Luc Besson‘un yönettiği, 1994 yapımı Sevginin Gücü (Léon) filmi, sıra dışı karakterleri ve derin psikolojik portreleriyle izleyicilerin ilgisini üzerine çekmiştir. New York sokaklarında geçen bu hikaye, genç Mathilda‘nın (Natalie Portman) ailesinin trajik ölümü sonrası yaşadığı acıyı ve yalnızlığı anlatır. Hikaye, Mathilda’nın Léon (Jean Reno) adlı bir tetikçinin kapısını çalmasıyla başlar. Léon, mesleği gereği soğukkanlı ve profesyonel biri olarak tanınır. Léon’un Mathilda’nın hayatına girmesiyle birlikte aralarında sıra dışı bir bağ oluşur. Film, bu beklenmedik ilişkinin etrafında dönerek, sevgi, kayıp, intikam ve umut gibi evrensel temaları derinlemesine işler. Sevginin Gücü, sadece aksiyon dolu sahneleriyle değil, aynı zamanda karakterlerinin derinliği ve karmaşıklığıyla da izleyicileri büyüler. Bu nedenle film, zaman içinde sinemaseverler tarafından defalarca izlenen bir başyapıt haline gelmiştir. İşte bu unutulmaz karakterlerin psikolojik analizi:
Léon

“İntikam iyi bir şey değil Mathilda.
İnan. Unutmak daha iyi.”
Léon, filmdeki ana karakterdir ve New York’ta yaşayan bir tetikçidir. Profesyonel bir tetikçi olmasına rağmen, çocuksu masumiyetini koruyan ve iç dünyası duygusal olan biridir. Ailesiz bir yaşam süren Léon’un, işine odaklanarak duygusal bağlardan kaçındığı görülür. Ancak Mathilda ile tanışması, onun içindeki duygusal yönü açığa çıkarır. Mathilda’nın varlığı, Léon’un hayatında bir değişim yaratır ve onun koruyucu bir figür olmasına yol açar. Léon’un duygusal çatışmaları, içindeki acı ve umutsuzluğu gösterir. Aynı zamanda, suç dünyasının içinde var olma zorunluluğu ile insânî değerler arasında yaşadığı çatışmalar da Léon’un psikolojik portresini derinleştirir.
Léon, yaşça küçük ve fiziksel olarak eksik olan Mathilda’ya, sert talimatlar vererek tetikçiliği öğretmeye başlar. Adeta bir baba, öğretmen ve eş figürü rolünü üstlenir. Bu rollerin yasak ilişkilere göndermede bulunan bir yanı da vardır. İkilinin birlikte bir otel odası kiralaması ise kaçamak ilişkileri, gizli bir çift olma ve yasakların keşfi gibi durumları işaret eder. Léon’un Mathilda’yı ölümden koruma arzusu ve bu uğurda kendini feda etmesi, imkânsız aşkın ve Oedipus kompleksinin etkilerini gösterir. Bu ilişki, filmdeki derin temaları ve karakterlerin psikolojisini anlamak için önemli bir ipucu sunar.

Karanlık bakışlarına inat, sürekli içtiği masumiyet timsali sütler, jilet gibi kıyafetleri ile koltukta oturarak uyuması onu Léon yapan şeylerin başında gelir. Bunların yanında onca kötü adamın ve silahın karşısında ne kadar serinkanlıysa, sevgi karşısında o kadar çaresiz kalması da onun kült bir kahraman olmasını sağlamıştır.
Filmin başlangıcında görüldüğü üzere Léon, ne kadar umursamaz ve sert görünse de Mathilda’ya o kapıyı açar ve onu ölümden kurtarır. Daha sonra defalarca gitmesini söylese de onu bırakamaz ve yardımcı olur. Bunu sadece yalnızlığını hafifletmek için değil, içindeki çocuğun doyurulmamış sevgi ihtiyacını karşılamak için yapar. Bu çocukluğunu yaşayamamış çocuk, izleyiciye süt içtiği ve çizgi film izlediği sahnelerde kinayeli bir şekilde gösterilmiştir.
Léon karakterine ilk bakışta yalnız ve hayattaki tek amacı tetikçilik olan birisini görürüz. Ancak hayatına Mathilda dahil olmadan önce de önemsediği bir şey vardır. Saksı bitkisi (Aglaonema) “Leon”. Bitkiyle yaptığı konuşmalarda, bitkiyi kendisi sandığı anlaşılmaktadır. Saksı bitkisiyle öyle özdeşleşmiştir ki ona kendi ismi ile hitap eder. Bazı sözlerinde bitki ile kendini bağdaştırdığı görülür:
“Beni kaybetmeyeceksin, Mathilda. Bana yaşama zevki verdin. Mutlu olmak, yatakta uyumak, kök salmak istiyorum.”
Ve filmin son sahnesinde Mathilda, “Shape of My Heart” eşliğinde, onu kök salması için doğaya bırakır…
Mathilda

“Uyku umurumda değil, Léon, ben aşk istiyorum ya da ölüm.”
Mathilda, ailesinin öldürülmesinin ardından yaşadığı travma ve kayıp duygusuyla mücadele eden genç bir karakterdir. Dışarıdan bakıldığında asi ve cesur görünse de, boşluk hissi ve yalnızlık hissiyle yaşar. Léon’a sığınıp ona bağlanması, Mathilda’nın hayatındaki boşluğu doldurmasına ve güven duygusu bulmasına yardımcı olur. Ancak, ailesinin intikamını alma arzusu onun içindeki karanlık yönü ortaya çıkarır. Mathilda’nın karakter analizi, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik etkileri derinlemesine ele alır ve insanın zor zamanlarda hayata nasıl adapte olduğunu gösterir.
Başarılı oyuncu Natalie Portman’ın canlandırdığı bu karakter, filmde küçük bir kız gibi görünse de, davranışları ve tavrıyla aslında yaşından beklenenden daha olgun bir izlenim bırakır. Sigara içmesi ve ailesinin sorumluluklarını üstlenmesi gibi eylemler, Mathilda’nın yaşına göre olgunluğunu yansıtır. Ayrıca, Léon ile kurduğu diyaloglar da Mathilda’nın erken olgunlaşmış kişiliğini ortaya koyar. Çocuk yaşta olmasına rağmen zorlu yaşam koşullarıyla başa çıkarak olgunlaştığını vurgular.

Besson, filme simgesel unsurlar eklemeyi ihmal etmemiş ve bu da filmi daha ilginç kılmıştır. Mathilda ve Léon’un taklit oyunu oynadıkları sahne, bu unsurlardan biridir. Mathilda, idolü Madonna’yı canlandırır ve Leon’a “Like a Virgin” şarkısını söyler. Bu şarkı cinsellikle ilgili bir gönderme içerir. Léon ise Mathilda için John Wayne rolünü üstlenir. Western sinemasında, “kovboy” figürü, kusursuz erkek tasviri olarak kabul edilir ve Léon, Mathilda’nın gözünde tam da bu idealize edilmiş erkeklik imajını temsil eder.
Mathilda, bir sahnede Léon’un bitkisine sus işareti yapar. Bu, aralarında sadece küçük kız-kiralık katil ilişkisinden daha derin bir bağ olduğunu gösterir. Bu küçük detaylar, karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını ve derinliğini vurgular, böylece izleyiciye daha derin bir anlayış sunar.
Stansfield

Fırtına öncesindeki şu sessizlik anlarını seviyorum. Bana Beethoven’ı hatırlatıyor. Duyabiliyor musun? Sanki kulağını çimenlere dayamışsın da, onların büyüdüğünü duyabiliyormuşsun gibi.
Stansfield (Gary Oldman), filmdeki ana antagonisti temsil eder. DEA ajanı olarak görev yapan Stansfield, güç ve kontrol arayışında olan bir karakterdir. Soğukkanlılığı ve zalimliğiyle bilinir. Stansfield’ın psikolojisi, güç arzusu ve kontrol saplantısı üzerine odaklanır. Karakter analizi, onun içsel boşluğunu ve sadizm eğilimlerini vurgular. Stansfield, güç ve otorite arayışında, insânî değerlerden uzaklaşarak kendi karanlık doğasına batmış bir karakterdir.
Stansfield, Mathilda‘nın ailesini, babasının borcunu ödememesi nedeniyle katleden, psikopatik özellikler gösteren bir karakterdir. En küçük kardeşini öldürürken bile hiçbir suçluluk duymaması, ölüm sahnelerinde zevk alışı ve sinirlendiğinde ani kişilik değişimi, onun direkt olarak sadist bir karakter olduğunu gösterir. Filmin son sahnesine kadar istediğini elde etmeden durmayacağını, hem Léon’u hem Mathilda’yı öldürmek için verdiği çabadan anlarız. Bu arzusuna ulaşma yolunda ise ölümü pahasına, ölümlerini arzular.
Tony

Tony (Danny Aiello), Sevginin Gücü filmi içinde Léon’un yakın arkadaşı olarak karşımıza çıkar. Tony, bir yandan Léon’un güvenebileceği tek kişi olma rolünü üstlenirken, diğer yandan suç dünyasının içindeki varlığıyla birtakım ahlaki ve etik sorunlarla karşı karşıya kalan bir karakterdir. Geçimini sağlamak için suçla iç içe olan Tony, bu dünyanın getirdiği çelişkilerle sık sık karşı karşıya kalır. Örneğin, Léon’un Mathilda gibi genç bir kıza sığınmasına izin verir. Bu, onun insânî duygularıyla suç dünyasının acımasızlığı arasında bir denge kurmaya çalıştığını gösterir.
Ayrıca, Tony’nin sadakati ve dürüstlüğü, onun karakterinin derinliklerine ışık tutar. Léon için her zaman bir dost olmuştur ve ona her türlü zorlukta destek olmuştur. Ancak, suç dünyasının karanlık tarafının etkisiyle bazen ahlaki çıkmazlara düşmektedir. Bu durum, Tony’nin içsel çatışmalarını ve karakterinin karmaşıklığını vurgular.
Kaynakça
I’m a match to Mathilda from Leon: The Professional. CharacTour. 05.04.2024 tarihinde erişim. URL: charactour.com/hub/characters/view/Mathilda.Leon-The-Professional
Leon: The Professional is a Classic That Does Not Need a Sequel. (2022.07.30). MovieWeb 05.04.2024 tarihinde erişim. URL: movieweb.com//leon-the-professional-does-not-need-a-sequel/