Sessizliğe Karşı Yazmak: Kadın Yazarların Sansüre Direnişi

Editör:
Sena Yiğit
spot_img

Bir kadın yazarı susturmak için kalemini almak gerekmez; bazen onu sadece görmezden gelmek, kitaplarını yayımlamamak ya da yazdığı metnin içine sıkıştırdığı dünyayı “uygunsuz” ilan etmek yeterlidir. Sansür, yalnızca siyasi bir baskı mekanizması değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve cinsiyet temelli bir sessizleştirme aracıdır. Bu anlamda kadın yazarlar, dünyanın en katı sansür rejimlerinin altında bile sadece yazmak için değil, aynı zamanda görünür olabilmek için de direnmişlerdir.

Özellikle Ortadoğu’da kadınların görünür olması, cinselliği dile getirmesi; dinî ve siyasi yapıyı eleştirmesi ya da Batılı değerlerle ilişkilendirilmesi, onları doğrudan devletin hedefi hâline getirmeye başladı. Ancak bu koşullar altında bile, bazı kadınlar susturulmayı reddetmiş; kimi zaman yazılarının içeriğinde, kimi zaman yazının biçiminde, kimi zaman ise varlığın kendisinde bir direniş kurmuştur. Bu yazıda, üç kadın yazar Shahrnush Parsipur, Marjane Satrapi ve Nawal El Saadawi üzerinden, sansürle mücadeleyi ve edebiyatın direniş biçimine bakacağız.

Shahrnush Parsipur: Simgelerle Özgürlük Arayışı

#ErkeksizKadınlar 10haber.net

Shahrnush Parsipur’un Women Without Men (Erkeksiz Kadınlar) adlı eseri, İran edebiyatında kadın bedeni, arzusu ve bağımsızlığı üzerine yazılmış en cesur metinlerden biridir. Beş farklı kadının, eril şiddetten kaçışını ve nihayetinde bir bahçede kurdukları alternatif yaşamı anlatan bu sürrealist roman, doğrudan İran’daki toplumsal cinsiyet rejimine meydan okur. Kadın karakterler; tecavüz, ev hapsi, zorla evlilik ve toplum baskısı gibi deneyimlerden geçerken, aynı zamanda doğaüstü olaylarla da özgürleşirler. Bu, sadece edebî bir teknik değil; sansürün doğrudan müdahale ettiği alanlardan kaçmak için bilinçli bir tercihtir. Ana karakterlerden biri olan Mahdokht, toplumla ilişkisini kesmiş, kendi bedeniyle sorun yaşayan bir kadındır. Bir ağaç olmayı arzulayarak doğaya karışmak ister. Munis politikayla ilgilenen, radyo dinleyip dış dünyayı anlamaya çalışan bir kadındır. Erkek kardeşi tarafından evde tutulur, sonra intihar eder ve mucizevi biçimde dirilir. Faezeh başörtüsüne ve geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlı bir kadındır. Cinsel saldırıya uğradıktan sonra inançlarını sorgulamaya başlar. Zarrinkolah ise seks işçisidir. Müşterilerinden iğrenmeye başlar, sonrasında “mucizevi bir aydınlanma” geçirir ve maneviyata yönelir.

Roman yayımlandıktan sonra Parsipur, “ahlaka aykırı içerik” gerekçesiyle yargılanmış ve beş yıl boyunca hapis yatmıştır. Eserin İran’da yayınlanması yasaklanmış, yazar ise yazarlık kimliğiyle ülkesinde var olamaz hâle gelmiştir. Ancak Parispur, susmak yerine yazmaya devam eder. Simgesel anlatım, onun için bir sığınak değil, sansüre karşı geliştirdiği bir karşı-dil olur. Kadınlar, Parsipur’un metinlerinde sessizleşmeye değil, rüya ile gerçek arasında özgürleşmeye yöneltilmiştir. Bu anlamda Parsipur, sansüre karşı etkili bir edebî stratejiyle direnen ilk kuşak İranlı feminist yazarlardan biri olarak öne çıkar.

Marjane Satrapi: Çizgiyle Direniş

#Persepolis lettureinviaggio.it

Marjane Satrapi’nin Persepolis adlı grafik romanı, İran İslam Devrimi sonrası yaşanan toplumsal dönüşümü, bir çocuğun gözünden aktarırken aynı zamanda otobiyografik bir politik hatırat olarak da okunur. Başörtüsü zorunluluğu, ahlak polisleri, ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi deneyimler Satrapi’nin hikâyesinde açıkça yer bulur. İran’da yaşayan bir kadının gündelik hayatının nasıl politik bir mücadeleye dönüştüğünü gösterir bu anlatı…

Marjane Satrapi’nin otobiyografik grafik romanı Persepolis, İslam Devrimi sonrası İran’da büyüyen bir kız çocuğu olan Marji‘nin hikâyesi üzerinden kadın bedenine, davranışına ve düşüncesine yönelik sansürü gözler önüne serer. Marji, küçük yaşlardan itibaren başörtüsü zorunluluğuna, ahlak polislerinin baskısına ve okulda öğretilen ideolojik dogmalara karşı çıkar. Onun sorgulayıcı ve isyankâr tavrı, bireysel özgürlüğün sistematik baskıyla nasıl törpülendiğini açıkça gösterir. Ailesi, özellikle annesi ve babası, Marji’yi korumaya çalışsa da aynı zamanda onun bağımsız düşünmesini destekler. Bu da toplumsal baskıya rağmen özel alanlarda hâlâ bir direnç odağı olduğunu hissettirir. Marji’nin hayatında çok önemli bir figür olan amcası Anoush, devrim öncesi sosyalist fikirleri savunduğu için idam edilir. Onun hikâyesi, düşüncenin ve geçmişin bile sansürlendiği bir rejimin, bireyleri nasıl sindirmeye çalıştığını ortaya koyar.

Satrapi’nin çizgilerle kurduğu anlatı, sadece görsel değil, duygusal bir hafıza yaratır; Marji’nin bedeninde ve hayatında yankılanan sansür, bu hafızada karşı bir anlatıya dönüşür. Persepolis, yayımlandığı andan itibaren İran’da yasaklanır. Bu sadece kitabın içeriğiyle değil, biçimiyle de ilgilidir. Çünkü Satrapi’nin tercihi, klasik roman formunun dışına çıkarak, sansürün ulaşamayacağını düşündüğü görsel bir ifade alanı yaratmaktır. Ancak bu ifade biçimi dahi rejimi rahatsız etmiş, yazarın yurtdışına çıkmasından sonra da kitap bir “tehlike” olarak damgalanmıştır. Satrapi’nin direnişi, bireysel yaşamının politik bir anlatıya dönüşmesiyle ilgilidir. “Kişisel olan politiktir” önermesi, onun çizgilerle kurduğu dünyada ete kemiğe bürünür. Satrapi, yaşadığı travmaları, toplumun kadın üzerindeki baskılarını ve özgürlük arayışını evrensel bir dile dönüştürerek sansürün sınırlarını aşar. İran dışında yayınlanan ve çok sayıda dile çevrilen Persepolis, susturulmuş bir sesin dünyaya açılan bir çığlığa dönüşmesinin en başarılı örneklerinden biridir.

Nawal El Saadawi: Sıfır Noktasındaki Kadın

Saadawi bbc.com

Nawal El Saadawi‘nin romanında, kadının bedeni, toplum tarafından hem fiziksel hem de zihinsel olarak sansürlenir. Kadınlar, sadece dışarıdan değil, içeriden de bir sansüre tabi tutulur. Sıfır Noktasındaki Kadın, kadının bedeni üzerinde, kimliği üzerinde uygulanan baskıları aşma çabasını anlatırken, aynı zamanda bu bedenin özgürlüğünü kazanma mücadelesini de sergiler. Kadının kendisini tanıma ve özgürleşme süreci, bir anlamda bu sansürün aşılmasından ibarettir.

Kitabın baş karakteri, Mahdokht, toplumun ve ailesinin kendisine biçtiği kimlikleri reddederek, kendi kimliğini bulma yolculuğuna çıkar. Toplumun, kadına “anne”, “eş” ya da “ev kadını” gibi sınırlı roller ataması, kadının kimliğini baskılar. Mahdokht, bu geleneksel kimliklerden sıyrılmak ve kendisini yeniden yaratmak ister. Bu, kadınların kimlikleri üzerinde uygulanan toplumsal sansürle bir mücadeledir. Bu noktada Mahdokht, sıfır noktasına ulaşarak kendi kimliğini bulmak için bir başkaldırı gerçekleştirir. O, bu “kimlik sansürü”nü aşarak kendi varoluşunu şekillendirmeye çalışır.

Saadawi‘nin eserinde bir diğer sansür konusu ise kadınların sesidir. Kadınlar, sadece bedenleriyle değil, aynı zamanda sesleriyle de sansüre uğrarlar. Toplum, kadının sesini kısıtlar, onu susmaya zorlar ve kadınların düşüncelerinin ifadesi üzerindeki kontrolü arttırır. Kadınlar, toplumsal yapının beklediği şekilde davranmak zorunda kalırken, kendi düşüncelerini ifade etme hakkına sahip olamazlar. Kadının düşüncelerini ifade etmesi, toplumsal düzeni tehdit edebilir, bu yüzden kadınlar için seslerini duyurmak bir çeşit yasak olabilir. Mahdokht’un sıfır noktasına ulaşmaya çalışırken yaşadığı içsel mücadele, aslında toplum tarafından susturulmuş olan kadının sesini bulma çabasıdır. Mahdokht, toplumsal baskılar ve sansürle yüzleşirken, sesini bulmak için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, kadınların toplumsal baskılarla mücadele etmek ve kendilerini ifade edebilmek için verdikleri mücadelenin bir sembolüdür.

gazeteduvar.com

“Kadın olduğunda her şey politiktir” sloganı, feminizmin en güçlü ve belirleyici ifadelerinden biridir. Bu söz, kadının sadece toplumda fiziksel varlığıyla değil, aynı zamanda düşünsel, duygusal ve toplumsal varlığıyla da politik bir figür olduğunu vurgular. Kadının bedeninden, kimliğinden, sesinden ve özgürlüğünden doğrudan etkilenen toplumsal yapılar; onun varoluşunun her alanını şekillendirir ve bu şekillendirme süreci, bireysel bir mücadelenin ötesine geçerek kolektif bir politik direnişe dönüşür. Sıfır Noktasındaki Kadın, Erkeksiz Kadınlar ve Persepolis gibi eserlerde, kadınların toplumun dayattığı kimlikleri ve normlara karşı verdikleri mücadeleler, tam olarak bu anlayışla şekillenir. Bu üç eser; kadınların bedenlerine, kimliklerine, düşüncelerine ve özgürlüklerine yönelik toplumsal baskıları derinlemesine işler ve her bir karakterin bu baskılara karşı verdiği direnişi, daha geniş bir politik bağlama oturtur. Çünkü her bir kadın karakterin mücadelesi, sadece bireysel değil, kolektif bir toplumsal direnişin parçasıdır.


Kaynakça

Saadawi, Nawal. Sıfır Noktasındaki Kadın. Çev. Müslüm Başbuğ, Can Yayınları, 2000.

Mernissi, Fatema. Kadınlar, Erkeksiz. Çev. Reyhan Yılmaz, Metis Yayınları, 1991.

Satrapi, Marjane. Persepolis. Çev. Tanıl Bora, İletişim Yayınları, 2004.

Öne Çıkan Görsel: gazeteduvar.com

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.