1980 dönemi Türkiye için askeri darbe ve darbe sonrası her türlü siyasal etkinliğin yasaklandığı sosyo-politik bir ortamdır. Bu dönemde başta feminist hareket olmak üzere kültürel ve kimliğe dayalı siyasetler yükselişe geçmiştir. Özel alan, kamusal olanla iç içe geçmeye başlamış ve edebiyat da bu dönüşümden etkilenmiştir.
Türkiye’de 1980 darbesi sonrasında kadın şairler kendi özne konumlarını feminist söylem ile dile getirmiştir. Edebiyat alanı bir iktidar mücadelesi alanıdır. Kadının sadece yazması bile başlı başına kadını doğayla, duyguyla; erkeği ise akılla, mantıkla tanımlayan ve buradan erkeğe bir üstünlük atfeden düşünceye karşı bir başkaldırıdır. Bu dönem çerçevesinde şiire eklemlenen feminist temaları beş şairin kadınlık, ataerkil düzen, özel/kamusal alan üzerine yazdığı şiirlere göz atacağız.
1) Nilgün Marmara’nın Şiirinde Kadın Bedeni
29 yaşında yaşamını sonlandırmaya karar veren Nilgün Marmara, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümündeki yükseköğrenimini Sylvia Plath‘ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi başlıklı teziyle bitirir. Kendisinin yayımlandığını göremediği üç eseri vardır: Daktiloya Çekilmiş Şiirler, Defterler ve Kağıtlar.
Nilgün Marmara, annelik kavramına hiçbir zaman sıcak bakmamıştır. Anne olmayı hiçbir zaman istemeyen Marmara, kadının anne olunca “erkek egemen toplumun ve kocasının ücretsiz ev kölesi” haline geleceğini savunmaktadır. Marmara, bu düşüncesini çocuk doğurmayarak desteklemiş ve şiirlerine yansıtmıştır:
“Anne, göbeği kıllı anne,
Kasığı kasıtlı anne!
Cüce sözlükler içinde olanaksız artık
Senin ilahilerini delmek!” (Daktiloya Çekilmiş Şiirler)
Nilgün Marmara, kadını beden olarak gören ataerkil sistemin karşısında durmaktadır. Ataerkil sistem, kurallarıyla ve baskılarıyla kadını nesne konumuna hapsetmiştir. Marmara, kadın bedeninin sömürülmesini eleştirir ve şiirlerinde kadını “çalışkanlığı” ile tanımlar:
“Onun bedeni bir tımarhane.
İçinde çok işçi, deli ve çalışkan!” (Daktiloya Çekilmiş Şiirler)
2) Didem Madak Şiirlerinde Kadın ve Ev İşleri
Didem Madak, on dört yaşındayken annesi Füsun’u kanserden dolayı kaybetmiştir. Kızı Füsun dört yaşındayken ise kendisi kanser yüzünden hayatını kaybetmiştir. Madak’ın 41 senelik hayatından geriye bıraktığı üç eser: Grapon Kağıtları, Ah’lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi. Türkçe şiirin dişil sesinin en önemli temsilcilerinden biri olmasına yetmiştir.
Madak, hem evi hem de evin içinde yaşanılan her şeyi, “yemeğin pişmesini beklemek”, “zombi gibi tv seyretmek” dahil her şeyi şiirine taşırken ev içinde “camların çok kirlendiğini düşünen kadın” ile “ne de olsa yağmur yağacak deyip camları silmekten vazgeçen kadın”ı da anlamakta, ikisiyle de duygudaşlık kurabilmektedir. Özel alanda kadına yüklenen kurallar sitemini şiirlerinde dile getirir:
“…Balkona yorgun çamaşırlar asmayı/ Ki uçlarından çile damlardı.” (Ah’lar Ağacı)
Madak, bütün bu “ataerkil düzenin rollerini” üstüne alır, onları sahiplenir, sonra da bunları şiir yapar. Bu başlı başına ataerkil sistemi alt üst eder.
3) Birhan Keskin’in Şiirinde Ev
Birhan Keskin, günümüzde hala sözünü söylemeye devam etmektedir. İlk kitabı Delilirikler’den bu yana çıkardığı dokuz şiir kitabıyla sadece yeni bir şiir yaratmakla kalmaz. Yeni bir dünya umudunu yeşertmeye çalışmaktadır. Yine de şiirlerinde özel alan olan evi bir türlü bulamamaktadır:
“Değil burası bizim evimiz, burası da,/ olmaz bize ev burası, burası değil, burası değil/ diye diye kaç yıl oldu yoldayız.” (Y’oL)
Ev içerisi de dışarısı kadar “tehdit” içermektedir. Birhan Keskin için ev de evsizlik de sevgiliyle ilintilidir:
“Ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında/ Duymadın mı, çok söyledim? …/ Bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için/ kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede/ yaşadım” (Y’OL)
4) Gülten Akın Şiirinde Tanrının ve Erkeğin Temsili
1970’li yıllardan sonra şiirlerinde bireycilikten toplumculuğa dönen Gülten Akın ise şiirlerinde, ataerkil sistemini eleştirir. karşılaşılır. Akın’ın, Seyran Destanı’nda yer alan “Natoyolu” başlıklı şiirinde tanrı-erkek anlayışının paralelliği ile karşılaşılır. “Tanrının” asık suratlı ve öfkeli olması kadının, erkek karşısındaki konumunun anlamlandırılmasına olanak tanır. “Yüce” olan “tanrı, erkektir” ve ona boyun eğmek, itaat etmek zorunludur; kadınların da “asık suratlı erkek tanrıları” temsil eden erkeklere, tanrıya yaklaştıkları gibi yaklaşmaları gerekir.
“Çünkü tanrısı onların
Öfkenin de tanrısıdır
Asık suratlıdır, erkektir”
(Natoyolu)
Akın’ın “Pas” başlıklı şiiri toplumsal yaşamda kadınların erkekler karşısındaki konumlarının anlaşılması açısından dikkat çekicidir:
“Dedem ki karşı durmuştu yıllarca / Tütünün ve ağıdın yıkımına /Ninem ki karşı durmuştu yıllarca /Yokluğun ve dedemin yıkımına /Annem ki karşı durmuştu yıllarca /Onulmaz bir inceliğin yıkımına/ Gülten’i Yozgatlı demesinler bundan böyle /Nerde olursam oralı olayım /Doğularda, yolsuz dağların /Soğuk suların başında öleyim” (PAS)
Bu şiirde dizelerdeki paralelliğe göre yokluğun, erkeğin yıkımıyla karşı karşıya gelen kadınların, erkekler karşısındaki konumu açığa çıkmaktadır.
5) Lale Müldür Şiirinde Kadınların Anlam Arayışı
Günümüzde şiirler yazmaya devam eden bir başka şair Lale Müldür, şiirinde kadının belli belirsiz bir varlığı olduğu söylenebilir. Müldür, şiirlerinin cinsiyetsiz olduğunu dile getirmiştir. “Bir Kadının ve Bir Ülkenin Anıları” nda kadınların toplumsal yapı ve erkekler tarafından yaralandığını dile getirmiştir:
“kadınlar sürekli tığ örerdi ve yoktu anıları / ve sokaklar sanki / geceyarısı uyanmış erkekler kalabalığı / Bir kadındı / bir ülkeydi / kapanmazdı artık yarası” (bir kadının ve bir ülkenin anıları)
Müldür şiirlerinde kadınlar duygusal kişiler olarak resmedilmiştir. Kadınlar aşk ilişkileri ve zarafet halleriyle şiirde vardır. Bu şiirlerdeki kadınlar ataerkil toplumun ağırlığını taşımamaktadır. Kadınlar kendilerini ifade edebilme konusunda güçlük çekmemektedir. Bu açıdan ataerkil sistemin kadın üzerindeki etkileri Müldür şiirlerinde kendini hissettirmez.
“Unutmak istemiyordum oysa.
Güzel kalan yaralar da vardır çünkü
Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
Hiç unutmayan kadınlar vardır limon kokulu
Her şeye rağmen yağmur kalan kadınlar vardır
Ben iyiyim şimdi. Sen nasılsın?” (Terra Del Fuego)
Kaynakça
Alp, R. (2007). Gülten Akın Şiirlerinde Kadın Duyarlığı. Bilkent Üniversitesi.
Alp, R. (2012). Türkçe Şiirde “Kadın” Şairlerin Poetikalarının Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi. Bilkent Üniversitesi.
Keskin, K. (2019). Didem Madak Şiirlerinde Kadın Duyarlığı. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Sivri, T. Lirik Olan Politiktir: 1980 Sonrası Türk Şiirinde Dişil Dilin Oluşumu. Kültür ve İletişim .