Charles Baudelaire‘in hayatına değindiğim bu yazıda, onun şair kimliğini ve görünümünü sanatçıların eserlerinde ve edebiyatını oluşturan temel unsurlarda gözlemleyeceğiz. 19. yüzyıl edebiyatının oldukça değerli bir şair, yazar ve sanat eleştirmeni olan Baudelaire’in yazıları, insanın iç çatışmalarına ve toplumun karanlık yüzüne değinmektedir. Hiçbir şey saklamadan bunu yaparken çürümüş olanı teşhir etmekte ve bunu estetik bir üslupla dile getirmektedir. Onun edebiyatı insan olmanın trajedisini içine almaktadır.
Hayatına Dair

“Bir milyon kurtçuk gibi, sıkışmış, kaynayarak, yer, içer bir şeytanlar takımı beynimizde ve ne zaman solusak, dolar ciğerimize, boğuk iniltilerle, ölüm, görünmez ırmak.”
Baudelaire 9 Nisan 1821 yılında Paris’te Rue Hautereuille 13 adresinde dünyaya geldi. Edebiyat hayatına girmesi 1839 Ağustos ayında Gustave Le Vavasseur ve Ernst Prarond ile tanışmasıyla gerçekleşti. Paris’te edebiyata yönelmesiyle birlikte yazar olmak istediğine karar verdi ve bu isteği karakterinde serbest ve düzensiz bir hayat fikri de meydana getirdi. Baudelaire’in bu davranışları ailesinde endişe uyandırdı ve onu ”aklını başına getireceği” düşüncesiyle bir gemi yolculuğuna göndermelerine neden oldu. Bu deneyiminin ardından şiirlerinin ilk izdüşümleri bir kadının vesile olacağı şekilde, tutkulu bir ilhamla Saint-Louis adasında tanışacağı Jeanne Duval ile olacaktı. Kötülük Çiçekleri isimli kitabında birçok aşk şiirinin ilhamı Jeanne Duval oldu.
1843 yılında Kötülük Çiçekleri’nde yer alacak 15 şiiri yazmış olan Baudelaire, aynı yıl içinde Tintamarre ve La Demokratie tarafından makaleleri gayri ahlaki olması nedeniyle reddedildi. İlk eseri Le Salon de 1845, Labitte Yayınevi tarafından Dufays takma adıyla yayımlanmıştır. 19. yüzyıl Fransa’sının önemli şairlerinden olmasının yanı sıra kendisi bir deneme yazarı ve sanat eleştirmenidir. Hayatının büyük bir kısmını otellerde oda kiralayarak geçirmiş olan Baudelaire’in karakteri, öncüsü olduğu simgecilik akımı gibi serbest, karamsar ve sezgiseldir. Babasının ölümünün ardından düzensiz harcamalarının ve borçlanmasının artması sebebiyle annesiyle arası açılmıştır. Bu pervasız yaşantısı ve mutsuz geçirdiği çocukluğu onun intihar düşüncesine yönelmesine neden olmuş ve intihara teşebbüs etmiştir.
Yazdığı yazılar dışında Edgar Allan Poe’yla da ilgilenen Baudelaire, Poe’dan çeviriler yapmıştır ve bu çevirileri Magasin des Famillies, Paris Gazetesi ve Artiste gibi yerlerde yayımlanmıştır. Baudelaire’in önemli eserlerinden biri olan Kötülük Çiçekleri, 25 Haziran 1857 yılında satışa arz edilir. Bu eseri şiirlerin ahlak dışı bulunması nedeniyle savcılığa kadar giden bir soruşturmaya neden olur. Soruşturmanın sonucunda ise 1300 franklık para cezasına çarptırılır ve Kötülük Çiçekleri’nde yer alan altı şiirinin yayımlanması yasaklanır. 1860’ta Yapay Cennetler‘i yayımlamasının ardından, Apaçık Yüreğim üzerine çalıştığı ve Paris Sıkıntısı isimli düz yazı şiirlerini yayımladığı sırada frengi hastalığı giderek ilerlemeye başlamıştır. Belçika’da iki yıl kaldıktan sonra sağ yanı felç kalan Baudelaire, konuşma becerisini büyük ölçüde yitirmiş ve 31 Ağustos 1867 yılında hastalığının ilerlemesi sonucu hayatını kaybetmiştir.
Baudelaire’in Edebiyatını Oluşturan İmgeler

“Bir tek ben düşsel kılıç talimi için varım, her köşede bir uyak rastlantısı koklarım, kaldırımdaymış gibi uyup kelimelere, çarparak uzun zaman düşlenmiş dizelere.”
Baudelaire’in yazılarında öne çıkan kavramlar; ölüm, vahşet, acı, masumiyetin lekelenmesi, şeytan, yozlaşma, şarap, kadınlar, ilahi olan, günah, isyan ve erotizmdir. Bu kavramlar bulunduğu dönemde kamusal ahlaka karşı bulunması sebebiyle bir kesim tarafından sert eleştirilere maruz kalmıştır. Ancak bu kesime karşın birtakım yazar ve şairlerin Baudelaire hakkındaki görüşleri, onun ulaştığı şairlik mertebesinin ne denli değerli olduğunu göstermektedir. Rainer Maria Rilke, François Mauriac, Emile Verhaeren ve Jean Paul Sartre gibi pek çok isim Baudelaire’in yazılarında aynı şeyi sezinlemiştir: “Bu kendi uçurumuna inmiş bir adamın melankolisiydi ve oradan göksel olana, topluma, yozlaşmış devlet düzenine baş kaldırıyordu.”
Baudelaire en aşağı olanın temsiliydi; çürümüş olanın estetiği, günahın kabullenilişi ve kırılgan bir hayvanın tutumu. Bütün bunlar karakterinin bir parçasıydı. Bu içselliği onu simgecilik akımının öncülerinden biri yaptı. Simgecilik akımı 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekçi düşüncelere (parnasizm) karşı ortaya çıkmış, duygusal ve insanın iç dünyasına yönelen bir akımdır. Daha çok serbest nazım biçiminde olan şiirler, üstü kapalı anlamlar içerir ve lirizm tarzında yazılır. Simgeciler dış dünyayı olduğu gibi yansıtmazlar ve izlenimlerini sezgi yoluyla aktarırlar. Bu şiirsel görünüm dış dünyayı loş bir ışık altında ele alır. Kızıllık, alacakaranlık, tan, ölüm ve gölgeler başlıca kullanılan kavramlardır.
Karakter Analizi

“Ne vakit yüce güçler bir buyruk verirler de, şair bu pis dünyaya atarsa adımını, annesi yumruğunu sıkar dehşet içinde, halini çok acıklı bulan Tanrı’ya karşı.”
Baudelaire’in edebiyatını besleyen şey kendisinden gelen sancılı durumdu. Acı hissi hem kavramsal hem de duygusal olarak karakterinin gelişiminde ön plandaydı. Annesinin varlığı kaybetme korkusu duyduğu ve mutlak yalnızlığını hissettiği tek yerdi, diğer kadınlar onun için yalnızca birer eşlikçiydi. Izdırap hissetmeye bile isteye yönelişi onun edilgin mazoşist yönünü açığa çıkartıyordu. Kendisini var edebilmek için önce yıkıma uğratması gerektiği fikrini benimsedi. Babasının ölümünün ardından annesinin yaptığı ikinci evlilik Baudelaire’i derinden sarstı. Annesine ”sen benim putumsun” diyecek kadar büyük bir sevgi ve teslimiyet hissediyordu. Bu evlilik Baudelaire’in yalnızlığının içine kurulmasını sağladı ve bunu bir alınyazısı olarak kabul etti.
26 Mart 1860 tarihli mektubunda annesine hitaben “büyük bir korku veriyorsun bana” ifadelerini kullanması, ona olan duygusal bağlılığını bir kez daha göstermişti. Annesi dışında, kendi içinde insan olmanın trajedisini de taşıyordu Baudelaire. Onun trajedisi günahlarının pişmanlığı değil, şeytan ve melek arasındaki eğilimlerin çatışmasıdır. İnsan olmayı bu iki düalist kavram arasındaki gerilim olarak tanımlıyordu. O, meleklik eğiliminden bizzat çekilmiş ve ikisi arasındaki gerilime yerleşmişti. Bu noktada şairliğini sürdüren varoluş meydana geldi, ilhamı ve kendisi dertleriyle birlikte çoğaldı.
Baudelaire’in Sanat Anlayışı

“Doğanın kendini bilmezliğini, cezalandırdım bir çiçek üzerinde.”
Deroy Baudelaire’in sanat anlayışı üzerinde etkili olmuş bir isimdir. Baudelaire’i Café Tabourey‘e tanıtarak, burada zamanın önde gelen sanat eleştirmenlerinin bazılarıyla tanışmasına vesile olmuştur. Bu sohbetlerde yazılarında kullanabileceği teknik bilgilerin bir kısmını edinmiştir. Sanatta gerçeklikten yana olmayan Baudelaire alegorik bir anlatıma, imgeleme ve sanrıya düşkündür. Sanatın sağladığı deneyim, sanatçının duyumsadığı fiziksel gerçekliğin dönüşümüdür, soyut olandır. Ortaya çıkan eseri sanatçının mizacıyla bağdaştırarak güzel kavramını doğada değil, sanatçının duyarlılığında bulur. Baudelaire için kötülük doğayla eş değerdir, insanın trajedisi de buradan gelir. Çünkü insan doğduğu anda günahkâr sayılır. Baudelaire kötülüğün yerini, doğal olan yerine sanatın almasını arzular. Sanat güzelliği meydana getirmek için kötülüğe karşı bir direnç oluşturur ve onu kendi dinamikleriyle yeniden kurar. Bilinçli bir kötülük sergileyerek iyiliğe yol açmayı amaçlar. Baudelaire için edebiyat ve sanat hiçbir zaman ahlak normları için var olmamıştır, sanat kendisi için vardır ve bireysel bir ahlak düzeni içinde yer alır.
Jeanne Duval

“Vücudunu görmek ne hoş, gamsız sevgili, cildin kıpırdak bir kumaş, her dem hareli. Derin saçlar üzerinde, acı kokulu, esmer mavi dalgalı ve hayta deniz bu. Uyanan gemiye benzer, sabah yelinde, aylak ruhum gitti gider, uzak bir göğe. Ne tatlıyı haber verir, ne acıyım der, gözlerin altın ve demir, soğuk mücevher.”
Baudelaire’in hayatında Jeanne Duval önemli bir yer tutar. Aralıklarla Jeanne Duval’le yaşayan Baudelaire onu bir esin kaynağı olarak görür, Balkon, Egzotik Parfüm, Saç, Sed non Satiata, Dans eden yılan ve Leş isimli şiirleri Jeanne Duval’e ithafen yazılmış şiirlerindendir. Bu şiirler Kötülük Çiçekleri isimli şiir kitabında yer alır. Tanışmaları Şubat 1842 tarihinde Saint-Louis adasında gerçekleşir. Duval bir tiyatroda figüran olarak çalışmaktadır ve aynı zamanda dansçıdır. Baudelaire’i yazarlık hayatında destekler ve aralarındaki bağ uzun yıllar devam eder. 22 Rue Beautreillis adresinde bir süre Duval’le yaşayan Baudelaire’in Paris’te hiç kendi evi olmamıştır.
Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du Mal)

“İnsan, kimse inmedi senin uçurumuna.”
Kötülük Çiçekleri, Charles Baudelaire’in şeytan, melankoli, şarap ve erotizm temasında yazdığı şiirlerden oluşmaktadır. 1857 yılında kitap ilk kez basıldığında şiirler kamu ahlakına karşı olduğu düşüncesiyle Seine Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmıştır. Baudelaire bu duruşma sonucunda 300 franklık bir para cezasına çarptırılır. Eserdeki altı şiir, Fransa’da 1949’a kadar yasaklanmıştır. Kitaba dair ilk ön yargıyı oluşturan neden Gustave Bourdin’in, Le Figaro’nun 5 Temmuz tarihli baskısında yayımlanan makalesidir: “Otuz yaşını aşmış bir adamın bu tür canavarlıklar barındıran bir kitabı kamusal alana taşımış olmasını haklı kılacak hiçbir şey yoktur.” Figaro’nun editörü söz konusu şiirleri tek tek ihbar eder. Tüm bu karşıtlıklara rağmen Kötülük Çiçekleri dönemin en önemli edebi eserlerinden biridir. Kötülük Çiçekleri ismi ilk kez, on sekiz parçadan oluşan ve 1 Haziran 1855’de La Revue des Deux Mondes’da yayımlanan bir dizi şiirin ortak başlığı olarak kullanıldı. 1845’ten 1857 yılına kadar Kötülük Çiçekleri içerisinde yer alan şiirler 12 yıl boyunca farklı dergilerde ve süreli yayınlarda yayımlandı.
Gustave Courbet-Yağlı Boya Tablo

“Bu hengamede aklı çıkıp gitti başından. Güneşin parlak yüzü tüle büründü o an; tavanları altında nice görkemle dolu, eskiden huzur veren, canlı bir mabetti bu.”
Gustave Courbet tarafından 1848’de yapımına başlanan resim, 1849 yılında tamamlanmıştır. Resimde o zamanlar 27 yaşında olan Baudelaire’i görmekteyiz. Tabloda kahverengi, yeşil, kırmızı ve sarı renk kullanımı ön plana çıkmaktadır ve bu renkler aracılığıyla loş bir ortam yaratıldığı görülmektedir. Baudelaire mesleğinin araçlarıyla resmedilmiş, bir kitap okumakta ya da yazdığı bir yazıyı gözden geçirmektedir. Tüy kalemi ve mürekkep standı ahşap masanın üzerinde Baudelaire tarafından kullanılmayı beklemektedir ve kalemin yukarı doğru uzanan beyaz tüyü bu karanlık görünüme tezatlık oluşturmaktadır. Masanın üzerinde üst üste binmiş kitap ve defterler bulunmaktadır. Bulunduğu oda Baudelaire’in gençlik zamanlarında ve ileri yaşlarda sıklıkla içinde bulunduğu yoksulluğun tek gereksinimiyle donatılmış, yazı yazmasını sağlayan nesnelerle; yüzünde oldukça dikkatli bir ifade bulunmakta, ağzında piposuyla ve al al olmuş yanaklarıyla elinde tuttuğu kitabı okumaktadır. Sol elini oturmakta olduğu koltuğa yaslamış, koltuğun üzerindeki kırmızı örtünün bir kısmı Baudelaire’in bacağının üzerine örtülmüştür. Kompozisyon içerisinde görülen kapalı oda, Baudelaire’in okuma ve yazım yapabilmesi için gerekli tüm atmosfere sahip görünmektedir.
Courbet, 19. yüzyılda Fransa’yı realizm ile resmen tanıştıran insan olarak kabul edilmektedir. Daha evvel ilk örneklerini vermiş olan bu akımın başlatıcısı olarak kabul edilen Courbet, Fransız şair Charles Baudelaire ile arkadaştı. 28 yaşında eserlerini sanat camiasına tanıttığı dönemde yaptığı Hollanda seyahatinde Baudelaire ile tanıştı. Baudelaire bir dergiye yazdığı yazıda Courbet’i “gerçek bir dünya insanı” olarak tanımlıyor.
Édouard Manet-Gravür

“Hem bıçağım hem de yara. Hem yanağım hem de tokat. Hem kurbanım hem de cellat, ezen ve ezilen çarkta.”
1855 civarında Manet, şair ve eleştirmen Charles Baudelaire ile yakın arkadaş oldu. Her gün Paris’in yeni bulvarlarında ve parklarında birlikte geziniyorlardı. Bu gezintilerde ortaya çıkan endüstriyel çağı, modern şehir hayatının heyecanını ve sanatçının onu tasvir etme sorumluluğunu tartışıyorlardı. Manet bu eseri 1865 yılında, Baudelaire’in fotoğrafçı Nadar tarafından çekilen portre fotoğrafını referans alarak yapmıştır. Dokuma kağıdının üzerine yapılmış bir gravürdür.
Auguste Rodin-Bronz Heykel

“Senin o tanrısal ve cehennemlik gözlerin, boşaltır bir kadehe hem suç, hem de iyilik ve bu yüzden şarapla kıyaslanabilirsin.”
Bu bronz döküm heykel Fransız şair Charles Baudelaire’e aittir. Eser, Fransız heykeltıraş Auguste Rodin tarafından 1892 yılında yapılmıştır. Rodin bu heykeli şairin ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra, şiirlerinin uluslararası alanda yaygın ilgi görmeye başladığı dönemde Baudelaire’e bir övgü olarak yapmıştır.
Edmond Morin-Eskiz

“Ağırbaşlı alimler ve ateşli aşıklar, en olgun çağlarında, severler, onlar gibi üşüyen ve sokağa çıkmayan kedileri. Ki evlerinin gururu, tatlı sert huyludurlar.”
Morin tarafından çizilmiş Baudelaire ve kedisi pencereden dışarıyı izlemektedir. Morin bu çizimi Champfleury’nin Les Chats’inde yayınlanan bir eskizinden esinlenerek yapmıştır. Baudelaire gerçekten de bir kedi insanı, birçok şiirinde kedilere yer verdiği gibi, özellikle kediler için yazılmış şiirleri de var. Kötülük Çiçekleri isimli şiir kitabında “Kedi” ve “Kediler” adıyla üç tane şiiri bulunmakta.
KAYNAKÇA
Naz, Necmi. Baudelaire Efsanesi. İstanbul: X yayınları, 1997.
Baudelaire, Charles Pierre. Kötülük Çiçekleri. Çev. Ahmet Necdet. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016.
“Charles Baudelaire and Important Artists and Artworks”. https://www.theartstory.org/influencer/baudelaire-charles/ 31.01.2025
Artun, Ali “BAUDELAİRE’DE SANATIN ÖZERKLEŞMESİ VE MODERNİZM”. https://aliartun.com/yazilar/baudelairede-sanatin-ozerklesmesi-ve-modernizm/ 31.01.2025
Altas, Aysu “Gustave Courbet’in “Portrait of Charles Baudelaire” eseri”. https://resimbiterken.wordpress.com/2014/03/08/gustave-courbetin-portrait-of-charles-baudelaire-eseri/ 31.01.2025
Kapak Görseli: wikimedia


