Kitapları birçok nedenle okuyabiliriz. Kendimizi geliştirmek için, boş zamanlarımızı değerlendirmek için, eğlenmek ve gülmek için, ve hatta bazen farklı hayatlara dahil olmak için. Fakat bazı kitaplar vardır, bizleri üzmekten ve çok fazla düşündürmekten başka bir şey yapmaz. Kalbimizi kırar, göz yaşlarımızın sebebi olurlar. Bununla kalmayıp bir de karakterlere bağlanırsanız, hayatınızın bir parçası haline gelirlerse o zaman işte durum sizler için daha da zorlaşır. Kitabın sarsıcı etkisi kat ve kat artar.
Bu yazımızda sizlere 5 tane sarsıcı kitap önerisinde bulunacağız. Bu kitapları okurken birçok duyguyu aynı anda yaşayabilirsiniz ya da neden böyle bir kitap okuyorum diye kendinizi sorgulayabilirsiniz. Fakat her biri sizlere asla unutamayacağınız deneyimler yaşatacak ve onlardan çok fazla şey öğreneceksiniz.
1. Değersiz Bir Hayat – Hanya Yanagihara
“Gelgelelim sıklıkla yaşadığını değil, sadece var olduğunu hissediyor; kendisi günleri geçirmiyor da günler onun üstünden geçiyor. Ama bunun için kendini cezalandırmıyor çünkü var olmak bile yeterince zor zaten.”
Listemizin başında neredeyse her okuru sarsan bir kitaba yer veriyoruz. Önceden uyarımızı yapalım, Hanya Yanagihara‘nın Değersiz Bir Hayat adlı kitabı okuyabileceğiniz en sarsıcı kitaplardan birisi. Çoğu okurun daha fazla üzülmemek ve sarsılmamak için yarım bıraktığı bir kitap olması ile beraber aynı zamanda çoğu okurun karakterlere aşırı bağlanıp, her şeyi göze alarak hızlıca bitirdiği bir kitap Değersiz Bir Hayat. Kısacası kitap 4 üniversite arkadaşının hayatlarını anlatıyor. Jude, Willem, Malcolm ve JB hayattaki bütün zorluklara birlikte göğüs germeye çalışan, birlikte gülüp birlikte ağlayan 4 yakın arkadaş. Her birinin hayatı ayrı zor ve biz okurlar bütün bu zorluklara şait oluyoruz; bazı noktalarda bu kadar da olamaz dedirtecek derece zorluklar bunlar. Dahası okur, zaman zaman karakterlerin geçmişlerine de gidip, bütün yaşananlara birinci dereceden şahit oluyor. Tabi bu dört arkadaşı iyice tanımak, bizleri onlara daha çok bağlıyor ve başlarına kötü bir olay geldiği zaman sanki en yakınımıza bir şey olmuş gibi üzüyor. Ayrıca, Yanagihara’nın okurlarının duygularına ne kadar iyi hitap edebildiğini çok net bir şekilde görebiliyoruz bu kitapta. Bu da tabi ki biz okurların daha fazla sarsılmasına neden oluyor. Eğer bu kitabı okumak isterseniz, kendinizi psikolojik olarak hazırlamanızı öneririz. Okuyacaklarınızı sindirmek ve kitabı bitirebilmek çok kolay olmayacak!
2. Nietzsche Ağladığında – Irvin D. Yalom
“Ümit kötülüklerin en büyüğüdür çünkü eziyeti uzatır.”
Nietzsche’yi seviyorsanız ve psikolojiye meraklıysanız bu kitap tam olarak size göre. Eser, Nietzsche’nin bir zamanlar dostu olan Lou Salome‘nin ünlü doktor Breuer‘e ulaşması ile başlıyor. Nietzsche’nin hastalığı Salome’yi aşırı endişelendirdiği için çaresiz kalıyor ve yardım için her şeyi denemeyi göze alıyor. Okur Nietzsche’nin gerçek hayatına dair bir sürü bilgiye de ulaşmış oluyor hikaye sayesinde. Zamanla hikaye daha da derinleşiyor ve karamsar bir havaya bürünüyor. Kısacası, kitabı okurken insanın iç dünyasındaki çelişkilere birinci kişi ağzından tanık olurken, zaman zaman da karakterlerin ruh hallerinden yüzünden gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz. Çünkü Yalom kitabı öyle bir ustalıkla yazmış ki, bir noktadan sonra kendinizi Dr. Breuer’in yerine koymaya başlıyorsunuz. Bu da okurlarda sarsıcı bir etki yaratmıyor değil. Zamanla Dr. Breuer’in çöküşüne şahit olmak sizin de hikayeye kapılıp çökmenize sebep olabiliyor. Bir yerden sonra Nietzsche mi hasta Dr. Breuer mi hasta diye sorgulamaya başlıyorsunuz. Tabi bu da eserin sonunu merak etmenizi sağlıyor ve kitaba kenetleniyorsunuz. Hem sarsıcı hem de insana birçok şey katan bir kitap arıyorsanız, Nietzsche Ağladığında bunun için uygun bir seçenek olabilir.
3. Kuş Kadın Harpy – Megan Hunter
“Sonsuza kadar böyle devam edebilir miydik? Bir daha birbirimize “gerçekten” bakmadan bütün ömrü geçirebilir miydik?”
Günümüz romanlarından birisi olan Kuş Kadın Harpy, aldatılmak ve bunun üzerine gelen bir takım felaketleri ele alıyor. Lucy‘nin ağzından okuduğumuz bu eser, zamanla onu aldatan kocası Jake‘den nefret etmemize neden oluyor. Lucy’nin duygularını paylaşırken hikayenin yaratmış olduğu karanlık atmosferden dolayı sarsıldığımız oluyor. Sanki Lucy’nin başına gelenler biz okurların başına gelmiş gibi ya da ileride gelebilirmiş gibi geliyor. Dahası, ana karakterin almak istediği intikam insanın kanını donduracak seviyede. Bazen okurun, bu kadar da olamaz dediği oluyor, çünkü Lucy’nin almak istediği intikamlar fazlasıyla korkunç. Jake’i işlediği suçtan dolayı 3 farklı intikam bekliyor. Bu intikamları değişik kılan ise üçünün de nasıl ve ne zaman alınacağının bilinmemesi. Okur, bu bilinmezlik içerisinde sürüklenip gidiyor ve alınan her intikam sarsıcı etkiye sahip olabiliyor. Kısacası, kitap okuru sarsarken bir yandan da her şeyini feda eden bir kadının iç dünyasına kapılarını açıyor.
4. Akhilleus’un Şarkısı – Madeline Miller
“-Mutlu olan bir kahraman söyle bana. Söyleyemezsin.
-Söyleyemem.”
Yunan mitolojisini seviyorsanız ve belirli başlı mitlerin günümüze yeniden uyarlanmış hallerini merak ediyorsanız bu kitap tam olarak size göre. Birçok yazar popüler tanrı ve tanrıçaların olduğu mitleri kendi ağızlarından tercih etmeyi seviyor çünkü sanıldığından da fazla okur bu tarz hikayelere bayılıyor. Bu yüzden önerebileceğimiz bir sürü kitap var, fakat Akhilleus’un Şarkısı önerilerin en başında geliyor. Okuyanların günlerce etkisinden çıkamadığı, Akhilleus ve Patroklos‘u çok iyi tanımasalar bile bu kitaptan sonra onlara fazlasıyla bağlandığını söyleyebiliriz. Çünkü Madeline Miller bu iki karakterin hikayesini öyle bir anlatıyor ki, kitabın sonunda göz yaşlarınızı tutamamanız ve sarsılmamanız mümkün değil. Ayrıca, kitabı okurken büyüsüne kapılmamakla kalmayıp, mitolojiye dair bilgilerinizi de tazelemiş oluyorsunuz. “Fakat ben Yunan mitolojisine dair bir şey bilmiyorum, hikayeyi anlamakta güçlük çekmez miyim?” diye endişeleniyorsanız hiç merak etmeyin çünkü yazar, okur kitlesi ayırmaksızın eserini kaleme almış. Bizlere de geriye sadece yaslanıp, bu kitabın büyüsü içerisinde kaybolmak kalıyor.
5. Babaya Mektup – Franz Kafka
“Yaptığım tek şey senin omzunda ağlayamadığım için
Yazılarımın omzunda ağlamaktı.”
Yazımızı Franz Kafka‘nın bilinen en derin eserlerinden birisiyle sonlandırıyoruz. Otobiyografi tadında olan bu eseri okurken aslında Kafka’yı derinlemesine tanıyoruz. Kendi çocukluğuna, babasının ne kadar zorba bir insan olduğuna, aile ilişkilerine kadar birçok olaya şahit oluyor okur. Babasıyla yüzleşmek, bütün içinde tuttuklarını yüzüne vurmaktansa mektuplara dökmüş ünlü yazar. Biz okurlar da zaman zaman Hermann Kafka‘ya öfke duyarken, Franz Kafka için de üzülüyoruz. Bu hissettiğimiz duygular tabiki Kafka’nın güçlü kalemi sayesinde gün yüzüne çıkıyor. Aynı zamanda Kafka’nın aslında nasıl naif ve kırılgan bir insan olduğunu Milena’ya Mektuplar eserinde gördüğümüz gibi burda da görüyoruz. Kısaca, etkisini üzerinden kolay kolay atamayacağınız bir eser Babaya Mektup.