Sanatta Psikoloji: Kedilere Dadanan Ressam Louis Wain ve Şizofreni

Editör:
Gülizar Nehir Gülkanat, Sibel Sancaklı
spot_img

Günümüz toplumlarında doğal süreçler çerçevesinde kendisine yer edinebilmiş her birey sanata ve onun yaratıcısı olan sanatçıya büyük saygı ve ilgi duymaktadır. Sanatçılara yüklenen sanatsal deha ve ilahi özellikler onları erişilemez kılmakta ve dokunulmazlığa terfi ettirmektedir. Genelde hiçbir birey sanatçıların eksik yönlerini hatta sahip olabilecekleri rahatsızlıkları düşünce çemberinin içerisine dahil etmez hatta bundan kaçınır fakat gerçek bundan çok daha farklıdır.

Louis Wain’in Hayatı ve Kedi Resimlerinin Başlangıcı

Wain honed his skills at the West London School of Art, where he later became a teacher, Kaynak www.bbc.com

Louis Wain, 5 Ağustos 1860’ta İngiltere, Clerkenwell’de dünyaya gelmiştir. Zamanının gelecek vaat eden genç sanatçılarından biridir. Hatta eğitim gördüğü West London School of Art’ta kendisine bir eğitimci olarak iş bulmuştur. Kendisini ünlü yapabilecek bir sanatsal yatkınlığa sahip olmasına rağmen bugün dünya onu eşi ve yaşadığı aile trajedisi ile tanımaktadır.

Wain, Eşi Emily Richardson ile 23 yaşında, yaşamının oldukça erken bir döneminde evlenmiştir fakat bu mutluluk ne yazık ki oldukça kısa sürmüştür. Çünkü Emily meme kanserine yakalanmıştır. Eşinin hasta olduğu dönemde Peter isminde bir kediyi sahiplenmişlerdir ve Peter kısa süre içerisinde hastalığın iki eliyle boğup nefessiz bıraktığı bu eve neşe ve yaşam sevinci getirmiştir. Louis, Peter’in eşine yaşattığı mutluluğu görünce ve Emily’nin kedilere olan sevgisini gözlemledikçe bu mutluluğa kayıtsız kalamayarak oldukça neşeli ve göreni gülümsetecek kadar sempatik kedi resimleri yapmaya başlamıştır. İşte bu şekilde Louis Wain’in tüm dünyaya mâl olan kedi resimleri ortaya çıkmıştır.

The Electrical Life of Louis Wain Filmi, BBC

Ne yazık ki Emily Richardson yakalandığı hastalıkla mücadelesini kaybederek yaşam denen acı tatlı masalda sona ulaşınca, Louis Wain büyük bir ruhsal çöküntü içerisine girmiş ve ona kedi resimleri çizdiren sevgili eşini sonsuza kadar kaybetmiştir. Ayrıca ömrünün ilerleyen dönemlerinde yaşadığı ekonomik buhran onu iyice çıkmaza sokarak akli dengesini kaybetmesine neden olmuştur. Bu ekonomik buhran ve ruhsal çöküntüyü incelemek için içerisinde bulunduğu yüzyılın sosyoekonomik ve sosyopsikolojik eğilimlerini de göz ardı etmemek gerekir.

19.yüzyıl bir değişim çağıdır. Fransız İhtilali’nden sonra geçilmeye başlanan tek uluslu anlayış modeli, Sanayi Devrimi’nin beraberinde getirdiği yenilikler ile Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında yaşanan teknolojik atılımlar toplumlar üzerinde büyük değişimler yaratmıştır. Bu boyutta yaşanan değişimler toplumların sadece sosyolojik durumlarının ve yaşam standartlarının üzerinde etkili olmamış aynı zamanda psikolojik süreçler üzerinde de büyük yıkımlar gerçekleştirmiştir. Değişim her zaman içsel sorgulamaları da beraberinde getirmektedir. 19. yüzyılda bireyler kendi içlerine dönerek varoluşlarını sorgulamaya başlamışlardır ve gelen yenilikler karşısında bir adaptasyon süreci geçirmişlerdir. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde birçok insanın bunalım yaşadığını gözlemleyebiliriz. Aslında 19. yüzyılı ruhsal dönüşüm ve bunalım çağı olarak da isimlendirebiliriz. Tüm bu süreçleri ele alarak Louis Wain’in kişiliğini ve sanatsal kimliğini analiz edebiliriz.

Şizofreni ile Sanatsal Eğilimin Öncesi ve Sonrası

Kaynak dadanizm.com

Louis Wain’in kedi resimlerine geniş bir perspektiften baktığımızda sanatını şizofreni tanısı konmasından öncesi ve sonrası olarak ele almak gerekir. İlk resimlerinde sıcak renklerin kullanımının daha yoğun olduğu görülmektedir. İzleyiciyi oldukça iç ısıtan figürler ve mekân algısı karşılamaktadır. Kedi figürlerinin yüzlerini incelediğimizde insani özellikler ile karşılaşmamız tesadüf değildir zira Wain resimlerini yaparken sosyal çevresinden oldukça yararlanmış ve kedilerine birtakım insani özellikler yüklemiştir. Sanatçının çok iyi bir gözlemci olduğu aşikârdır. Çevresindeki kişilerin psikolojik tahlillerini son derece başarılı bir biçimde yapmıştır. Kedi figürleri izleyenlere oldukça yakın görünen durumların içerisinde resmedilmiştir. Sanki içinde insan figürleri olan resimlerle göz göze gelinir. Kedileri kimi zaman bir sınıfın içerisinde görürüz, kimi zaman çiçeklerle dolu bir seranın içerisinde karşımıza çıkarlar, kimi zamansa bir masada ailecek yemek yiyen bir durumda gözlemleriz.

Sanatçının şizofreni tanısı almasından sonraki eserleri yani sanatının ikinci evresi gözlemlendiğinde ise çok büyük değişimler göze çarpmaktadır. Artık eserlerinde patlayan renkler görülür. Kediler kaleydoskopik şekillerle sarıp sarmalanmıştır. Resimlerinde ciddi bir öfke hali hissedilir. Bakışlarda ise izleyeni rahatsız edecek ifadeler mevcuttur. Bu noktada bir analize gidilecek olunursa, sanatçının yaşadığı hezeyanları ve yoğun biçimde hissettiği öfkeyi resmettiği söylenebilir. Artık hayata karşı yalnız savaşan bir savaşçıdır ve ağır yaralar almıştır. Yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve büyük kayıp onu öfkeli bir adama dönüştürmüştür. Hastalığı yaşam algısını bütünüyle parçalamıştır ve kendisine yeniden bir dünya inşa etmeye çalışmaktadır.

Şizofren Bir Sanatçı mı Yoksa Sanatçı Bir Şizofren mi?

Kaynak dadanizm.com

Wain söz konusu olduğunda, “Şizofren bir sanatçı mı, sanatçı bir şizofren mi?” ayrımını yapmak çok önemlidir ve okuyucuyu yazının giriş kısmındaki sanatsal deha ve ilahi özellikler kısmını sorgulamaya davet etmektedir. Psikoloji alanında yapılan araştırmalar sonucunda günümüze kadar gelen bir kısım akıl hastalıklarından mustarip olan kişinin sanata eğilim gösterdiği tespit edilmiştir hatta sanatın iyileştirici gücünün fark edilmesiyle Sanat Terapisi dediğimiz alan ortaya çıkmıştır. Akıl hastanesinde yatan bazı hastalar, hastanede kaldıkları süre boyunca resim ve heykel sanatı gibi plastik sanatlara yönelim gösterseler de hepsini birer sanatçı olarak adlandırmak oldukça güçtür.

Sanatçı olarak nitelendirdiğimiz kişi; toplumsal olaylara karşı kayıtsız kalamayacak ölçüde dünyanın farkında olan ve bilinç altında yatan imgeleri ortaya çıkararak onları bilgileri ve kazanımlarıyla harmanlayarak bir sanat eseri yaratan kişidir fakat akıl hastalıklarından mustarip olan kişilerin belli bir kısmı sanat eğitimi almamış, yalnızca bilinç altındaki imgeleri dışavurum çerçevesinde ortaya çıkaran kimselerdir. Elbette bu kişilerin hepsi sanat alanında eğitimsiz olarak değerlendirilemez ama araştırmaların ortaya koyduğu oranlarda sanatta eğitim almamış kişilerin oranı çok daha baskın gelmektedir. Şizofren sanatı ile ilgili görüşleri değerlendirmek için Leo Navratil’in çalışmalarını incelemek bir perspektif kazandıracaktır. Ayrıca Hans Prinzhorn’un bu konuyu ele alarak yaptığı çalışmalarında da bu tip hastaların sanatsal eğilimleri gözlemlenebilmektedir.

Louis Wain, sanatçı bir şizofrendir. Sanatsal açıdan eğitimlidir ve iç dünyasında saklı kalmış eğilimleri ortaya çıkararak psikozunun yarattığı yıkımlara karşılık yeni bir dünyanın inşasına çabalamıştır. Sanatçının yaşamında gerçekleşen talihsiz olaylar onu günümüzde hala daha unutulmaz kılsa da bizlere bu tarz rahatsızlıkların kişide nasıl etkiler yaratarak, benlikleri parçalara ayırabileceğini de göstermektedir. Akıl hastalıklarına karşı ne şekilde yaklaşmamız gerektiği konusunda da bir farkındalık kazandırmaktadır.


Kaynakça

Yayan, Gonca. Yıldızoğlu, Hacer. ‘’19. Yüzyıl Sonrası Bunalım Temasının Resim Sanatına Yansıması’’ Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE). Nisan 2021: 102-118.

Güney, Melike. ‘’Şizofreni ve Sanat’’. Klinik Psikiyatri Dergisi. 2001: 129-133.

Yıldızoğlu, Hacer. ‘’Kedinin Mitolojideki Yeri ve Resim Sanatına Yansımaları’’. Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi, 2020.

Stokes, Tim. ”Louis Wain: 20. yüzyılda kediler hakkındaki algıları değiştiren İngiliz sanatçı”. BBC NEWS TÜRKÇE, BBC, https://www.bbc.com/turkce/2021/12/29/turkce/haberler-dunya-59816508. 3 Temmuz 2024.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

BoJack Horseman Dizisinin Unutulmaz Replikleri

Mizah ve dramı buluşturan BoJack Horseman ve hayatın gerçeklerini yansıtan unutulmaz replikleri.

Jane Eyre Nasıl Jane Eyre Oldu?

Jane Eyre, edebiyat tarihinin en önemli kadın figürlerindendir. Onun bakış açısını, deneyimlerini takip eden herkes yaşamını kendinden emin, dik duruşlu birey olarak sürdürebilir.

Soma: Hint Tanrılarının Mucizevi İçkisi

Soma, Hint mitolojisinde tanrıların içkisi olarak bilinir. Canlandıran, zenginlik ve sağlık veren bu içki aynı zamanda tanrılaştırılmıştır.

Ters Cepheye Bakan Balkonlar: Hayatın Arka Yüzünden Bakmak

Ters cepheye bakan bir balkon, insanın içe dönüşünü; ön cephe ise hayata ve topluma açılmayı simgeler. Denge, ruhsal bütünlük için gereklidir.

Linkin Park – From Zero Albüm İncelemesi: Yeniden Doğuş

Chester Bennington’ın ölümünden yedi yıl sonra yeni solistleri Emily Armstrong ile geri dönen rock müziğin efsanesi Linkin Park'ın "From Zero" albümünü inceliyoruz!

2000’lerin En Çok Ses Getiren 10 Asya Filmi

2000'lerde evrensel bir sanat gücü hâline gelmiş Asya sineması, yeni türlerin doğmasına ve sinematik dilin evrilmesine öncülük etmiştir.

Muzaffer Şerif Deneyi: Toplumsal Normların Yaşamımıza Etkisi

Türk Psikolog Muzaffer Şerif sosyal deneyleriyle toplumsal normlara alışılmışın dışında çözümler sunarak küresel bir üne kavuşmuştur.

Problem Ben: İçimizdeki Anti Kahramanlara Yazılan 5 Şarkı

Yalnız ve duygusal bir çıkmazda kalan "anti kahramanlara" ithaf edilmiş bu yazı, onlara yoldaşlık eden 5 şarkıyı ele alıyor.

Rick Owens, Temple of Love: Moda ve Varoluş Üzerine Bir Manifesto

Rick Owens’ın “Temple of Love” sergisi, modayı sanat, politika ve kişisel ifadeyle buluşturarak karanlık, büyüleyici ve şiirsel bir deneyime dönüştürüyor.

Miryokefalon Savaşı: Türklerin Anadolu Zaferi

1176 Miryokefalon Savaşı, Anadolu Selçuklu Devleti’nin Bizans’a karşı kazandığı stratejik zaferle Türklerin Anadolu’daki kalıcılığını kesinleştirdi.

Editor Picks