“Bu romanı salt çocuklar için değil, anababalarla öğretmenler için de yazdım.”
Aziz Nesin
Şimdiki Çocuklar Harika; toplumumuzdaki gençlere yapılan, bunun yanı sıra ebeveynleri üzerinden çocukları hedef alan eleştiriler yerine, yeni bir bakış açısı getirerek büyükleri çocukların gözünden eleştiren bir kitaptır. Çocukların söyledikleri cümlelerde yatan fikri anlayabilmek için sakin ve sade bir anlatımla Aziz Nesin’in kaleminden Zeynep ve Ahmet karakterlerinin mektuplarıyla, çocuk psikolojisini gözler önüne seren, yer yer sadece büyükleri değil büyüklerin yarattığı dünya düzenini de eleştiren bir kitap. Öyle ki Şimdiki Çocuklar Harika kitabı, “Küçük Prens” ve “Şeker Portakalı” kitaplarında olduğu gibi, aynı nitelikte, çocukların anlayabileceği sadelikte, adeta bir çocuk kitabı gibi yazılan, oysa içinde biz yetişkinlere verdiği mesajlarla gerçek anlamını kazanan bir eserdir.
“Yeni eve taşınmak, yeni bir okula gitmek, yeni arkadaşlarla tanışmak oldukça önemlidir.” (sf. 8)
Kitabın başında geçen bu cümle bile anlatıyor çocuk dünyasını. Yetişkinler, yetişkin olana dek sıradanlaşıyor; bu, onlar için “oldukça önemli bir şey”. Edinilen deneyimler, yetişkinlerin her birinin bu deneyimlerin bir parçası haline gelmiş olması, evden işe işten eve giden robotlaşmış bedenler gibi duygularını da robotlaştırdığını gösteriyor bizlere. Çocukların hayatlarında yapmış oldukları küçücük değişiklikler onlar için “oldukça önemli olaylar” olarak yer alıyor. Yetişkinlerin eleştirildiği bu yazıda bile bakın “küçücük” olarak ele alındı bu olgular. İşte bu kitap, bu görüşleri değiştirmek adına okunması gereken bir kitap niteliği taşımaktadır.
Kitabın başka bir bölümü ise “Hababam Sınıfı”nda geçen bir sahneyi anımsatıyor. Ezberci eğitim sistemine ve doğurduğu sonuçlara, bir öğretmenin çocuklara ne vermesi gerektiği fakat ne verebildiği ile ilgili farklı bir bakış açısı getirilmiş kitapta. Müfettişin soracağı soruların cevaplarının öğretmen tarafından öğrencilere ezberletilmesi buna örnek verilebilir. İşte günümüze kadar süregelmiş eğitim sisteminin eleştirisini net bir biçimde görürüz. Ne tuhaftır ki çocuklara bir şey öğretemediğinden değil de, ezberlettiği şeylerin sırasını öğrenciler karıştırdı diye mahcup oluyor bir öğretmen.
“Büyükler konuşurken çocuklar söze karışmaz!”
“Senin aklın ermez!”
Çocukların ağzına eski zaman insanı gibi şap diye vurmanın daha naif sanılan bir yanı. En çok çocuklar dinlenmeli oysa, gelecekte de dinlensinler, konuşmayı unutmasınlar diye. Kitap, çocukların “konuşma haklarının” bile nasıl ellerinden alındığının da altını çiziyor böylelikle.
Kitabın ilerleyen sayfalarında sadece bir misafir geleceği zaman evi düzenlemek, kendimize bakım yapmak geleneği anlatılıyor. Ve elbette ki çocuklar zaten yapılması gereken şeylerin veyahut yaptığımızda kendimizi daha iyi hissedeceğimiz şeylerin bir başkası için yapılıyor olmasına akıl erdiremiyor. Çocuklara bu aşılandığı için de onlar da birer yetişkin olduğunda kendi için değil bir başkası için yaşamaya başlıyor. İşte bu kitap tam da bunu özetliyor. Büyüdükçe varoluşumuzu, yaşama nedenlerimizi kısacası kendi benliğimizi unutuyoruz. Bu yüzdendir ki en çok çocuklar haklı, en çok onlar kendileri gibi, en çok onlar dinlenmeli. Çocuklar takım elbise giymiş ciddi bir yetişkin değil, yetişkinler duygularını kaybetmemiş rengarenk çocuklar olmalı.


