Sergey Yesenin: Şiirin Yakışıklı Prensi

Hatice
Hatice
Yazmaya tutkun on sekiz.
spot_img

Sergey Yesenin adını hiç duydunuz mu? Ülkemizde pek bilinmemesi  yeterince üzücüdür. İntiharı, tipik bir Rus erkeğine özgü içkiye düşkünlüğü, çapkınlığı ve yakışıklılığından başka onu farklı yapan iki önemli özelliği var: Romantik bir ruha sahip bir şair ve Rus şiirine sağladığı sayısız katkılar. Sergey Yesenin sadece bu mu? Hayır, gelin hayatını inceleyelim. Bin sekiz yüz doksan beş yılının soğuk bir Ekim ayında, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çok küçük yaşta şiirler yazdı. Yazılarını yayınevlerine gönderdi. 1913 yılında ilk evliliğini yaptı. Ama evliliğin ona göre olmadığını düşünerek Anna’yı terk etti.

Birinci Dünya Savaşı’nın ve ardından Devrimin; ona, köylüye ve ezilenlere daha iyi bir yaşam sunacağını düşündü. Tutkuyla Ekim Devrimini destekledi. Şiirlerinde devrime ve devrimin kişilerine sıkça yer verdi. Hayatında, bu sırada çok önemli bir şey oldu. Yeniden aşık oldu birine. İsmi Zinaida’ydı. İki senelik birliktelikleri boyunca Sergey ve Zinaida’nın evliliği hep çatırdadı. Çift ayrıldı. Kısa süre sonra Zinaida yeniden evlendi ve Moskova’nın en ünlü aktristi haline geldi.

“… Ve kulak verir şarkıya sessizlikte, Ellere yar olan o sevgili, Anımsar beni bir gün belki de Anımsar gibi bir eşsiz çiçeği…”

Aşka olan inancını yitiren Yesenin, mutluluğu hiçbir şekilde bulamayacağı hezeyanına kapılıp gitti bir süre. Onu bu akıntıdan kurtaran ise Modern Balenin kurucusu, Isadora Duncan oldu. Aralarında tam on altı yaş vardı. Ama aşkın karşısında, on altı basit bir sayıdan ibaret değildi de, neydi? Tesadüf eseri karşılaştıkları bir davette Isadora, Sergey’in sert tavırlarına hayran oldu. Ama içinde bir sıkıntı vardı. Yaş farkı, çocukları, kariyeri… Bunlar, içindeki sıkıntının arka planında kalmış sorunlardı. Onun asıl iç sıkıntısı, kafasında kurduğu birlikteliğin sandığı gibi olmamasıydı. Zira o da, Sergey gibi tutkulu, öfkeli ve hırçın biriydi. Birlikteliğin yürümeyeceğini düşündü ama Sergey’den bir türlü kopamadı.

“…Gördüğüm tek deniz gözlerindir, Mavi alevlere yanan…”

Sergey, Isadora’nın onu mutlu edeceğine inandı. Çift, tanıştıktan bir sene sonra 1922’de evlendi. Bolşevik Devrimi’nin umutsuzluğunu kalbinin derinliklerine değin hisseden Yesenin, gençliğinde yazdığı şiirlerinden utanç duymaya başladı . Çünkü rahat bir yaşam, ezilenlerin olmadığı bir toplum hayalinin fanteziden ibaret olduğunu, baştakinin hep zengin kalacağını düşündü. Sovyetler de Sergey’in peşine düştüler. Onu hainlikle suçladılar. Tüm bunlara katlanamayan Sergey, kendini içkiye verdi. Bu kez Isadora, Sergey’in dengesiz ruh halinden ve alkolünden bezdi. Evlenmeden önceki yaş farkı; bir anda ikisinin de gözüne batmaya başladı. Bir kere, Isadora kültürlüydü. Farklı bir kültürün içinde büyümüştü. Sergey’in köylü bir ailede doğması ve Rus inanışlarından vazgeçmemesi, Isadora’nın sinirlerini bozdu. Sergey’in hırçın ve sert tavırları başlangıçta hoşuna gitse de; onun da Sergey’inkilerden geri kalmayan hırçınlıkları, aşklarını zehirledi.

1925 yılına gelindiğinde, Isadora “artık yeter” dedi ve Sergey’i evden kovdu. Sergey’in ruhsal durumu ve bir türlü değiştiremediği intihar fikirlerinden ötürü, dostu Mayakovski’nin teşvikiyle hastaneye yatırıldı. Sergey, Isadora’dan umduğu mutluluğu bulamadığına kendini öyle kaptırdı ki, Mayakovski’ye şöyle yazdı:

“… Onun için o kadar uzun saatler ağlayıp İnlemiştim ki, Sanki içimdeki tüm insani acıma yeteneğim tükenmişti…”

Sonbahar-Kış arası hastaneden çıkan Sergey, ne Isadora’nın ayrılığına dayanabileceğini ne de hastalığıyla mücadele edebileceğini acı bir şekilde anladı. İngilizlere ait bir otel odasında, dostu Mayakovski’ye mektup yazmak istedi ama kağıt, kalem bulamadı.

Bir çılgınlık anı… Çılgınca bir şey yaptı. Bileklerini kesti ve akan kanlarıyla şu şiiri yazdı:

“… Dostum benim, hoşça kal artık,           Can dostum, seninle dolu göğsüm-         Çok önceden belirlenen bu ayrılık Buluşmayı vadediyor ileride bir gün     Hoşça kal dostum, el sıkışmadan            Konuşmadan,                                     Hüzünlenme ve eğme kaşlarını mutsuz; Yeni bir şey değil ölüp gitmek bu yaşamdan, Ama yaşamak da yeni değil hiç kuşkusuz…

Mayakovski’ de Isadora’ da yıkıldılar haberi alınca. Dostuna çok kızan Mayakovski, onu korkaklıkla suçladı. Lakin nasıl trajiktir ki; dostunun ölümden beş sene sonra, dostunun vadettiği gibi aynı yolla buluştular.

 

Kaynakça

“Sergey Yesenin”. Sönüyor Al Kanatları Günbatımının. Artshop. İstanbul:2017”

“Sergey Yesenin” behramoglu. Web. 2021

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks