”Soluk soluğa okunacak bir Milli Mücadele romanı”
Milli Mücadele yıllarında tüm dünyanın gözünü diktiği İstanbul’da evlerde tedirginlik ve korku, insanlarda büyük bir umutsuzluk hâkimdi. Anadolu’da ise durum bambaşkaydı. İstanbul’daki durumun aksine insanlar umutlu ve cesur, vatan savunmasında ise Mustafa Kemal Paşa‘yı desteklemekteydi. Halk, Cumhuriyet’e giden yolda tüm engelleri aşmaya adeta ant içmişti. Fakat içlerinden biri bu çabaların hiçbir şekilde başarıya ulaşacağına inanmamaktaydı. Eski bir zabit olan, Enver Paşa hayranlığı ile tanınan ve zamanla inançları tamamen sarsılmış olan Ahmet Muhtar, İngilizlerin kendisine sunduğu iş birliği teklifini kabul ederek hainlerin safına geçecek miydi? Soluk soluğa okunacak ve tarih severlerin baş ucundan eksik olmayacak bu kıymetli eserde yer alan alıntıları sizler için derledik. Keyifli okumalar!

- ”Çünkü ihanetin sebebi olmaz. Önünde sonunda bedeli olur.” (s.10)
- ”Pera’da, Galata’da İngiliz’in, Ferit’in borusu öter de sokaklar hâlâ Enver’in.” (s.14)
- ”Biz felaket olmadan önce tedbir almayı bilen bir millet değiliz vesselam. Sonra ağlaya ağlaya onarmaya çalışırız, huyumuz batsın.” (s.14)
- ‘‘Şimdi bana bakınca ne görüyorsanız bu sizin eserinizdir.” (s.16)
- ”Yalan, yalan, yine yalan. Bu hayatta anasına söylediği kadar yalanı kime söylemiştir ki? (s.19)
- ”O an en sevdiği arkadaşının yanında bile ne kadar yalnız olduğunu, hatta koskoca cihanda yapayalnız olduğunu hisseder.” (s.25)
- ”Birini seni güzel gözlerle, gördüğüne sevinen dudaklarla karşılaması…” (s.32)
- ”Vatan uğruna dövüşebilmek için mahpushaneden kaçtı, Almanya’ya gitmek için değil.” (s.62)
- ”Bir zincir ancak en zayıf halkası kadar sağlamdır ve sizin zinciriniz koptu.” (s.67)
- ”Çünkü kaybedecek bir şeyiniz varsa onu feda etmezsiniz. İhanette de bu böyledir.” (s.68)
- ”Hain ancak ihaneti ortaya çıkarsa haindir.” (s.69)
- ”Davası uğruna boyun eğmeden, bir aman dilemeden dimdik ipe gidenlerin heybeti!” (s.75)
- ”Neye yemin ettiysen, onun için yaşarsın. Ne yaşarsan sen osundur.” (s.75)
- ”Tedbirsizliğin cezasını en ağır işi yaparak çekersin.” (s.77)
- ”Bazen böyle yenilgiler daha sonraki zaferlerin yolunu açar.” (s.78)
- ”Ama bu hiçbir şey yapmadan, ne olacağını bilmeden beklemek, en zoru budur.” (s.81)
- ”Çocukluğundan beri içine atmayı sevmemiş, ‘inceldiği yerden kopsun’ diyerek yaşamıştır.” (s.82)
- ”Bak. Abdülhamid Han bedbahttı, yanlış çözümler üreten bir hükümdardı ama bir hain değildi.” (s.84)
- ”Buna rağmen diyorum ki kardeşim, ‘evet müsaviyiz’. Çünkü sen ne kadar mutsuzsan, ben de o kadar mutsuzum. En azından bedbahtlıkta müsaviyiz.” (s.86)
- ”Sevmeyi başaramayacak olsalar da yola alıştıkça birbirlerine de alışacaklardı, çaresiz. Çünkü yol iyi bir öğretmendir.” (s.92)
- ”Geceden korkarlar. Korkmalıdırlar da. Çünkü geceler bizimdir.” (s.94)
- ”Bir gün vatanlarında ölebilmek için bugün gurbette yaşamak zorundalar.” (s.97)
- ”Bitmek bilmeyen o ”yine mi kandırılıyorum?” kuşkusu, her işittiği sözde gizli yalanları bulma çabası…” (s.97)
- ”Neden artık güvenemiyorum kimseye? Neden bu kadar amaçsızım? Ona bu kaya gibi duruşu veren kuvvet nedir?” (s.98)
- ”İnsan da meyve gibi. Ancak tabiatın verdiği kadar olgunlaşıp büyüyebilirsin bu topraklarda.” (s.102)
- ”İşte, bir kişinin basiretsizliği Sarıkamış’ta bize bir kolordu değil, bir harp kaybettirdi.” (s.105)
- ”Ve hepsinin duruşunda kararlılık, gözlerinde umut vardır. Çünkü bu topraklarda Kuvay-ı Milliye umut demektir!” (s.106)
- ”En sert demir bile dövüle dövüle çelik olmaya mahkûmdur.” (s.114)
- ”Dövüşmeden de galip mi olacaksın, mağlup mu? Bunu bilemezsin.” (s.118)
- ”İyi gelmiştir yol ona, aklını hapsettiği zindandan çıkmıştır. Ama yüreği hâlâ mahpustur.” (s.128)
- ”Vicdanına vermesi gereken hesaptan onu kim kurtaracaktır?” (s.130)
- ”Üzerinde üniforma olsun ya da olmasın. Bu hepimizin son savaşı.” (s.130)
- ”Çok uzun zamandır ilk kez, pencereden dolan güneş ışıklarıyla barışık uyanacaktır.” (s.132)
- ”Neden mi buradayım? Burada olmazsam zaten gidecek başka bir yerim olmayacak ki!” (s.136)
- ”Ziyadesiyle yorgunum. Tek istediğim son on yıldır yaşadıklarımı unutmak.” (s.145)
- ”Bir zamanlar arkalarından ölüme yürüdüğüm insanların hürriyet, müsavat ve uhuvvetin sadece birkaç kişinin özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği olduğunu gördüm. Bizler sadece sayılardan ibarettik.” (s.151)
- ”Hayal kırıklığıyla dolu insanlar ülkesinde mutlu bir aile olmak!” (s.152)
- ”Bir tane gülümseyen, neşeli insan olmaz mı yahu? Somurtan, mutsuz insanlar topluluğu. İstanbul koca bir cehennem!” (s.155)
- ”Her ne kadar uzak durmaya çalışsa da, bela gelip onu bulmaktadır.” (s.159)
- ”…bir insandan ziyade nefes alan bir enkaz!” (s.155)
- ”Şanslı olanların çilesi ölünce bitmiş, düştükleri yere gömülmüşlerdir. Peki ya kalanlar?” (s.159)
- ”Kandırılmışlık, kullanılmışlık hissi. Yüzü dostça bir tebessümle sürüye dönük, ama ardında çoban için kalın bir sopa saklayan haramiyle karşılaşma! Almanlara, İttihatçılara, kendi geçmişine sövmek ister.” (s.162)
- ”Oysa dört yüz yıldır dost yüzüyle Devlet-i Âliyye’nin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş bir millet değil mi Fransızlar?” (s.164)
- ”Artık ne kadar dikkatle incelerse incelesin, görebileceği her şey canını daha da fazla sıkacaktır.” (s.166)
- ”Acaba binaya gireni çıkanı izliyor mudur İngilizler? İzlemiyorlarsa çok büyük enayilik. Her ne dönüyorsa mutlaka bir ucu Sefaret binasına dokunuyordur.” (s.168)
Erdoğan, Selim. Hain: Mezarıma Tükürecekler. İstanbul: Kronik Yayınları,2023