Şehircilik; ilgi alanımıza girmediği iddiasıyla üzerine çok düşünmediğimiz ancak trafik yoğunlaştığında yahut karmaşada bunalıp yeşile kavuşmak istediğimizde “bu şehirler neden böyle, kim tasarlıyor bu şehirleri” sorularını yönelttiğimiz bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Çoğunluk bir şeylerin yanlış olduğunun farkında ancak öncelik listesinde üst sıralar başka şeylerle dolu olduğu için bu konunun tartışılmasına sıra gelmiyor/ gelemiyor.
Şehircilik sorunlarının nedenini bulmak için ipuçlarını takip ettiğimizde 19. yüzyıl gerçeğine ulaşıyoruz. Bu yüzyıl ve sonrasına baktığımızda Sanayi Devrimi’nin ardından gelen yenilikler, makineleşme, çağın hızlanmaya başlaması, malzemelerin değişmesi, yeni yapı türlerinin açığa çıkması ve bunlarla beraber yeni ihtiyaçların gündeme gelmesi gibi birbirini tetikleyen olaylar zincirini fark ediyoruz. “Şehirleşme” dediğimiz kavram/ durum ana esaslarını geride bırakarak sonuçları ön görülemeyecek bir hızda değişiyor. Bu hızlı değişim bir yanda devam ederken dünya savaşının patlaması şehirciliği tartışmaya açıyor. Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi (CIAM) 33 şehri uluslararası ekiplerince incelemeye alıyor: Amsterdam, Atina, Brüksel, Baltimore, Bandoeng, Budapeşte, Berlin, Barselona, Charleroi, Köln, Come, Dalat, Detroit, Dessau, Frankfurt, Cenevre, Cenova, Lahey, Los Angeles, Littoria, Londra, Madrid, Oslo, Paris, Prag, Roma, Rotterdam, Stokholm, Utrecth, Verona, Varşova, Zagrep, Zürih. Bu şehirlerin incelenmesinin ardından Atina Anlaşması Le Corbusier öncülüğünde kaleme alınıyor. Atina Anlaşması aynı isimli kitapta 95 madde halinde detaylarıyla anlatılıyor. Kitabın Türkiye’de baskısı Yapı Kredi Yayınları tarafından yapılıyor. Çevirisi ise şehir sosyolojisi ve insan ekolojisi üzerine doktorasını vermiş olan Ayla Yörükan tarafından yapılmış.
Kitabın sunuş kısmını Dr. Turhan Yörükan kaleme almış. Sunuşuna “Şehirciliğimiz ne durumdadır? Bugün şehirlerimizde, özellikle de büyük şehirlerimizde karşılaştığımız ana sorunlara baktığımızda, çok olumsuz bir noktada bulunduğumuz açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.” cümleleriyle başlıyor ve ekliyor: “Bugün yapılmış olan bir binanın ufkunu, güneş görme ve hava alma durumunun yarın ne olacağını önceden kestirmek mümkün olamamaktadır. Şehirlerin dokuları bozulmuş, güven ve zevk sarsılmış; konut üzerinden gelir sağlama, eski binaların süreleri dolmadan yıkılmalarına sebep olmuştur; bu ise, kar amacıyla yapılan çirkin çok katlı binaların bütün altyapıyı çalışamaz hale getirecek şekilde yükselmesine sebep olmuştur.” Sunuş kısmına Türkiye’den ve dünyadan farklı örnekler vererek devam ediyor Yörükan.
Sunuş kısmının ardından Le Corbusier ve Jean Giraudoux birer önsöz yazısıyla karşımıza çıkıyor. Atina Anlaşması’nın ortaya çıktığı koşulları anlatıyor Le Corbusier. Sanayi devrimi-makineleşme etkileri tüm hızıyla devam ederken çıkan dünya savaşı bir anlaşmayı zorunlu kılmıştır zira. Mimarlığın ve şehirciliğin yeniden ele alınması gerekmektedir. Jean bu konuyu ele alırken gökyüzünü söz konusu etmediğini söyler, ona göre ilgilenilmesi gereken şey belli bir toprak üzerinde yaşayan her insanın tüm olanaklardan eşit şekilde yararlanmasını sağlamaktır. Refah ve konfor herkese yönelik olmalıdır. Bu anlaşmada sağlanmak istenen şey de mimarlığı ve şehirciliği herkesi düşünerek, insana uygun koşullarda yenilemektir aslında.
Önsözlerin ardından 3 bölümde anlatılıyor Atina Anlaşması. İlk bölümde genel olarak şehirler, ikinci bölümde de şehirlerin mevcut durumu eleştirel bir bakışla ele alınıyor. Şehrin tanımı; ekonomik, sosyal, psikolojik ve fizyolojik değerler tartışılıyor. Ve en önemli sorunlar tespit ediliyor.
“8. Madde: Makine çağının başlaması, insanoğlunun davranış biçimlerinde, yeryüzü üzerindeki dağılışında ve girişimlerinde son derece büyük bozukluklar meydana getirmiştir; makineleşmenin sağladığı hız yüzünden, şehirlere yönelik dizginlenemeyen göçlerden ileri gelen yoğunlaşmalar, tarihte bir eşine rastlanmayacak derecede şiddetli ve evrensel bir gelişme yaşanmıştır. Kaos, şehirleri ele geçirmiş durumdadır.”
İkinci bölümde şehirler anlatılırken esas odaklanılan şey konuttur aslında. Ulaşım yolları, okullar, banliyöler konut çerçevesinde incelenmektedir. 24. maddede “Konut bölgelerinin belirlenmesi sağlık koşullarına uygun olarak yapılmalıdır.” der anlaşma. İşçi konutlarının arttığı dönemleri incelediğimizde konutların refahtan çok uzak, neredeyse sadece uyuma işlevinin gerçekleştirilebildiğini görürüz. Şehirlerde çöküntü bölgeleri oluşmaya başlamış ve ekonomik farklar daha da keskinleşmeye başlamıştır. Bu koşullar göz önünde bulundurulduğunda bu anlaşmada konut bölgelerinin sağlık koşullarının tartışmaya açılmış olması büyük bir adımdır. Sadece sağlık koşulları değil evlerin güneş alması da tartışılan bir konudur. Hatta iddialı bir cümle yer alır anlaşmanın açıklama cümlelerinde: “Güneşi evlere sokmak, mimarın yeni ve en önemli görevidir.”
Konutların yapısı ve sağlaması gereken koşullar detaylarıyla ele alındıktan sonra konutların çevresinin nasıl olması gerektiği konuşulmaya başlanır. Kongreye katılan mimarlar, şehir planlamacılar halkın zaman geçireceği serbest alanların azlığının üzerinde durur. Halbuki yeterli koşulları sağlamayı hedefleyen şehircilik anlayışına göre şehirlerde serbest alanlar olmalı ve konut bölgeleri bu alanlara yakın olmalıdır. Serbest alanlardan kast edilen plajlar, parklar, spor alanları, stadyumlar, yeşil alanlar gibi alanlardır.
Maddeler yazılırken sadece işlev değil estetik de tartışma konusudur. Yapıların her ikisini de sağlaması, şehirlerin bu ilkeler çerçevesinde genişlemesi gerektiği savunulur. Üçüncü bölüme geldiğimizde bir sonuçla karşılaşırız. 77. maddede “Şehirciliğin anahtarları dört işlevden ibarettir: Oturmak, çalışmak, dinlenmek, dolaşmak.” olarak belirlenir. Bu işlevlerin gerçekleştirileceği mekanlar tasarlanırken insan ölçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanır.
Sonuç olarak eğer uygulanabilmiş olsaydı bugün şehirlerin çok daha iyi durumda olacağını fark ediyoruz kitap boyunca. Her maddenin detaylarıyla anlatılmış olması kitabın en iyi yönlerinden biri. Şehirlerin planlanmasında imza tasarımcılara ait olsa da arka planında şehirler halkla beraber gelişir ve değişir. Bu nedenle bu kitabı her alandan insanın okuması gerektiğine inanıyoruz.
Atina Anlaşması, Le Corbusier, Yapı Kredi Yayınları, 3. Baskı 2018