Bir ressam düşünün ki doğanın eşsiz güzelliğinden çok daha güzel manzaralar resmetmeyi başarabilsin. Fransız Barok dönemi ressamı Claude Lorrain, Fransız sanatında romantik manzara resminin öncüsü olarak bilinmesiyle beraber aynı zamanda döneminde yaşamış ressamlara da hocalık yapmış bir şahsiyettir. Köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen, sonrasında ünü dünyaya yayılan ve Roma şehrinin önde gelen ressamlarından olan Claude Lorrain’in hayatına ve eserlerine göz atalım.
Hayatı

1600-1682 yılları arasında yaşamış Fransız ressam Claude Lorrain’in asıl ismi Claude Gellee’dir. Köylü bir aileye mensup olan Lorrain’in finansal olarak durumu pek iyi değildi. Sanat hayatınaysa ilk olarak Almanya’da, ağabeyinin yanında, ahşap üzerine baskı yaparak başladı ve daha sonra Napoli’ye geldi. Burada, Hollanda asıllı Goffredo Wals ve manzara resimleriyle bilinen İtalyan sanatçı Agostino Tassi’nin yanında çıraklık yaptı. 1627 yılındaysa Roma şehrine yerleşti ve 1682 yılındaki ölümüne kadar burada yaşamaya devam etti.
Sanat Tarzı
Fransız Barok resminde romantik manzara resminin kurucusu olan Lorrain, doğayı çok iyi gözlemlemiş ve yaşamı boyunca manzara resimleri yapmıştır. Lorrain’in figüratif resim yapmamasının sebebi ise bu konuda yeteneği olmamasıdır. Eserlerinde görülen küçük figürleri bile yardımcılarına çizdirdiği bilinmektedir. Bu sebeple de en iyi yaptığı tarza yani manzara çizimlerine odaklanmış ve hayatını buna adamıştır (Öndin, 2018, 349).
Eserlerinde küçük figürlerin dışında, Antik dönem mimarîsine benzeyen ögelere sıkça yer veren sanatçının eserlerinde gün ışığının renkleri de ön plandadır. Lorrain eserlerinde ışığı ustaca kullanmış ve güneş ışığını yer yer bulutların arkasına gizleyerek resmin bazı bölümlerine gölgeler düşürürken bazı bölümlerine de ışıl ışıl renkler katmıştır. İyi bir doğa gözlemcisi olan Lorrain’in eserleri, aslında doğada her an görülebilecek anların yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Lorrain’in Bazı Eserleri
Şimdi gelin hep beraber bu usta sanatçının bazı eserlerini inceleyelim.
Gün Batımında Liman (1643)

İlk bakıldığında dinginlik hissi veren bu resimde, sanatçı gün batımı renklerine sadık kalmayı tercih etmiştir. Resmin ön planında küçük figürler öne çıkarken sağ tarafında antik dönem mimarî göze çarpmaktadır. Geri kalan kısımlardaysa deniz, tekneler, gökyüzü ve doğa unsurları izleyiciyle buluşur. Tablodaki konumları ve hâlleri neticesiyle bulutlar, insana hareket ediyormuş gibi gözükür.
Gün Doğumunda Liman (1674)

Lorrain, bu defa aynı limanın farklı bir zamanını resmetmiştir. Elbette aynı şekilde değil. Resimde yoğun bir harmoni hissedilmektedir. Kompozisyon olarak “Gün Batımında Liman” eserine sadık kalan Lorrain, antik mimarînin arkasına bir ağaç gizlemeyi de unutmamıştır. Önceki resimde bu ayrıntı görünmezken bu küçük detay şimdi izleyiciye yeni bir seyir zevki yaşatmaktadır. Hem önceki, hem de bu resimde antik yapıların üzerlerinde otların olması; aslında yapıların terk edildiğine ve kullanılmadığına işaret etmektedir. Ayrıca, küçük kayıklar vasıtasıyla sıradan bir şekilde limana taşınan mallar; herhangi bir gün içerisinde gerçekleşen olağan bir durumu izleyiciye aktarmaktadır.
Diana’nın Kavuşturduğu Cephalus ile Procris’in Manzarası (1645)

Lorrain, manzaralarında antik ögeleri sıklıkla resmettiği gibi mitolojik öykülere de yer vermiştir. Bunlardan biri de “Diana’nın Kavuşturduğu Cephalus ile Procris’in Manzarası” isimli tablodur.
Procris ile evli olan Cephalus, bir gün eşinin sadakatini test etmek ister ve bunun üzerine evden ayrılmış gibi yapar. Ardından, başka kılıkta eve dönerek eşi Procris’i elde etmeye çalışır. Procris buna uzun süre dirense de, bir süre sonra bu numaraya inanacak gibi olur fakat tam o sırada Cephalus kendini tanıtır. Procris öfkelenir ve kaçarak Diana’nın yanına gider, Cephalus da onu takip eder. Diana, Procris’e hedefinden hiç şaşmayan bir ok vererek onları barıştırır ve geri dönerler. Procris, bu oku kocasına verir fakat bir gün kendisi de eşinden şüphelenerek ava giden Cephalus’u gizlice takip eder. Cephalus çalılıkların arasında hışırtı duyunca Diana’nın vermiş olduğu hedefini şaşmayan okla Procris’i vurur ve Procris oracıkta ölür (Erhat, 1997, 170).
Resme bakıldığında ilk göze çarpan unsur; Diana, Procris ve Cephalus’un bir arada konuştukları sahnedir. Eserin en aydınlık noktasını bu üç figürün bir arada durduğu nokta yaratmaktadır. Arkalarında uçsuz bucaksız bir doğa manzarası, gökyüzünün çeşitli tonlaması ve ağaçların rüzgardan dolayı eğilir vaziyette oluşu gibi ayrıntılar oldukça dikkat çekicidir. Resmin diğer bir bölümünde otlak hayvanları resmeden Lorrain, uzaklaşan görüntüye kale ve sur gibi antik dönem mimarî yapılardan eklemeyi de unutmamış. Eserde Barok dönemine ait ışık – gölge oyunlarına sıkça yer vermiş ve çok renkli bir renk paleti kullanmıştır.
Paris’in Kararı (1645-1646)

Lorrain’in mitolojik konulu bir diğer eseri de “Paris’in Kararı” isimli eseridir. Paris, Homeros’un “İlyada”sında anlatılan Troya ile Akhalar arasındaki savaşa sebep olmuş, Troya Kralı Priamos’un oğludur. Annesi Paris’i doğurmadan önce rüyasında karnından çıkan bir alevin Troya surlarını sardığını görmesi üzerine kahinlere danışır ve kahinler de bu düşü kötüye yorumlar. Bu sebeple de Paris doğduktan sonra annesi onu ölmesi için İda Dağı’na bırakır. Bir çoban Paris’i bulur ve onu kendi çocuklarıyla beraber büyütmeye başlar. Paris büyüyüp çobanlık yapmaya başladıktan sonra ise Olympos’ta düzenlenen bir düğüne çağırılmadığı için öfkelenen kavga tanrıçası Eris, ortaya üzerinde ‘en güzeline’ yazılı altın bir elma atar.
Elmayı kime vereceğine karar veremeyen Zeus ise karar vermesi için Paris’i çağırır. Afrodit, Hera ve Athena’nın altın elmaya talip olmasının ardından Zeus üç tanrıçayı Hermes ile birlikte İda Dağı’na gönderir. Kazanmak isteyen üç tanrıça da Paris’e çeşitli vaatlerde bulunur. Afrodit Spartalı güzel Helena’yı, Hera Asya krallığını ve Athena ise sonsuz akıl ve başarı vermeyi teklif eder. Paris’in altın elmayı Afrodit’e vermesi üzerine, Afrodit sözünü tutar ve Paris ile birlikte Helena’yı kaçırır. Bu olay Troyalılar ile Akhalar arasında uzun yıllar sürecek bir savaşın başlamasına sebep olur.
Lorrain resimde figürleri sol tarafa yerleştirirken Paris’i de İda Dağı’nın temsili olarak bir kayanın üzerine yerleştirmiştir. Afrodit ve Hera Paris’in karşısında ayakta dururken Athena’yı oturur şekilde tasvir etmiştir. Fakat eserde bir de aşk tanrısı Eros’u görmekteyiz. Eros Afrodit’in her daim yanında olmasıyla bilindiği için Lorrain resimde bu detaya da yer vermiştir. Kompozisyonda Paris’in bir parmağı Hera’yı gösterirken Hera’nın parmağıysa gökyüzünü işaret etmektedir.
Lorrain eserdeki figürlerin arkasına sık ağaçlar, şelale ve kayaları yerleştirirken sağ tarafta uçsuz bucaksız bir doğa manzarasını resmetmiştir. Resimde yine otlak hayvanlara yer vermiş fakat güneş ışığını bir kayanın veya dağın arkasında gizleyerek onları gölgede bırakmıştır. Resmin en ön tarafı daha karanlıkken arka taraflarında güneş ışığını esirgememiş, doğayı güneşin en güzel ışıklarıyla aydınlatmıştır.
Çobanlarla Manzara (1645-1646)

Lorrain, “Çobanlarla Manzara” isimli eserinde de yine gün ışığından faydalanmış, resmin bazı kısımlarına da gölgeler düşürmüştür. Aslında bu eser Lorrain’in tüm eserlerinin bir özeti şeklindedir: Yoğun bir gün ışığı, resmin ön planında küçük figürler, arka planda antik dönem mimarîsi, kısım kısım düşmüş olan gölgeler ve doğanın muazzam güzelliği… Sanatçının resimlerinde her zaman arka planda sonsuz bir doğa hissi varken ön planında bir hareketlilik bulunur.
Lorrain ve Barok Sanatında Işık Estetiği
XVII. yüzyıl dönem resimlerine dolayısıyla Barok üslupta ışık ana unsuru oluşturmaktadır. Elbette Barok dönemde en öne çıkan isimlerden biriyse Caravaggio‘dur. Bu İtalyan ressamın eserlerinde ışık görünmeyen bir karanlıktan gelip, karanlık ile kontrast oluşturacak şekilde kullanırken Georges de la Tour bir mum ışığı ile resmi aydınlatır. Fakat Lorrain’in resimlerinde ışığın kaynağı belirsiz veya küçük bir mumdan gelmez, ışığın tamamının kaynağı gün ışığıdır. Kullandığı gölgeler ise aslında doğanın kendi gölgeleri yani gün ışığının bazen bir ağacın, bazen bir kayanın, bazen de antik dönem mimarîsinin arkasına gizlenerek yaratmış olduğu gölgelerdir.
Lorrain’in eserlerinde kullanmış olduğu hikâyeler, anlar veya mitler her daim bir harmoni içerisinde, şiirsel bir anlatımla izleyiciye sunulmuştur. Resimlerinde manzarayı sanki bir masaldan fırlamışçasına işleyen sanatçı; her ne kadar figürlerde başarılı olamasa da resme kattığı şiirsel hava başarısız olduğu noktaları kapatmaktadır. Zaten çoğu resminde figürü değil, manzarayı ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Bu sebeple de Fransız ressam Lorrain’in resimlerinde figürlere değil, manzaraya, doğanın eşsiz güzelliğine bakılmalıdır.
Kaynakça
Erhat, Azra. Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitapevi, 1997.
Öndin, Nilüfer, Barok Resim ve Heykel Sanatı, İstanbul: Hayalperest Yayınevi, 2018.
Gombrich, Ernst. Sanatın Öyküsü, Çev. Erol Erduran – Ömer Erduran, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2004
“Sanatın Öyküsü”, “Hayali limanlar çizen barok ressam Claude Lorrain”, Erişim: 4 Eylül 2023, www.sanatinoykusu.com
“Sosyolojisi.com”, “CLAUDE LORRAIN”, Erişim: 3 Eylül 2023, sosyolojisi.com
“İstanbul Sanat Evi”, “Claude Lorrain”, Erişim: 5 Eylül 2023, www.istanbulsanatevi.com