Selim İleri’nin 1999 yılında yayımlanan Ada, Her Yalnızlık Gibi kitabı, yazarın diğer eserleri arasında gölgede kalmış bir yapıt. Kitap hakkında derinlemesine inceleme aradığımda yalnızca tek bir sayfaya ulaşıyorum. Birkaç tane sözlük yorumu bulabiliyorum. Her ne kadar Ada, Her Yalnızlık Gibi hakkında kapsamlı incelemelere ulaşmak zor olsa da kitap benim için derin bir anlam taşıyor.
Selim İleri, yazdıklarıyla, hayat yoluyla benzer hisler taşıdığım biri. Ona olan hayranlığım, kitabın henüz ilk cümlesiyle beni derinden etkilemesine zemin hazırlıyor ve inanılmaz bir yolculuğa çıkıyoruz. İleri, Ada, Her Yalnızlık Gibi için “Anlatı mı, roman mı, hepsi birbirine karışıyor, birbirinde eriyor, büyük bir bulanıklık içinde yazmıştım,” dese de kitabın kapağında “anlatı” yazıyor. Kitap sahiden tek bir şeyden bahsetmiyor. Birden çok durumu anlatıyor. Ada, metaforik bir duruma dönüşüyor. Selim İleri’nin Ada’ya toplamak istediklerinin, bu zamana kadar hayatına dokunan insanlar olduğunu anlıyoruz. Kitapta annesinden, babasından, büyüdüğü evden, B. ve Z. Hanım’dan kesitler okuyoruz. Ancak Selim İleri, bütün durumlardaki hislerini bize her sayfasında incelikle anlatıyor. Okuduğum her cümle, bütün zihin boşluklarıma oturuyor. Her seferinde beni gafil avlıyor. Akşam olsa, eve dönsem ve Selim İleri’yle sohbet etsem diye bekliyorum.
Kitabın duygusal yoğunluğu beni böylesine etkilerken, bu özel bağın daha da derinleşmesini sağlayan bir tesadüf ile kitap, imzalı olarak bir sahafta karşıma çıkıyor. Kitapların zamanını beklediğine ve bizi bulduklarına eminim. Çünkü ben, kitabı aldıktan tam altı ay sonra okuyabiliyorum. Selim İleri, kitabı bir dostuna imzalamış. Ama bir şekilde beni buluyor. Kitabı benden önce okuyan kişi, beğendiği alıntıları en arka sayfaya kurşun kalemle yazmış. Ben de okudukça altlarını çiziyorum. Ne mutlu ki ortak paydada buluştuğumuz birçok nokta oluyor. Dilerim gereken zamanda bu kitap sizi bulur. Ama şimdilik benim ve kitabın benden önceki sahibinin altını çizdiği yerleri beraber bakalım.

1. “Sen onları bir adaya toplamaya çalışıyorsun. Başlayacak ve bitecek. Yüzler göreceksin. Mektuplar kitaplar yazılar yarım kalan yazılar. romanlar (romanlardı, romanlar yazardın)…” (s.9)
2. “Yüzler göreceksin. Beliren, yiten, sonra yine beliren yüzler. Bazıları bir daha belirmeyecek. Bazıları bir ‘ad’ olarak geçip gidecek. Sana teğet geçenler, senin teğet geçtiklerin, âşık oldukların, aşklarının hayalini kurduğun yüzler.” (s.10)
3. “Başka kişileri yazdın. Roman kahramanlarını yaratamadın.
Başka kişiler hiçbir zaman düşlerindeki gibi olamadılar.
Kalbinden geçenleri dinlemediler.” (s.15)
4. “Geçmişi anlatacaksın. Geçmişteki kalp ağrısı dinsin diye eşeleyip duracaksın geçmişi. Yeniden geçmiş. Belki bu kez sanata dönüşecek. Ve acının dineceği yere kadar yazmak zorunda olduğunu biliyorsun. Acı, bir kitap olabilirse…”(s.23)
5. “Başkalarını yazacaktın. Yaşamında iz bırakmış ölüleri, ölülerini. Başkalarına kaçacaktın. Her zaman yaptığın gibi. Her zaman başkalarını gözetledin. İçindeki sesi dinlemeyerek, sendeki sözcüklere kulaklarını tıkayarak. Başkalarının zaaflarıyla, maceralarıyla, hayathikâyeleriyle oyalanarak. Kendinden kaçtın.” (s.37)
6. “Öptüğün dudakları yazmışsın. Bir kitabın uzun uzadıya sayfalarında o dudaklara sanki derin çizgiler yürümüş, öptüğün dudakların kenarları kırışmış.” (s.40)
7. “Burgaz’dasın. Âşıksın. Âşık olduğuna inanıyorsun.
Aşkların olmadığını şimdi biliyorsun artık.” (s.48)
8. “Yazın okul tatilinde hemen her gün geleceksin Sahaflar’a, bütün bir edebiyat usul usul senin olacak.” (s.53)
10. “Sebebini bulamıyorsun, gözlerinin yaşarışı, annenin sönüp gitmiş yıldızına mı, sönüp gitmiş hayatına mı, özdeyişin sızısından mı, seni -bugün de- gözetleyen anneye… babaya… aileye mi… Bu fotoğrafta baban yok ki, ablan yok ki, ailen yok! Her şey ne kadar yalnızsa, annenin gençkızlık fotoğrafı da o kadar yalnız. Gizini çözemezsin.” (s.65)
11. “Seni Ada’ya çeken bir kitap olmalı. Günlerdir çözümlemeye uğraşıyorsun. Ada. Ada’yı sana seçtiren, sana Ada’yı çağrıştıran bir kitap, bir gravür, bir resim, şiir, harita…
Kimse yardım edemez. Kendi kendine çözeceksin.” (s.80)
12. “Gençtin. On sekizinde.
Yokuştan aşağı iniyorsun. Uçuşan bir şeydi kalbin.” (s.83)
13. “Hangi odada yattı uyudu? Hangi odaya sarhoş girdi? Üstündekileri çıkarmaya üşendi, kendini yatağa attı, büyük dalgalanışlardan sonra, gözyaşına benzer bir acıyı hissedip nasıl uyuyakaldı, sabah hatırladı mı, 41 yazı, 43’te mimoza kokulu ada gecesi, 50’de taa sabaha karşı.” (s.98)
14. “Şöyle yazacaksın:
Bittiğini biliyorsun, geri gelmeyeceğini, geri dönülemeyeceğini. Denize bakıyorsun, boyuna denize bakıyorsun. Güneş yansımış. Güneş yansımaları altın, gümüş yaldızlar serpiyor denize. Denize baktıkça iyileşeceğini, geçeceğini sanıyorsun. Oysa bittiğini biliyorsun.” (s.104)
15. “(Albümler dolusu acıklı-gülünç fotoğraf yırtıp attın. Yıllar geçince. Fotoğraflardan tiksindin. Bütün fotoğraflar acı verir.)” (s.114)
16. “Hem garip bir boşluk içindeymiş, hem yaşantılarla tıka basa doluymuş. “Yaşamamaktan eskiyebilir bir insan,” diyor.” (s.129)
17. “Bazı sahnelerde, bazı görüntülerde yitecekler. Kalpleri, çarpıntı kalacak sende. Yazmaya çalışacaksın.” (s.146)
18. “Ada’n
hayat yepyeni olacak. Yeniden başlayacak.
Büyük ve ateşten mektubu yazabilseydin…” (s.160)
19. “Yaşamın boyunca özgürlüğü aradın. Şimdi de. Yalnızlığı sen istedin. Yalnızlığa vuruldun. Ada’ya belki bir tek yalnızlığı götüreceksin…” (s.185)
20.“Sen burdasın, yazamadığın anlatıda.
Ada, Her Yalnızlık Gibi.” (s.189)
Kaynakça
- İleri, Selim. Ada, Her Yalnızlık. İstanbul: Oğlak Yayınevi, 1999.
- “Ada, Her Yalnızlık Gibi”. K24Kitap. Web. 13.10.2024