Bazı insanlar bizimle hikâyelerini ve deneyimlerini paylaşırlar, kendilerini bize açarlar. Fakat ne kadar yakın olursak olalım, sanki aramızda görünmeyen bir perde vardır. Anlattıklarını idrak etmekten aciz, duygularını hissetmekte yetersiz kalırız. Bu perde, hayata onların çerçevesinden bakamadığımız için iner gözümüze ve yüreğimize. The Fighter ve American Hustle gibi yapımlardan da tanıdığımız başarılı yönetmen David O. Russel, perdeyi kaldırmakta kararlı olacak ki Matthew Quick’in çok satan romanı Silver Linings Playbook’u kâğıtlardan ekranlarımıza taşıyor. Başrollerde filmden sonra “Time 100” listesine girerek kariyerlerini taçlandıran Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence var. Altın Küre ve BAFTA gibi birçok ödülü toplayan filmde, bipolar bozukluktan muzdarip Patrizio “Pat” Solitano Jr’ın günlük yaşama uyum sağlamaya çalışmasına tanık oluyoruz. Bu Amerikan romantik komedi-draması, toplumca dışlanan “farklı” insanların, hayatta içindeki yerlerini nasıl bulduğunu önyargılarımızın dehlizlerini açığa vurarak en yabancı ruhları en aşina duygularımızdan biri olan aşk ile işliyor.
Ruhları Hapseden Karanlık

Bipolar kelimesini incelersek, “bi” iki anlamına gelirken “polar” kutup anlamına gelir. Kutuplar uçları temsil eder ve rahatsızlığın adını buradan almasının sebebi de tam olarak budur. Zira bipolar, taban tabana zıt “mani” ve “depresif” duygu durumuna sahip kişilerde iki uçlu bozukluğu tanımlamaktadır. Bozukluğun bize öğrettiği önemli derslerden biri, hayatı uçlarda yaşamanın ne kadar tehlikeli ve yıkıcı olabileceğidir. Hikâye tam da bu bozukluk teşhisiyle akıl hastanesine yatmış olan ana karakterin, hastanedeki sekizinci ayından sonra ailesinin yanına dönmesiyle başlıyor. Hikâye akışı başlar başlamaz bozukluğun belirtilerine Pat’de şahit oluyoruz. Zihni kendisinden hızlı akıyor, kendisinin bir şeyler başarabileceğini yüksek bir ruh hâliyle geveliyor. Kendisi belli ki manik döneminde. Filmde karşılaştığımız ve yollarımızın da kesişmeye devam edeceği “Excelsior” kelimesi “Yüksel” anlamına geliyor. Bu kelime, karakterin eli kulağında gelişimini gözümüze sokuyor. Ana karakter 8 ay kadar kaldığı hastaneden çıkmak üzereyken, yaşadığı manik periyodunun tesirini görüyoruz. Alışılmadık bir enerjiyle sporunu yapıyor ve ilaçlarını almıyor. Bunları yaparken ki nihai amacı yaşadığı bir olaydan sonra ondan ayrılan eski eşi Nikki’ye dönmek. Kahramanımızın, hastaneye yatmasına ve eşinin uzaklaştırma kararı almasına neden olan olayda manik ruh hâlinin en yıkıcı boyutunu sergilediğini görüyoruz. Hastaneye yatırılmadan önce öğretmen olan eşi Nikki ile tarih öğretmenini birlikte görüyor ve tarih öğretmenini darp ediyor. Bu sırada sonradan tetikleyici olacak düğün şarkısının çaldığını duyuyoruz. Bu şarkıyla yönetmen bizlere duygu durum bozukluklarından muzdarip birçok insanın farklı rahatsızlıklardan da şikâyetçi olabileceklerini gösteriyor. Karakterimize baktığımızda ise hastalığına anksiyete ve sanrının da eşlik ettiğine tanık oluyoruz.
“Excelsior”

Diğer bozukluklar gibi bipolar bozukluğun da kontrol altına alınması gerekir. Aksi taktirde bipolar bozukluğuna sahip kişi hem kendisi hem de çevresi için sonucu yıkıcı olan olaylara sebebiyet verebilir. Bunun örneklerine yönetmenimizin anlatısına, bozukluğun can alıcı noktalarını yedirmesiyle film boyunca şahit oluyoruz. Öyle ki Pat, hastaneden erken ayrılmasının tam ardından annesi Dolores ile tartışarak direksiyona müdahale ediyor ve kaza yapmanın kıyısından dönüyorlar. Ancak karakterimiz kendisinin durulmuş olduğunu ispat etmekte ve eşine dönmekte kararlı. Dönerken Pat’in, eski eşinin müfredatını ezberleme isteği üzerine kütüphaneye uğruyorlar ve kitapları alıyorlar. Eve döndüklerinde Pat, babası Patrizio Sr. ile buluşuyor. Kahramanımızın eve vardığında annesinin anlattığı şeyleri sansürsüz olarak aktarmasıyla kendisinin durumunu başka açıdan izliyoruz.
Tıpkı diğer yapımlarda olduğu gibi burada da gördüklerimizin ötesinde bir anlam katmanı var: duyduklarımız. Yönetmen Pat’in için de bulunduğu ruh hâlini yer yer yüksek tempolu, bizi kahramanımızın duygusal girdabına çeken müziklerle bizlere iletmiş. Fakat manik hâlinin sokaklarında kaybolan karakterimizin denizi her zaman yaman akmıyor. Kafasını dağıtacak şeylerle meşgul olduğunda müzik daha durgun bir hâle bürünüyor. Nikki’ye dönmeye kararlı olan Pat, bize yoldaşlık eden bu durgun müzikle birlikte kütüphaneden aldığı kitapları okumaya başlıyor. Ancak manik hali hâlâ durulmuş değil. Kitabı bitirdikten sonra krizi nüksediyor. Kitabı camdan fırlatıyor ve ebeveynlerinin odasına koşuyor. Pat ailesinin odasında kitabı anlatırken uyku ihtiyacında azalma, kavga eden fikirler, düşüncelerin hızlıca akması gibi semptomlara en şiddetli hâliyle şahit oluyoruz. Bu esnada yönetmen rahatsızlık sürecinin can alıcı noktasını, aile desteğini ekranlarımıza getiriyor. Bipolar bozuklukla mücadele eden bireyler kemer gibidirler ve yakınları, aileleri bu kemerin kilit taşlarıdır. Kilit taşını çektiğiniz zaman kemer çöker. Pat’in durumunda ise en yakınlarının kahramanımızın kemerinden çekilmediğini, aksine kemeri daha da güçlendirdiği görüyoruz.
Karanlık Çıkmazlardan Aydınlık Sonsuzluğa

Bir gün birisi hayatınıza girer, emek emek ördüğünüz kemerinizi sarsar ve yıkar. Size ya kendisinin kilit olduğu yeni bir kemer inşa eder ya da yıktığını öylece bırakır. Pat’in kemeri ise bir akşam yemeğinde tanıştığı kadın Tiffany ile sarılıyor. Başlarda sarsıntıyı hissetmeyen karakterimizin aklında ise hâlâ Nikki var ancak kendisini bekleyen inşaattan habersiz. Yemekte kimyaları tutan ikiliden Tiffany, Pat’e açılıyor ancak reddediliyor. Olanların ardından başkahramanımızın ikinci büyük krizine tanık oluyoruz. Tiffany kafasını çok karıştırmış olacak ki herkesi uyandırarak düğün kasetlerini arıyor, karşısına çıkan annesine bağırıyor ve babasıyla dövüşüyor. Tüm bunlar yaşanırken Pat aldatıldığı günün sanrılarını yaşıyor. Gece, polisin gelmesiyle sona eriyor. Ertesi sabah kendisinin ilaçlarına geri döndüğünü görüyoruz. Fakat tüm yaşananlara rağmen hoşlandığı adamdan vazgeçmeyecek olan Tiffany’nin çabalarıyla ikili giderek yakınlaşmaya başlıyor. Kocasının ölümüyle dul kalmış Tiffany, Pat’e bir teklif sunuyor ve dans yarışmasında kendisine eşlik ederse Nikki’ye onun mektubunu ulaştırabileceğini söylüyor. Pat, yarışmanın kendini ispat etmenin yolu olabileceğini düşünüyor ve ikilinin dans rutinleri başlıyor. Her gün dans ediyorlar, farklı dans motifleri deniyorlar, kafa dağıtıyorlar… Zaman ilerledikçe karakterimiz Pat’in ruh hâli iyiye gidiyor ve stabil periyotlarını deneyimlemeye başlıyor. Aslında kahramanımızın yaşadığı değişimle yönetmen, bize dans etmek gibi düzenli aktivitelerin ilaç tedavisine tamamlayıcı olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Aydınlığı Fethetmek

Hikâyemizin sonunda Tiffany, karakterimize yepyeni bir kemer bırakıyor, bu kemer ise öncekinden çok daha sağlam. Film boyunca yönetmenimiz, insanların “farklı” kişilere karşı davranışlarını içimizi kanırtarak bizlere sunuyor. Rick D’Angelo adındaki çocuk sürekli röportaj yapmaya geliyor, Jack’in arkadaşları Pat ile dalga geçiyor… Zorlu hayatına rağmen enerjisini sanata, “zayıflığını” silaha dönüştüren Patrizio “Pat” Solitano Jr‘ın anlatısını izledikten sonra hayata bir daha eski gözle bakamayacaksınız.
Fragmanı izlemek isteyenler için:
Kaynakça: