Tufan Taştan‘ın yönettiği, senaryosunu Barış Bıçakçı‘yla birlikte kaleme aldığı ”Sen Ben Lenin” henüz gösterime girmese de festivaller aracılığıyla izleme şansı bulduğumuz leziz filmlerden biri. Yönetmenin de ilk uzun metrajlı filmi olma özelliğini taşıyor. Son dönemde böyle dev bir kadroyu bir arada gördüğümüz nadir filmlerden. Barış Falay, Saygın Soysal önderliğinde, Serkan Keskin, Melis Birkan, Serdar Orçin, Binnur Kaya, Hasibe Eren, Özgür Çevik, Salih Kalyon, Nur Sürer, Sarp Akkaya, Necip Memili ve dahası… Üstelik sürpriz konuk oyuncu olarak yer alan bazı çok sevilen isimler de mevcut.
Oyuncu kadrosunun genişliği filmi yüksek bütçeli sanmanıza neden olabilir, ancak aksine düşük bütçeli filmlerden Sen Ben Lenin. Oyuncuların parayı ikinci plana koyduğu, senaryoya inanarak kabul ettikleri bir proje. Kimse çok paralar kazanmamış, ama büyük sevgi besleyerek içinde olunmuş. Filme de fazlasıyla yansıyor bu durum. Her biri özenle yazılmış sayısız karakterin ustalıkla canlandırıldığı bu filmi sinemada izleyerek, verilen emeklere katkıda bulunabilirsiniz.
Çekimleri pandemiden hemen önce bitmiş. Film on iki günde tamamlanmış. Neredeyse tek mekanda geçen film, distopik bir hikaye sayılabilir. Görüntü yönetimi çok iyi. Tek mekanda geçmesi ve bol diyalog içeren senaryosu nedeniyle bir tiyatro havası da mevcut. Kolaylıkla tiyatroya da uyarlanabilir.
Filmin konusundan kısaca bahsedecek olursak; turizmi canlandırmak için uğraşılan bir kasabada Atatürk heykelinin tam karşısına dikilen Lenin heykelinin ortadan kaybolmasıyla başlayan polis soruşturması anlatılıyor. Film, gerçek bir olaydan esinlenilen hikayesiyle dikkat çekiyor. Yıllar önce Rusya kıyılarından denize bırakılan Lenin heykelinin Akçakoca sahiline vurması uzun bir müddet basında yer bulmuştu. O hikayeden esinlenilerek yazılan senaryoda, yönetmen Lenin heykelinin o kıyı şeridine dikilmesi ve açılışının yapılacağı günden bir gün önce ortadan kaybolmasıyla gelişen hikayeye tanık ediyor bizi. Kapalı mekanda ve kapalı bir havada geçen film, atmosferiyle de büyülüyor. O karanlık atmosfer de dekorlardan biri sayılabilir.
Aralarda duyduğumuz, hem oynayanları hem izleyenleri rahatsız eden sesler Komünizmin ayak sesleri midir yoksa?
Bir dakika bile düşmeyen temposu ve merak duygusunu finaline kadar korumasıyla da sıkılmadan izleyebileceğiniz neredeyse 1,5 saatlik bir film. Filmin finali de çok etkileyici. Seyircinin üstünde dramatik bir etki bırakıyor.
Tarihi belli gibi görünse de zamansız bir film Sen Ben Lenin. Siyasi dokundurmaları da dozunda. Siyasete çok girmeden söylemek istediklerini kısa ve öz şekilde anlatabilmiş. Söylenen tek bir cümle her şeyi anlamamıza yetiyor.
Yönetmen Tufan Taştan Altın Koza Film Festivali‘nde aldığı ödülle ilgili ithafında şunları söylemiştir: ”Bu ödülü filmde hiç göremediğimiz Ahmet ağabey adına, bu ülkede ne heykeli ne mezarı olan zorla kaybedilenler adına ve onlar için yıllardır mücadele eden Cumartesi Anneleri adına almaktan onur duyuyorum. Bu süreçte emeği geçen, omuz veren tüm dostlara selamlarla.”
Müzikleri de çok etkileyici. Edip Cansever’in ”Mendilimde Kan Sesleri” şiirinden bestelendi ve Seyyal Taner‘in yorumuyla filmde kullanıldı.
Dünya prömiyerini 43. Moskova Film Festivali’nde yaptı. Bazen duygusal bazen kara mizahla süslenmiş bu absürt hikayeyi çok seveceksiniz. Kısa süren çekimlerine rağmen fazlasıyla emek verilmiş bu filmi mutlaka gidip sinemada görün. Vizyon tarihi: 26 Kasım.
Yazıyı dikkat çeken bir replikle bitirelim: ”Lenin’in kendisinin de heykelinin bir fakiri ısıtmak için yakılmasına itiraz edeceğini hiç sanmıyorum.”