmasını sağlayan Jaws, Jurassic Park, Schindler’s List gibi birçok filme imza attı. Film yapma tutkusu çok küçük yaşlarda başlayan Spielberg, ilk filmlerini komşularının bahçesine fidan dikerek kazandığı parayla çekti, ekip olarak da kendinden küçük üç kız kardeşini kullandı. Bu filmler için ücretli gösterimler yapmayı da ihmal etmeyen Spielberg, 16 yaşına geldiğinde ilk uzun metrajlı bilim kurgu filmini çekmişti bile!

Spielberg büyüdükçe, profesyonel sinema dünyasının bir parçası olmak için daha tuhaf adımlar atmaya başladı. 1965’te, 19 yaşındayken, Universal Stüdyoları’nda bir tura katıldı ve burada, kurgu bölümünün başındaki kişinin gözüne girmeyi başardı. Ama kendisine, giriş kartı olmadan platoda daha fazla vakit geçiremeyeceği söylendi. Bunun üzerine Spielberg, her sabah babasının evrak çantasını alarak, sanki orada çalışıyormuş gibi stüdyoya gitmeye başladı. Dahası, boş bulduğu ofislerden birini çaktırmadan sahiplendi ve kendi adını binanın isim listesine bile ekletti: Steven Spielberg, Oda 23C. O günleri, “O yaz boyunca her gün takım elbisemle oraya gidip stüdyoda çalışan yönetmenler, senaristler, kurgucular ve seslendirme sanatçılarıyla takıldım” diyerek anlatan Spielberg, çok geçmeden ilk profesyonel yönetmenlik işini aldı ve görkemli kariyerini inşa etmeye başladı.

5. Federico Fellini

artelusso

İtalyan sinemasının altın çağında parlayan Federico Fellini; La Dolce Vita, ve Amarcord gibi başyapıtlarıyla hayal gücünü ve otobiyografik unsurları ustalıkla birleştirerek sinema dilini yeniden tanımlamıştır. Onun sinema anlayışı, rüya ile gerçeği harmanlayan büyülü bir estetik üzerine kuruludur; bu yüzden filmleri genellikle rüya sineması olarak adlandırılır. Fellini, Katolik okullarda eğitim almış olmasına rağmen kilisenin öğretilerini gerçekte hiçbir zaman kabul etmemiştir. Buna rağmen ruhani dünyaya büyük bir ilgi duymuş, medyumlar aracılığıyla ruhlar dünyasıyla iletişim kurma çabalarına girmiştir.

Kâhinler, astrologlar ve şifacılarla sık sık görüşen yönetmen, filmlerinin gişe başarısı hakkında onlardan tahminler alırdı. Bir keresinde, medyumlarından biri sıradaki iki filminin gişede çakılacağını söyler. Bu dedikodunun yayılmasıyla birlikte, onunla çalışmaktan çekinen oyuncular yönetmenin telefonlarına çıkmamaya başlar. Sonuçta “kehanet” gerçekleşir ve bu durum Fellini’nin psişik dünyaya olan inancını sağlamlaştırır. Ezoterizm teması filmlerinde de kendini gösterir.

6. Martin Scorsese

The New Yorker

Modern sinemanın en önemli yönetmenlerinden biri olan Martin Scorsese; Taxi Driver, Raging Bull ve Goodfellas gibi başyapıtlarıyla sinema dünyasında derin izler bırakmıştır. Filmlerinde genellikle suç, ahlak, insan doğası ve kurtuluş temalarını işlerken, yenilikçi anlatım teknikleriyle türün sınırlarını zorlamıştır. Scorsese’nin sinemaya olan tutkusu ve yaratıcı vizyonu, onu bir sanatçı olarak ön plana çıkarır. Ancak bu dahiyane sinema anlayışının ardında, oldukça ilginç yönler de bulunur; uğursuz olduğuna inandığı 11 sayısından mümkün olduğunca kaçınır, ayın 11. gününde uçağa binmez, uçuş numarasının toplamı 11 olan uçaklara binmez ve otellerin 11. katında kalmayı reddeder. 1970’lerin sonunda ise Scorsese, kokain bağımlılığı nedeniyle hayatının en karanlık dönemlerinden birini yaşar. Sağlığı ciddi şekilde bozulmuş, kilosu 49’a kadar düşmüş ve sonunda gözlerinden kan gelirken hastaneye kaldırılmıştır. Bu olay, onun için bir dönüm noktası olur ve hem fiziksel hem de ruhsal anlamda kendine çeki düzen verme kararı alır.

Martin Scorsese ayrıca, kurucuları arasında yer aldığı The Film Foundation aracılığıyla dünya sinemasının önemli yapıtlarını restore etme projelerine öncülük etmektedir. Bu çabalar kapsamında, Metin Erksan’ın Susuz Yaz filmi, Türk sinemasının uluslararası tanınırlığını artırmak ve koruma altına almak amacıyla restore edilmiştir. Filmlere olan tutkusuyla bilinen Scorsese’nin favori filmlerinden biri olan Susuz Yaz, yönetmenin kişisel desteği ve vizyonu sayesinde yenilenmiş ve dünya çapında izleyicilerle buluşmuştur.

7. James Cameron

The New Yorker

Titanic ve Avatar gibi tüm zamanların en çok kazanan filmlerini yöneten James Cameron’ın sinema kariyeri, filmlerinde kullandığı ve geliştirilmesine öncülük ettiği teknik yenilikleriyle dikkat çeker. Yönetmenin teknolojik merakları ve öncülük duygusu, sadece film setleriyle de sınırlı değildir.

Su altı dünyasına meraklı olduğu ve daha önce Titanic’in enkazına da defalarca dalış yaptığı bilinen Cameron, 2012 yılında Mariana Çukuru’na tek kişilik araçla dalan ilk kişi olarak tarihi bir başarıya imza attı. Cameron, dünya üzerindeki en derin çukura, araştırma ve tasarım şirketi Acheron Project Pty Ltd. tarafından Avustralya’da tasarlanıp üretilen Deepsea Challenger (DCV 1) adlı tek kişilik denizaltıyla indi ve 11 kilometre derinlikte üç saat boyunca derin deniz ekosistemini inceleyerek, bilimsel veriler topladı. Bu tarihi başarıyla Cameron, yalnızca sinema değil, bilim dünyasında da kendine bir yer edindi. Daha sonra bu deneyimi için “Dibe vurmak hiç bu kadar iyi hissettirmemişti” yorumunu yaptı.

8. Sergio Leone

brittanica.com

Spagetti Western türünün yaratıcısı olarak sinema tarihinde kendine has bir yer edinen İtalyan yönetmen Sergio Leone; The Good, the Bad and the Ugly ve Once Upon a Time in the West gibi eserleriyle türün estetik anlayışını kökten değiştirdi. Her sahneyi planladığı şekilde mükemmelleştirmek için saatlerce çalışan Leone, sette filmin müziğiyle çalışmasıyla ünlüydü. Yönetmen, filmlerinin ayrılmaz bir parçası olan Ennio Morricone’nin bestelediği unutulmaz müzikleri daha çekim başlamadan set ekibine, çekimler sırasındaysa oyunculara dinletir ve sahnelerin ruhunu buna göre şekillendirirdi.

İngilizce konuşamayan yönetmen, filmlerinde oynayan Clint Eastwood gibi yıldızlarla tercümanlar aracılığıyla anlaşırdı. İyi, Kötü ve Çirkin filminin setinde, Çirkin karakterini oynayan Eli Wallach ile Fransızca anlaşmışlardı. Leone ayrıca sette güvenlik önlemlerine hiç dikkat etmezdi. Bir sahnede, Wallach kendisine doğru gelen bir trene karşı kelepçeli elleriyle raylarda yatmak zorundaydı ve başının trenin altında kalmasından kıl payı kurtuldu. Wallach sonrasında, içecek dolabının yanına konulan bir şişeden yanlışlıkla asit içti, neredeyse zehirleniyordu. Yönetmenin buna tepkisi ise sadece ağzını çalkalaması için aktöre biraz süt vermek ve “kazalar olacaktır” demek oldu. Setteki sert ve öfkeli tavırları nedeniyle, Clint Eastwood ona Yosemite Sam adını takmıştı.

9. Akira Kurosawa

brittanica.com

Dünya sinemasının en etkili ve saygın yönetmenlerinden biri olan Akira Kurosawa; Rashomon, Yedi Samuray ve Ran gibi çığır açan filmlere imza attı. Hem Doğu hem de Batı sinemasını derinden etkileyen eserler ortaya koyan yönetmen, özellikle hikâye anlatımında kullandığı yenilikçi yöntemler, ustalıkla kullandığı kompozisyonlar ve doğayla kurduğu güçlü bağlarla sinemanın dilini yeniden tanımladı; insanlık hâllerini, ahlaki ikilemleri ve kahramanlık temalarını ustalıkla işledi.

Diğer pek çok usta yönetmen gibi Kurosawa da tam bir detaycıydı. Senaryoları genellikle tipik bir senaryodan çok daha ayrıntılıydı. Örneğin Yedi Samuray için, her samurayın ayrıntılı biyografilerini içeren altı defter doldurdu ve ne giydiklerini, ne yediklerini, nasıl yürüdüklerini, nasıl konuştuklarını, hatta ayakkabılarını nasıl bağladıklarını detaylı bir şekilde anlattı. Kurosawa, kasabanın 101 köylü karakterini detaylandırmak için 23 benzersiz aileden oluşan bir kayıt oluşturacak kadar ileri gitti. Yönetmen, kritik ve ticari açıdan elde ettiği başarıyı da daha büyük projelerinde daha fazla parasal ve yaratıcı özgürlük elde etmek için kullandı. Örneğin Ran’ın yapımı sırasında, tek bir sahne için bir çiçek tarlasını altın rengine boyattı ama çok fazla iş gücü gerektiren bu sahne kurguda kesildi. Sette zorba ve dengesiz davranışları da olan yönetmen, Throne of Blood‘da ünlü Japon aktör Toshiro Mifune‘ye gerçek oklar attırdı, çünkü kamera karşısında yeterince korkmuş görünmüyordu.

10. Quentin Tarantino

gq.com

Sinema tutkusuyla tanınan ve kendi kendini yetiştirmiş bir yönetmen olan Quentin Tarantino; Pulp Fiction, Kill Bill, Django Unchained gibi filmleriyle modern sinemanın en özgün ve cesur yönetmenlerinden biridir. Sert diyaloglar, şiddet dozu yüksek sahneler ve popüler kültür referanslarıyla dolu unutulmaz filmlere imza atan yönetmen, zaman zaman kamera önüne de geçiyor ve kariyerinin başlangıcında, bir oyuncu olarak yer aldığı ilginç bir yapım var.

Tarantino 1988 yılında, ünlü Altın Kızlar (The Golden Girls) dizisinin “Sophia’s Wedding” bölümünde, bir Elvis Presley taklitçisi rolünü üstlendi. O dönemde hem kamera önü deneyimi hem de para kazanacağı bir iş bulmak için tetikteydi ve sonunda kendi hazırladığı kostümlerle seçmelere girerek rolü kaptı. Sıra dışı yönetmenin kariyerindeki en sıra dışı anlardan biri olan bu sitcom macerası için kendisine, toplamda 3000 doları aşan bir ücret ödendi (çok sevilen bu bölüm için tekrar yayınlarından da para kazanma şansı elde etmişti). “Ne zaman paraya sıkışsam 100, 200 ya da 300 dolarlık bir çek gelirdi” diyen Tarantino, ilk filmi Reservoir Dogs’u çekmesinde bu paranın yardımcı olduğunu söylüyor.

Kaynakça

“Alfred Hitchcock: a sadistic prankster” The Telegraph. Web. 16.11.2024

“Charlie Chaplin’s body snatched from his grave – archive, 1978” The Guardian. Web. 16.11.2024

“I flinch at those stories about crazy Stanley” The Guardian. Web. 16.11.2024

“James Cameron Completes Record-Breaking Mariana Trench Dive” National Geographic. Web. 16.11.2024

“Quentin Tarantino used residual earnings from Golden Girls appearance to make Reservoir Dogs” Entertainment Weekly. Web, 16.11.2024

Schnakenberg, Robert. Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları. İstanbul: Domingo, Eylül 2014.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.