Simone de Beauvoir, Fransız varoluşçu filozof ve yazarlardan birisidir. Jean-Paul Sartre, Albert Camus gibi diğer ünlü varoluşçu filozoflarla birlikte çalışan Simone de Beauvoir genellikle feminizm alanında yaptığı çalışmalar ile bilinir. Bu yazıda ise Beauvoir’ın eserlerinden, ağırlıklı olarak İkinci Cinsiyet üzerinden, yola çıkarak kadınlara yönelik baskının, kadınların nasıl ötekileştirildiğini çeşitli başlıklar altınca inceleyeceğim.
“İkinci Cins” ve Kadının “Öteki” Olarak İnşası

Simone de Beauvoir, “İkinci Cinsiyet” adlı eserinde kadınların toplumsal olarak nasıl “öteki” konumuna yerleştirildiğini inceler. Bu incelemedeki öteki kavramı, Jean-Paul Sartre‘ın varoluşçuluk felsefesinde yer alan “öteki” kavramına dayanır. Bu kavramı açıklamak gerekirse Sartre, öteki kavramını bireyin kendini ve başkalarını anlamlandırma sürecinin temeline yerleştirir. Sartre’a göre insanın varoluşu, kendi ve başkalarının özgürlüğünü dikkate alarak anlaşılmalıdır. “Öteki” ise bireyin başkaları tarafından nasıl görüldüğü, anlamlandırıldığı ve bunun bireyin kendi varoluşuna ettiği etkinin varoluşsal sorgulamasına dayanır. Simone de Beauvoir ise bu kavramı kadın olmak üzerinden ele almıştır.
Beauvoir, varoluşçu bir feminist bakış açısı ile ilerlediği İkinci Cinsiyet adlı eserinde, tarih boyunca erkeklerin kadınları nasıl farklı olarak gördüğünü ve onları öteki olarak nasıl konumlandırdıklarını açıklar. “Kadın doğulmaz, kadın olunur” diyerek kadının nasıl ikincil cinsiyet olduğunu okuyucuya açıklamaya çalışan Simone, bu eserinde kadının ikincil konumunu incelemekle beraber bu durumun toplumsal cinsiyet eşitsizliğine nasıl yol açtığını da değinir.
Bedenin ve Cinselliğin Kontrolü

Kadın cinselliğinin erkek egemen toplumlarda sıklıkla bir nesne olarak görülmesi sebebi ile kadınların cinselliği yıllarca erkeklerin tatmin edilmesinde bir araç olarak kullanılır ve bu kadınların cinselliklerini bir özne olarak yaşamalarını engeller. Beauvoir, kadının erkeğin “ötekisi” olarak kurulduğu bu düzlemde önce öz üzerine değil varoluşçuluk üzerine düşünür. Varoluşun özden neden önce geldiğini ise insanın önce var olduğunu daha sonra ise o varlığı üzerine bir öz oluşturduğunu söyleyerek açıklayabiliriz. Beauvoir, İkinci Cinsiyet‘te cinsiyetin sosyal olarak inşa edildiği bu düzlemde, cinsin biyolojik olduğunu ileri sürer. Kadınlar sanki doğal ya da biyolojik olarak onlar için önceden hazırlanmış belirli roller içine doğar. Beauvoir işte bu tür rollerin doğal hiçbir açıklaması olmadığını ileri sürer. Bu tür roller kadınları belli bir kadere mahkum etmekte, onları kendilerini gerçekleştirmelerinden alıkoymaktadır. Aynı zamanda kendi deneyimlerini ve fikirlerini ileri sürdüğü Bir Genç Kızın Anıları adlı eserinde de kendisinin cinsellik ve toplumsal normlar hakkında fikirlerini görmek mümkündür.
Genel olarak erkeklerin belirlediği normlar içerisine doğan kadın ve beraberinde getirdiği bedeni çeşitli sorumluluklar ile yükümlüdür. Bu sorumluluklardan birisi ile anneliktir. Kadının hamilelik, doğum gibi kendisini ve bedenini oldukça değiştiren ve enerjisini alan bu oluşta kadın ev alanında tutulur ve özel alanla sınırlandırılır. Erkek ise ancak “tohumu tarlaya süren” olarak kadının yaşadığı bu süreçten bağımsız olup özel alanın dışına çıkabilmektedir. Bu nedenle kadının yaşamı, erkeğin çok boyutlu yaşamı ile karşılaştırıldığında tek boyutludur.
Kadının Doğası “Miti”

Bu başlığı ağırlıklı olarak İkinci Cinsiyet adlı eserinde yer alan Simone de Beauvoir, kadınların en büyük talihsizliğinin kendilerine ait bir efsane/mit oluşturamamış olduğunu söyler. Erkek bakış açısı ile oluşturulan hemen hemen tüm mitlerde kadın kontrol altında tutulması gerekilen, bela olan, kötülüklerin kaynağı olarak betimlenir. Durum böyle olunca mitlerde kadının erkeğin bir eklentisi olarak tanımlanması da kaçınılmaz olmuştur. Erkek cinsi sıklıkla; cesaret, onur, güçlü gibi betimlemelerle toplumsal cinsiyet rollerine vurgu yaparken kadın için; bekaret, namus, sadakat gibi betimlemeler uygun görülmüştür. İkinci Cinsiyet işte bu mitler ve tarih üzerinden biyolojik, psikanalitik ve tarihsel diyalektik perspektiften kadına bakış açısını sunar.
Kadının Tarihsel Boyun Eğdirilişi

“Erkeklerin gözünde ulaştığı saygınlığı ona bahşeden erkeklerdir. Erkekler
başka karşısında diz çökmekte, Ana Tanrıçaya tapınmaktadırlar. Ancak bu tanrıça ne
kadar güçlü görünürse görünsün, erkek bilincinin yarattığı kavramlar aracılığıyla
kavranmaktadır.” (Beauvoir, 2019)
Beauvoir’a göre kadınlık biyolojik bir özellik değildir, kültürel ve tarihsel olarak
edinilir. İkinci Cinsiyet’in giriş kısmında belirttiği gibi “öteki” olma durumu, başkalık kategorilerinin insan düşüncesinin baş unsurlarından birini oluşturur. Bu argümanın en önemli dayanağı kadınların toplumdaki tarihsel konumudur. Gerçekte kadınlar “öteki” veya köle değildir fakat tarihsel süreç içerisinde ötekileştirilmeye temellendirilmişlerdir. Beauvoir’a göre köle-efendi, erkek-kadın ikilemleri bir çatışma durumu ve başka unsurunun kaynağını taşır. Erkek kadından bağımsız olarak da var olabilirken, kadın erkekten bağımsız olarak var olamaz. Kadın erkeğin onun hakkında verdiği kararlardan ibarettir ancak. Tarihsel süreç dahilinde kadınlar, erkekler tarafından belirlenmiş ve kadın kendisini erkeğe göre konumlandırmak, tanımlamak zorunda bırakılmıştır. Bu noktada Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet adlı eserinde kadınlara kendi öz tarihlerini ve varoluşlarını anlatmak ve kadınlık kavramı etrafında inşa edilmiş tüm mitleri inkâr etme olanağı sunar. Kadın kendisine atfedilen bu yazgıyı aşmalı ve kültürel formların içinde yer edinecek özgürlük koşullarını yaratmalıdır.
Kadınların Özgürleşme Mücadelesi

İkinci Cinsiyet eserinin ikinci cildinde kadın deneyimi ve kadının özgürleştirilmesi düşüncesi üzerine yoğunlaşan Simone de Beauvoir’a göre her insan belli bir seviyede varoluşsal özgürlüğe sahiptir. Beauvoir’ın varoluşçu perspektifinde özgürlük bir zorunluluk temelinde ele alınır. İnsan özgürlüğü elde etmeye mahkumdur. İnsan ancak özgür eylemleri ile dünyaya anlam katabilir.
“Bir insan varlığı kadınlık durumunda kendini nasıl gerçekleştirebilir? Ona açık olan yollar hangileridir? Bu yollardan hangileri onu çıkmaza sokar? Bağımlılık içinde bağımsızlığa nasıl ulaşılabilir? Kadının özgürlüğünü kısıtlandıran koşullar nelerdir ve onların ötesine geçebilir mi? Bunlar açıklığa kavuşturmak istediğimiz temel sorunlardır.” (Beauvoir, 2019)
Her kadınını özgürlüğü kendisine dayatılan rollerin (annelik, eşlik, ev işleri, çocuk
doğurmak, vs.) bilincine varması ve kendi sorumluluğunu ele alarak öz bilincini kendi varoluşunu özgürleştirme noktasında kullanması ile mümkündür. İkinci Cinsiyet‘te Simone de Beauvoir bu toplumsal cinsiyet rollerinin arkasındaki güç ve iktidar ilişkilerini çözümler. Bununla birlikte kadını özgürleştirecek sorumluluk bilincinin, seçme iradesinin ve eylemliliğin yine kadın oluşun öz bilincinde deneyimlenebilmesinin yollarını arar.
Kadın ancak özgürlüğüne açılacak kapıları zorlayarak ve erkek zihniyetin tüm uğraklarında kendi için bir yaşam ve eylem alanı açarak varoluşunu anlamlı kılabilir. Çünkü özgürlük ancak ötekinin özgürlük talebinden ve bu talebe verilecek cevabın sorumluluğunu eylemsel ve davranışsal boyutta üstlenmekten geçer.
Kaynakça
- AYDINALP, Esra Başak. “Simone de Beauvoir ve İkinci Cinsiyet – DergiPark.” Varoluşçu Özgürlük Bağlamında Kadın: Simone de Beauvoir ve İkinci Cinsiyet, web Accessed 19 Sept. 2024.
- GÜNGÖR, Name. “Simone de Beauvoir Felsefesinde ‘Öteki Olarak Kadın’: Avesi̇s.” Simone de Beauvoir Felsefesinde “Öteki Olarak Kadın” | AVESİS,web. Accessed 19 Sept. 2024.
- “Edebiyatta Feminizm ve Feminist Edebiyat Eleştirisi.” K24, web. Accessed 13 Sept. 2024.
- Öne Çıkan Görsel Linki.


