Günlük hayatımızda, farkında olmadığımız ve adını bilmediğimiz savunma mekanizmalarına başvururuz. Savunma mekanizmaları kavramı ilk olarak Freud’un (1962) “Savunmaların Nöropsikozu” adlı çalışmasında ele alınmıştır. Savunma mekanizmaları hakkında farklı tanımlar mevcuttur. Freud’a göre savunma mekanizmaları kaygı ve endişe yaratan olaylara karşı bireyin ruhsal olarak kendini korumaya yönelik geliştirdiği mekanizmalardır. Başta bu mekanizmalar patolojik olarak nitelendirilse de daha sonra çatışma durumlarında bilinçdışı olarak kullanılan ve patolojik olmayan genel bir ruhsal mekanizma kategorisinin adı olarak kullanılmıştır. Anna Freud (2004) da savunma mekanizmalarını, egonun istenmeyen ve kaygı oluşturan durumlardan uzaklaşması işlevinin yanı sıra dürtüsel davranışlar, duygular ve içgüdüsel istekler üzerinde kontrol sahibi olmasını sağlayan psikolojik süreçler olarak tanımlamaktadır.
Savunma mekanizmaları bireyin bilinçdışında oluşup gelişmektedir. Savunma mekanizmalarının gereğinden fazla işlemesi bazı psikolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirebilir. Anna Freud bunların, savunma mekanizmalarının kaynaklarına ve kişinin kaygısına bağlı olarak çeşitli şekillerde oluşabileceğini belirtmiştir. Savunmaları; süperegonun yol açtığı savunmalar, nesnel kaygının yol açtığı savunmalar, birbirine zıt isteklerin ortaya çıkarttığı çatışmalara karşı geliştirilen savunmalar ve dürtü şiddetinin yol açtığı kaygıya karşı dürtü savunmaları olarak sınıflandırmıştır (Kaya ve Bozkur, 2017).
Vailant (1977) ise savunma mekanizmalarını hiyerarşik olarak sınıflandırmıştır. Bu
sınıflandırmanın en alt basamağını narsistik ve patolojik savunmalar olarak adlandırmış ve bu savunmaların ilk gelişim dönemlerinde (genellikle beş yaşa kadar) ve ciddi psikopatolojik rahatsızlıklarda kullanıldığını belirtmiştir. İkinci basamakta yer alan olgun olmayan savunmaların (mantığa bürüme, yer değiştirme, vb.) daha çok çocuk ve ergenler ile kişilik bozuklukları ve duygu durum bozuklukları olan kişilerde yaygın olarak kullanıldıkları belirtilmektedir. Üçüncü basamakta yer alan nevrotik savunmalar (karşıt tepki geliştirme, yapma bozma, vb.), normal yetişkinlerde de kullanılmasına rağmen çoğunlukla obsesif kompulsif bozukluk ve histerik yapıdaki kişiler tarafından ya da stres altında bulunan nevrotik kişiler tarafından kullanılmaktadır. Bu tür savunmalar ruhsal
gerginliği göreceli olarak düşürse bile ilişkilerde uzun vadede sorunlara neden olmaktadırlar. Dördüncü basamakta yer alan olgun savunma mekanizmaları (yüceltme, mizah, vb.) ise daha olumlu bir yapıya sahiptirler. Kökenlerini çoğunlukla olgun olmayan yani olgun olmayan savunmalardan alırlar fakat daha uyuma dönük savunmalardır. (Kaya ve Bozkur, 2017)
Vailant’ın sınıflandırmasını referans alarak; olgun olan, olgun olmayan ve nevrotik savunmalardan birkaçına değinelim. Yansıtma, bireyde rahatsızlık yaratan duygu ve düşüncelerin bir başkasına atfedilmesi veya dışarıdakilerin kendisine atfedildiğini düşünmesidir. Örneğin; eşini aldatan bir adamın eşinin sadakatinden şüphe etmesi yansıtma mekanizmasıdır.
Bastırma ise kişiyi rahatsız eden dürtü, duygu, düşüncelerin bilinç dışına itilmesidir. Şimdi 5 yaşınızda sizi rahatsız eden bir durumu hatırlamaya çalışın. Hatırladıysanız bastırma mekanizmasını az kullanıyorsunuz demektir.
Akla uygunlaştırma; egoyu rahatsız eden, acı veren, sıkıntı yaratan durumlardan kaçınmak adına bahaneye başvurmaktır. Mesela size kötü hissettiren insanlarla görüşmek istemiyorsunuz ama bunu “Boş vaktim yok, işlerim var onları halletmem daha iyi olacak, onların yanına gitmeye gerek yok.” şeklinde ifade ediyorsunuz. Oysa olay işlerinizin olması değil, o kişilerden hoşlanmamanız.
Yadsıma-İnkar mekanizmasını kullanan birey ise kendi için tehlike oluşturabilecek bir uyaranı yok sayar, görmezden gelir. İnsanın kendisini çok üzen, onu derin kaygıya ve strese boğan durumlarda yaşadığı bunca üzüntüye rağmen hiç üzülmemiş gibi davranması, kaygısız görünmesi, durumu ve durumun zorluğunu inkar etmesi buna bir örnektir. Karşıt Tepki Kurma mekanizmasında ise kişi benliğinden bağımsız olmayan, kabul edemediği dürtüleri ve duyguları tam karşıtını geliştirerek kendini savunur. Aslında sevmediğiniz kişilerle karşılaşınca sevecen davranıyorsanız karşıt tepki oluşturuyorsunuz demektir. Yüceltme mekanizmasında istekler, dürtüler toplumun kabul edeceği şekle evrilir. Buna kavga etmekten hoşlanan birinin enerjisini boksa yönlendirmesini örnek verebiliriz. Bunların dışında hayal dünyasına kaçma, parçalanma, çözülme, dönüştürme gibi savunma mekanizmaları da vardır ancak hepsinden bahsetmek metnimizi çok uzun bir hale getirecektir.
Son olarak bir savunma mekanizmasının aşırı kullanılmasını içeren vaka örneği inceleyelim:
“Anna O, asıl adıyla Bertha Pappenheim, Freud’un da akıl hocalığını yapmış Joseph Breuer’in bir hastasıdır. Anna O, aslında bir tıp doktoru olan Breuer’e vücudunda paralizler, öksürme, görmede ve konuşmada bozukluk, halüsinasyon ve bilinç kaybı gibi rahatsızlıklarla gelmiştir. Breuer, Anna O’ya ‘histeri’ tanısı koyar. Yani, zihinsel rahatsızlıkların, bastırmaların vücutta hastalıklara ve tepkilere yol açtığı bir psikolojik rahatsızlık. Anna O’ya tedavisinde önce hipnoz uygulayan Breuer, hastasının kendi kendine konuştuğunu farkedince, hipnozdan vazgeçip onu ‘konuşma terapisi’ ile tedavi etmeye karar verir. Anna O, terapi seanslarında Breuer’e aklına ne gelirse bahsederek zamanla durumunda büyük gelişme kaydeder. Ancak daha sonra Bremen hastasını tedavi etmeyi bırakır ve Anna O daha kötü bir duruma gelir.”
Örnek olarak incelediğimiz bu vakada histeri hastalığının tek sebebi olarak bastırma mekanizmasının aşırılığından elbette söz edemeyiz; ancak Anna O.‘da gördüğümüz gibi savunma mekanizmasının fazlalığı akıl hastalıklarında karşımıza çıkabilir.
Kaynakça
Milli Eğitim Bakanlığı, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Savunma Mekanizmaları, Ankara: 2014.
Clark, Arthur (1992). Psikolojik Danışmada Savunma Mekanizmalarının Tanınması ve Şekillendirilmesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi: 1992.
Hunter, Dianne (1983). Histeri Psikanaliz ve Feminizm: Anna O.Örneği, Feminist Studies: 9(3), 465-488.