Aile, tanımı kişiden kişiye değişen bir kavramdır. Kimi için aile, doğduğu evdeki annesi ve babasından ibaretken kimi için kan bağının bile bulunmadığı insanlar hatta hayvanlar olabilir. Fakat bir tanım yapılması gerekirse; aile, insanın hayata başladığında kendini ilk olarak içinde bulduğu, karakterinin çoğunluğunun şekillendiği ve türlü deneyimler edindiği bir sosyal yapıdır.
Her sosyal yapıda olduğu gibi ailede de birtakım güçler ve kontrol mekanizmaları yer alır. Bu kontrol mekanizmaları, bir annenin çocuğuna bağırışında ya da bir babanın çocuğuna verdiği emir ve cezalarda kendini gösterebilir. Bazen ise bu mekanizmalar; suskunluk, imalı sözler veya bakışlar ile de kendini gösterebilir. Ne kadar etkisiz ve zararsız görünseler de, pasif kontrol mekanizmaları aile bireyleri üzerinde büyük etkiler bırakır.
Aile İçindeki Hayalet Kontrol

Genelde insanlar, bir şeyin başka bir şey üzerindeki etkisini görebilmek için somut örneklere ihtiyaç duyarlar. Bir annenin çocuğuna bağırması, onu cezalandırması veya bir babanın partneriyle sürekli tartışması, çocuk üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Bu tür eylemler, genellikle gözle görülür olup kolaylıkla fark edilebilir. Fakat pasif kontrol, doğrudan bir emir veya ceza verme durumundan ziyade, sessizlik ve dolaylı mesajlarla kontrole sahip olma durumudur. Örneğin, özellikle Türk toplumundaki “büyüklerin yanında konuşulmaz” veya “büyüklere karşılık verilmez” gibi söylemler, ilk bakışta saygı kavramıyla ilişkilendirilmiş gibi düşünülse de arka planda çocuğun kendini ifade etmesini engeller. Bu pasif kontrol biçimi yalnızca bireylerin çocukluk döneminde değil, aynı zamanda ilerideki yaşamlarında kendilerini ifade etmelerini ve fikirlerini rahatlıkla paylaşabilmelerini zorlaştıran bir etken olarak bireylerin hayatında yer alır.
Pasiflik sözlük anlamına göre, bireylerin duygu ve düşüncelerini yeterince ifade etmemelerinden kaynaklı oluşan bir durumdur. Yani, sessizlik ve iletişimsizlik pasifliğin en büyük nedenlerindendir. Hatta aile içinde bireyin sessiz kalması ve iletişimden kaçınması, bir tür cezalandırma şekli olarak bile kullanılabilir. Bir annenin rahatsızlığını dile getirmeyip bunun yerine kullandığı sessiz tepkiler, örneğin bakışlar, bir çocuğun davranışlarını etkilemeye yeterlidir. İlk bakışta sessizlik, ne kadar çatışma ve kavgayı engelliyor gibi görünse de, uzun vadede aile bireyleri arasında güvensizlik ve kaygılanma gibi sonuçlara neden olacaktır.
Psikolojik Etkiler ve Bireysel Sonuçlar

Doğrudan şiddet içermese de, aile içindeki pasif kontrol biçimleri, psikolojik açıdan bireyleri derinden etkiler. Özellikle bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, küçüklükten beri suçluluk ve kaygı taşıdıkları için ileride özgüvensiz yetişkinlere dönüşürler. Girdikleri ortamlara uyum sağlamakta, iletişim kurmakta ve kendilerini anlatmakta güçlük çekerler. Örneğin, bir çocuk sınıfta öğretmeninin sorduğu sorulara cevap vermekte çekingen davranabilir veya arkadaş gruplarında kendi fikrini söylemekte, sorunlarını dile getirmekte ve sağlıklı iletişimler kurmakta zorlanabilir. Bu tür davranışların temelinde pasif ebeveynler, sağlıksız anne-baba ilişkileri ve iletişimsizlik yer alır.
Tüm bunların sonucunda, pasif-agresif davranışlar ya da kişilik bozukluklarının ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelir. En önemlisi de bu sonuçlar sadece bireyleri değil, çevrelerini ve ileride kuracak oldukları aile dinamiklerini de etkiler. Örneğin, evde ebeveynlerin sürekli tartıştığı bir ortamda büyüyen çocuk, ileride partneriyle anlaşmazlık yaşadığında konuşarak sorunu çözmek yerine sessizliği tercih edebilir ya da sürekli özür dileme eğilimi gösterebilir. Diğer yandan, bir bireyin çalışma hayatında grup projelerinde aktif rol alamaması, liderlik yapamaması ve çözüm yolu bulmaktan kaçınması gibi örnekler de pasif kontrolün neden olduğu durumlara örnek gösterilebilir. Böylelikle, davranışsal bozuklukların sadece bireyin özel yaşamını değil, aynı zamanda çalışma hayatındaki diğer bireylerle olan ilişkilerini de büyük ölçüde etkilediği net bir şekilde görülür. Kısacası, sağlıklı bir gelecek için sağlıklı bir aile yapısı büyük önem taşır.
Toplumun Aile İçindeki Gölgesi

Aile içindeki bu sessiz gücün tamamı yalnızca aile bireylerinden kaynaklanmaz. Toplumun, kültürel normların ve toplumsal beklentilerin de bu duruma katkısı büyüktür. Toplum ve onun gölgesi, türlü kalıplaşmış cümleler ve baskılar aracılığıyla hem bireyler üzerinde hem de aile içi ilişkilerde gereğinden fazla etki bırakır. Günümüzde özellikle kız çocuklarının ve genç kızların maruz kaldığı “elalem” ve “ayıp” söylemleri, bireylerin kendilerini görünmeyen bir baskının altında bulmalarına neden olur. Diğer yandan, günümüzde yine çoğunlukla kadınların maruz kaldığı ve toplumun etkisinin büyük olduğu “giyim” ve “namus” kavramlarının birbirleriyle doğrudan bağlantı içinde olması da sıkça rastlanılan bir durumdur.
Toplumdaki ve ailesindeki bireyler tarafından kontrol mekanizmalarına maruz kalan bir kadın, ileriki hayatında partnerinin ona karşı uygulayacağı herhangi bir rahatsız edici durum karşısında kendi sınırlarını çizemeyecek ve özgürlüğünü koruyamayacaktır. Her şeyden önce, bu davranışı sergileyen bireylerin bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi oldukça önem taşımaktadır.
Bir ailedeki erkek çocuk, kız kardeşine aile bireyleri tarafından yapılan olumsuz bir davranışa şahit olduğunda bunu normal karşılayabilir ve ileride partnerine olumsuz davranışlar sergilemesi muhtemeldir. Bu örnekler, toplumun aile içi ilişkileri ne kadar derinden ve çoğu zaman fark edilmesi güç bir şekilde etkilediğini açıkça gösterir. Özellikle bu toplumsal beklentileri olması gerekenden fazla dikkate alan ebeveynler, hem kendilerini hem de çocuklarını bu baskının altına sokar ve yeni nesillerle olan ilişkileri zedelenir. Bu sessiz ama güçlü etkiler; bireyleri toplumdan uzaklaştırır, genç yetişkinlerin kültürlerine olan bağlarını zayıflatır ve sonuç olarak birçok çatışmayı beraberinde getirir.
Sessizlikle Yüzleşmek

Bir kişi, içine doğacağı aileyi seçemez ancak nasıl biri olacağını belirleyebilir. Sessizliğin bir durumdan çok, kontrole ve cezaya dönüştüğü ailelerde, bireyler yeterince farkındalığa sahip olduklarında bu durumu kabullenirler ve yüzleşmeye başlarlar. Önemli olan, her şeyin arkasındaki temel nedenin farkında olabilmektir. Sessizliğe bir yokluk olarak bakmaktansa bunun belli başlı durumlardan ortaya çıktığını ve yeterli farkındalıkta üstesinden gelinebileceğini bilmek, bireyi özgürleştirir ve bireye irade kazandırır.
Yüzleşme süreci, bireyin kendi geçmişiyle şekillenir. Bu yüzleşme, her bireyin için kendine has bir süreç olmalıdır. Kimse bir başka bireyin de bu farkındalığı kazanması için çaba sarf etmek zorunda değildir çünkü herkesin karşılaştığı baskı veya kontrol karşısında verdiği tepki aynı değildir. Böylelikle yaşanan sorunlar ve birey üzerindeki etkiler de aynı olmayacaktır. Tüm bunların bilinciyle kazanılan farkındalık, sessizliğin gölgesini aydınlığa dönüştürecektir.
Kaynakça
Şenol, Selahattin. “Borderline Personality Disorder.” Encyclopedia Britannica, Web. Erişim: 19 Ağustos 2025.
PaulLee. “Social Pressure.” Tranceform Psychology, Web. Erişim: 19 Ağustos 2025.
Settle, Joel. “The Pitfalls of Passive Parenting.” Watermark Church, Web. Erişim: 19 Ağustos 2025.
Eline saglik Nazra, güzel bir yazı olmuş
Çok teşekkür ederim.