“1913 yılında, sanatı nesnelliğin gereksiz ağırlığından kurtarma yönündeki umutsuz çabam sonucu kare biçimine sığındım” diyen Kazemir Maleviç, sanat hayatı boyunca geleneksel sanatın katı kurallarından uzaklaşabilmek adına bir devrimin peşinden gitmiştir. Bugün hala Maleviç’in sanatının sınırları ve bağlamı hakkında çeşitli sorgulamalar gerçekleştirilmektedir. Özellikle Siyah Kare ve Beyaz İçinde Beyaz Kare adlı eserleri sanatının varoluşsal boyutunu sorgulama konusunda izleyiciyi düşünmeye itmektedir. Beyaz İçinde Beyaz Kare, Maleviç’in sanatsal hayal gücünün en olgun dönemini yansıtmakta ve sanattaki hiyerarşik düzenin süprematizm üzerinden yapılan değerlendirmesini gözler önüne sermektedir.
Maleviç ve Süprematizm

Maleviç’in eserlerini incelemeye başlamadan önce süprematizm kavramı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Süprematizm, bir bağlamda kübizmin uzantısı olarak nitelendirilse de bu çok doğru bir tanımlama olmayacaktır. Kübizm nesnenin yapıbozum suretiyle parçalara ayrılarak izleyiciye sunulduğu bir akımdır. Doğadaki nesneleri kullanarak oluşturulan sanat eseri örnekleri görürüz bu da süprematizm ile en belirgin ayrılma noktasıdır. Süprematizm nesnelerden bağımsız ve yalnızca hislerin peşinden giden bir sanat anlayışıdır. Çevre önemli değildir, içsel dünyamızda olup bitenleri geometrik şekiller aracılığıyla (kare, daire, haç vb.) aktarma halidir.
Maleviç yaşamı boyunca sanatı geleneksel kuralların prangasından kurtarmaya çalışmıştır, süprematizm ise bu çabanın meyvesidir. Her zaman sanatın sanat için olduğunu savunmuştur. Bir resmin belli bir nesnenin temsili olmasının anlamsız olduğunu düşünmüştür. Felsefe ile yakından ilişki kurmuştur. Sanat ve felsefe tarihi incelendiğinde, doğanın temsilinin günümüze kadar olan sürecinde çeşitli fikir ayrılıkları olduğu görülmektedir.
Başta Platon’un idealar dünyası olarak adlandırdığı felsefesinde, içerisinde yaşadığımız dünyada bulunan her şeyin idealar dünyasının bir görünümü olduğu düşünülmüştür. Platon görünenin ancak idealar dünyasının bir kopyası olduğunu ve sanatçının da sadece bir taklitçi olabileceğini söylemiştir. Bu düşünce derinlemesine incelediğinde, sanatçının Platon’a göre en başarısız taklitçi olduğu görülür. Sanatçı hakkında yapılan bu eleştirilerin Aristoteles’ten itibaren yavaş yavaş daha ılımlı bir hâle büründüğü söylenebilir.
Maleviç’e gelene kadar bu düşüncelerde büyük değişimler olduğu göze çarpmaktadır. Maleviç’ten önce kübizm ve konstrüktivizmin sanatta egemen olduğu söylenebilir, onun sanatının kübizmin uzantısı olduğu düşüncesi de buradan gelebilir fakat Maleviç bu düşünceyi hiçbir zaman kabul etmemiştir. Onun sanatı bir devrimdir, iç dünyanın geometrik şekiller aracılığı ile evrene sunulmasıdır. Yalnızca hisler önemlidir, temsil hiçbir koşulda önem taşımamaktadır.
Maleviç’in Düşüncelerinin Evrimi

Yaşamının ilk evrelerinde Kiev ve Kursk arasında bulunan Parkhomivka köyüne yerleşmiştir ve burada sanat hayatının tohumları atılmıştır. Burada köylülerin yaşantılarını gözlemlemiş, evlerini nasıl inşa ettiklerini öğrenmiş ve el işi süslemelerine yardım etmiştir. 1904 yılından sonra Moskova’ya taşınarak Moskova Resim Heykel ve Mimarlık Okulu’nda eğitimine devam etmiştir. Bu aşamada kübizmden oldukça etkilenmiş ve soyutlamacı anlayışın derinliklerine karışmıştır.
Rusya’da yaşanan devrimler ve 1917 yılında Çarlık Rusya’sının yıkılıp yerine Sovyetler Birliği’nin kurulması onda derin izler bırakmıştır. Özellikle 19. yüzyılda geleneklere karşıt olan ressamların devrimci düşünceleri, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan sanatsal değişim ve yeni oluşumlarla taçlanmıştır. Maleviç de tüm devrimci sanatçıların önde gelen isimlerinden birisi olmuştur.
Sanatta Geometri ve Hiçliğin Egemenliği

Süprematizm ile öne çıkan geometri, artık duyguların en işlevsel aracıdır. Bu dönemde perspektifin önemini kaybettiği görülmektedir. Temsilin ve dış faktörlerin etkisi ortadan kaldırıldığında izleyiciyi bir hiçlik duygusu karşılamaktadır. Maleviç’in eserlerine bakıldığında büyük kafa karışıklıklarının oluşması bundandır. İzleyici özellikle Siyah Kare isimli esere baktığında hem rahatsızlık duymaktadır hem de içerisini devrimin ateşinden ötürü büyük bir heyecan kaplamaktadır.

© State Tretyakov Gallery Moscow Kaynak tateorguk
Siyah Kare ile ilgili birçok eleştiri yapılmıştır. Kimisi bu eserin ölümü çağrıştırdığına kanaat getirmiştir. Beyaz zeminin üzerine siyah bir kare sanatın ölümünü temsil etmektedir. Hatta Maleviç’in açık tabutunda başının üzerinde bu eserin bulunması ve mezarının da yine siyah kare bir mezar taşıyla harmanlanması bu düşünceyi güçlendirmektedir. Sorulması gereken esas soru şudur: Bu bir son mudur, yoksa bir başlangıç mıdır?

Kimi eleştirmene göre hatta Maleviç’e göre bu bir başlangıçtır. Sanat yeniden doğmuş, yeni eğilimlere kapısını açmıştır. Sanatı esas bitiren şey geleneksel kurallar bütünüdür. Artık dış etkenler bir kenara bırakılmış ve saf soyut bir sanat anlayışı benimsenmiştir. Pürizm olarak adlandırabileceğimiz bu saflık sayesinde sanat artık hem hiçbir şey anlatmamakta hem de içerisinde birçok şey barındırmaktadır.
Maleviç’in eserlerinde görülen beyaz zemin sonsuzluğu gösterirken, siyah kare ise hiçliği izleyiciye sunmaktadır. Bu sayede sonsuzluk ve hiçlik birbirine karışarak varoluşun temellerini derinden sarsmaktadır. Bir sanatsever olarak tüm eserlerini incelediğinizde içinizde oluşacak olan boşluk duygusu Maleviç’in arzuladığı ve hayata geçirmeye çalıştığı bir durumdur.
Beyaz Üstüne Beyaz Kare ile Varoluş ve Hiyerarşi

Yukarıda da belirtildiği üzere beyaz renk Maleviç için sonsuzluğun rengidir. Maleviç bu eseriyle soyutlamanın sınırlarını zorlamıştır. Beyaz bir zemin üzerinde beyaz bir kare sonsuzluk sarmalını yaratmıştır. Sanatının olgunluk dönemine denk gelen bu eser onun düşüncelerinin net olarak yansımasıdır denilebilir.
Eser izleyicide siyah karesine nazaran çok daha olumlu hisler yaratsa da yine bir rahatsızlık hâlinden söz edebiliriz. Bu tarz bir çalışma toplumun alışık olmadığı bir eser örneğidir. Özellikle kollektif bilinçte beyaz, sınırsızlığı ve belki hastalığı temsil etmektedir. Genellikle bu kadar saf bir rengin ya umudu ve barışı simgelediği ya da hastaneyi çağrıştırdığı düşünülebilir. Biz burada beyazı umudun rengi olarak düşünebiliriz. Çarlık Rusya’nın ardından gelen Sovyetler Birliği, Rusya için yepyeni bir başlangıçtır ve umudu da beraberinde getirmiştir. Bu eser de tam bu dönemlerde yapıldığı için Maleviç’in bilincinde başlangıcı ve umudu simgeliyor olabilir. Sovyetlerin vaat ettiği sonsuz umutların bir tezahürünü oluşturuyor olabilir.
Varoluş sonsuz bir süreçtir. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana yaşamın sonsuza dek sürmesi istenmektedir fakat bunun imkansızlığı insanlığı dini inançlara yöneltmiş, içsel sorgulamalara döndürmüş ve ruhun sonsuza dek yaşadığı kanısına götürmüştür. Bu açıdan ele alırsak Maleviç’in sonsuz yaşamı eserinde yansıtmaya çalıştığı da düşünülebilir fakat bu sadece Sovyet umudu ihtimali gibi bir varsayımdan ibarettir. Sanat varsayımlar denizidir ve birisi tarafından bu düşünceler temellendirilene dek bu tarz yorumlar yapmakta bir sakınca yoktur.
Eser başka bir bağlamda da değerlendirilmek istenirse, yeniden süprematizme dönmek gerekmektedir. Maleviç’e göre süprematizm nesnelerin etkisinden kurtularak en saf olana yöneldiği için sanatın en üst katmanında yer almaktadır. Beyaz Üstüne Beyaz Kare adlı eseri sanatın gelebileceği en saf noktalardan biridir ve bu durum onu sanatın en üst noktasına taşımaktadır. Yani bir hiyerarşik düzenden bahsedeceksek bu eser, hiyerarşinin en tepesine konumlandırılmaktadır.
Maleviç’in Eserlerinin İzleyenler Üzerinde Yarattığı Psikolojik Etkiler

Varoluş olgusu insanlığın başlangıcından bu yana her birimizin aklını kurcalamaktadır. Hatta felsefedeki etkileri Sartre, Nietzsche ve Kierkegaard gibi isimler üzerinden gözlemlenebilir. Psikoloji açısından bir değerlendirme yapıldığında ise kişinin karşısına varoluşsal kaygı adı verilen bir anksiyete türü ortaya çıkmaktadır.
Bir kişinin belki de günlük hayatında en sık karşılaştığı kaygı türü budur. Hayata gelmiş bütün insanlar, doğdukları andan itibaren bir gün yaşam denilen bu masalın iyi kötü bir sona ulaşacağını bildikleri için bu sonun her an gelebileceği kaygısıyla yaşarlar. Peki Maleviç üzerinden bu kaygı nasıl bir değerlendirmeye tabii tutulabilir?
Yukarıda da bahsedildiği üzere Maleviç eserlerinde hem varlık hem de hiçlik olgusunu bir arada kullanmaktadır. İzleyen kişi Siyah Kare adlı esere baktığında, siyahın yarattığı hiçlik duygusuna kapılır ve anlık olarak ölümü düşünmeye başlar fakat sonrasında beyaz zeminin varlığını fark edince sonsuzluk imgesi aklında yer edinir ve kendini sonsuzluğun huzur verici kollarına bırakır. Maleviç’in kullandığı teknik kişi üzerinde psikolojik çatışmalar yaratmakta ve izleyende tartışmasız bir varoluşsal kaygıya yol açmaktadır.

Maleviç’in sanatı birçok bağlamda ele alınmaya açıktır. Günümüz sanatçıları, tarihçileri ve sanatseverleri eserlerini değerlendirirken oldukça dikkatli ve ayrıntıcı davranmalıdır çünkü Maleviç’in eserleri öncü niteliği taşımaktadır ve her sanatçı gibi o da toplumunun yapısından büyük ölçüde etkilenmiştir. Çok daha derin bir araştırma yapmak için 20. yüzyılda şekillenen Rusya toplumunun tarihi, sosyolojik yapısı ve düşünceleri göz ardı edilmemelidir. Belki de bir sanatsever ilerleyen yıllarda Maleviç’in sanatını çok daha farklı bir noktadan ele alabilecek ve Beyaz Üstüne Beyaz Kare isimli eserin ardında bulundurduğu sırların hepsini çözümleyebilecektir.
Kaynakça
Karabaş Avşar, Pelin. Damar, Meryem Betül. ‘’Avangard Sanatçı Kazimir Maleviç ve Süprematizm’’. İdil Sanat ve Dil Dergisi. 2016: 101-114.
Menay Mant, Selda. Tüfek Alkan, Alev. ‘’Süprematist Sanatçı Kazimir Maleviç ve Saf Resmin İncelenmesi’’. Sanat ve İnsan Dergisi. 2021: 551-557