Sanatta Psikoloji: At the Bottom of the Anxiety Tablosu ve Anksiyete

Editör:
Asya Yüce, Seval Hacoğlu
spot_img

‘‘ İtkilerini serbest bırak! ”

Savaşlar sadece gözle görülen, yeryüzünde bir aitliği olan topraklarda olmamaktadır. Savaş; toplumu, insanlığı ilgilendiren bir olgu olsa da bireysel de meydana gelebilir. İnsan kendisiyle de savaşabilir, yaşamak için de bu savaşı kazanması gerekir. İnsan zihnindeki sayısız düşüncelerden iyi olanların galip çıkamaması, kötü düşüncelerin kazanması da olasılıklar dahilindedir. Bütün bu olasılıklar anksiyetenin temelini oluşturur. Olasılıklar içinde kişi kendi düşünceleriyle kendisini zehirlemektedir.

Kişinin hayatta kalması için mutlaka yerine getirmesi gereken ya da kendi iradesi dışında ortaya çıkan ihtiyaçlara itki denir. Bu itkilerin rahatça ortaya çıkamaması bir takım nevrotik rahatsızlıklar meydana getirebilir. Oluşan rahatsızlıklar sanat içinde de kendine yer bulur. ‘‘At the Bottom of the Anxiety’’ tablosu bu nevrotik rahatsızlıkların sanata yansımalarındandır. Jayoon Choi, bu tablosuyla anksiyetenin yarattığı hissi resmetmektedir.

Jayoon Choi Kimdir?

Kaynak: arts.ac.uk

Jayoon Choi, Londra merkezli bir sanatçı ve eğitimcidir. Choi, sahip olduğumuz fiziksel bedenin altında gömülü olan ruh halini ve içsel durumu sanatında işlemektedir. Bu işleyişi, süreç odaklı çizim ve dijital üretim aracılığıyla oluşturur. Otomatik süreçleri sistematik bir etkileşim olarak görmekte ve öngörülemezliği benimsemektedir. Bu yöntem ile hem statik hem de hareketli görüntüleri kolaj malzemeleri olarak basit çizim eylemlerinin dijital süreçle biçimlenmesinin sınırlarını zorlamaktadır.

Anksiyete Nedir ve Nasıl Oluşur?

Kaynak: adaa.org

İnsanın bedensel ve ruhsal varlığını tehlikede görmesi sonucu yaşadığı huzursuzluk kişide korku ve kaygıya sebep olur. Korku, tehlike karşısında hissedilen duygu olarak tanımlanabilir. Nedeni belirsiz olan, herhangi bir somut ilişki barındırmayan korkuya ise anksiyete denilmektedir. Anksiyete, tehditlere karşı geliştirilmiş bir korunma mekanizmasıdır. Günlük hayatta herkes belli bir düzeyde anksiyeteye sahiptir. Yaşanılan bu anksiyeteye ‘‘gerçekçi anksiyete’’ denilmektedir. Dış etkenlere karşı geliştirilen bu sistem normal dışı bir düzeyde meydana gelmeye başladığında kişinin günlük yaşamını zorlayan bir rahatsızlık haline gelir.

Anksiyete Bozukluğunun Çeşitleri Nelerdir?

Kaynak: cfhh.ca

Anksiyete, Kierkegaard’a göre ‘‘özgürlüğün baş dönmesidir’’. Bireyin özgürlük potansiyeli ne kadar fazla ise anksiyetesi de o kadar fazla olacaktır. Kierkegaard, anksiyeteyi olumsuz bir durum olarak görmektense değerlendirmeyi tercih etmiştir. Düşünüre göre, kişinin kendi olması bireyin anksiyeteyle yüzleşmesi ve ona rağmen ilerleyebilmesine bağlıdır. Kişinin değerlendirmesine göre olumlu ve olumsuz yanları olabilen anksiyetenin patolojik anksiyete, panik atak, agorafobi ve fobi başta olmak üzere çeşitleri vardır.

  1. Patolojik Anksiyete: Vücudumuzda kaygıya ve korkuya karşı alarm sistemi vardır. Eğer ortada herhangi bir tehdit unsuru yokken aynı alarm sistemi aktive olursa o zaman patolojik anksiyete kavramından söz edilebilir. Patolojik anksiyetenin şiddeti ve seyri önemli ölçüde değişkenlik gösterebilmektedir.
  2. Panik Atak: Aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri panik atak olarak tanımlanır. Hızlı kalp atışı, terleme, nefes darlığı, baş dönmesi, titreme, kas gerginliği ve el-ayak uyuşması panik atağın belirtilerindendir. Panik atak geçiren birey ‘‘ölüyormuş hissi” yaşayabilmektedir.
  3. Agorafobi: Agorafobide birey, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlar. Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez; pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak gidebilirler.
  4. Fobi: Özel durumlarda ortaya çıkan anksiyete ise ‘‘fobi” olarak adlandırılır. Sosyal fobiler; Ergenlik döneminde veya daha öncesinden başlayan bireyde ciddi kaçınmalar şeklinde kendini gösteren sosyal işlevselliği bozan bir hastalıktır. Birey, sosyal ortamlarda kendisini aşırı güvensiz hisseder, başkaları tarafından alay edileceği, reddedileceği ve yargılanacağı düşünceleri eşliğinde yoğun kaygı yaşar. Özgül fobiler ise; bazı durumlar veya nesnelere karşı duyulan mantıksız ve aşırı korkudur.

Freud’a Göre Anksiyete

Kaynak: verywellmind.com

Anksiyete, psikanalizin ilk döneminde biyolojik kökenli bir olgu olarak kabul edilmiştir. Topografik kuramının yerine yapısal kişisel kuramı geliştirildikten sonra anksiyete kavramına farklı yorumlar getirilmiştir. Bu yorumlara önemli katkılar yapan kişilerden biri Sigmund Freud’dur. Freud, 1926’da yayımlanan ‘‘Ketlenmeler, Belirtiler ve Anksiyete’’ adı yapıtıyla, anksiyeteyi egonun işlevi olarak tanımlayarak bu duygunun psikolojik bir olgu olduğunu ortaya koymuştur. Freud’a göre anksiyetenin kaynağı egodur. Ego dış dünya ve süperegonun kınamasıyla karşılanan içgüdüsel itkiye yaptığı enerji yatırımını çeker ve bu enerjiyi anksiyete duygusuna dönüştürür.

Dış dünyada ortaya çıkan tehlikeler karşısında tehlike algısından uzaklaşmaya çalışan ego, iç dünyada ortaya çıkan tehlikeden de uzaklaşmak ister. Kişi karşılaştığı tehlikelere ket vurma mekanizması ile de yaklaşabilmektedir. Ket vurma eylemi, kişinin yapmaya alışkın olduğu belli bir işlevin, Freud’un tabiriyle “benlik işlevinin” uygulamasının kesilmesi anlamına gelir. Freud’a göre, insan davranışlarının tümü uyum yapmaya yönelik bir amaç taşır. Hiçbir davranış rastlantısal değildir. Her bir davranış, yaşamın farklı biçimlerde sürdürülme çabasıdır. Ket vurma eylemi sırasında bazı davranışlarda bozukluklar meydana gelebilir. Freud bu bozuklukların altında yatan ruhsal çatışmayla ilgilenir.

“At the Bottom of the Anxiety” Tablosu ve Anksiyete İlişkisi

At the Bottom of the Anxiety, Jayoon Choi (2017) Kaynak: theperspectiveproject.co.uk

“There is a moment when you can’t help but sinking down deep into the shit. Attacked by a spiteful thoughts. But. Oh dear! I was the monster.”

 “Öyle bir an vardır ki, yardım edemezsin ama derinlere gömülürsün. Kindar düşünceler tarafından saldırıya uğradı. Hayır, olamaz! Canavar bendim.” 

Sanatçı; kaygının farklı yönlerini, içten içe kendine zarar veren bir canavar aracılığıyla aktarmıştır. Bu eserde Choi, korku ve kaygıyı resmetmiştir. Sahip olduğumuz düşünceler bazen bize zarar verebilir. Bu öyle bir zarardır ki incinmek için dış etkenlere ihtiyaç duymayız. Kafamızın içinde bizden onlarca vardır ve her biri bizi acımasızca eleştirir. Farkındalık kazanan birey, bu durumdan kaçmak istese de bu düşüncelere batan bir kişi kolay kolay çıkamamaktadır. Battıkça batar, saplandıkça saplanır insan. Kafamızdaki sesler çoğalır, ağzımızdan çıkan kelimeler azalır. Kendi gürültümüzle sağır oluruz; üstelik bu, başkasının kulağına gidemeyecek sessizlikte bir gürültüdür. Kazanılan farkındalıkla kafamızda yaşayan onlarca ‘bizi’ susturmak ister, ‘bir’ olmak isteriz.

‘‘Canavarlardan’’ kaçma çabasını tabloda görebilsek de kaçmaya çalıştıkça daha da karıştığını fark ederiz. Bu karışıklık, çizim dışında renklerle de desteklenmiştir. Açık ve koyu tonlarla canavarın endişesi yansıtılmıştır. Bu zıtlık, kasvetli ve ürkütücü bir görünüm yaratmaktadır. Arka planda ise soğuk bir grinin kullanılması, donukluk hissiyatı verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu hissiyatın gri ile verilmesi tesadüf değildir. Gride renk ve pigment bulunmaması resmi daha cansız ve kasvetli bir hale getirmektedir.

Kaynakça

Şahin, M. KORKU, KAYGI VE KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUKLARI. (2019). Web. Erişim Tarihi: 18.05.2024

AT THE BOTTOM OF THE ANXIETY SWAMP. Web. Erişim Tarihi: 20.05.2024 

Gençtan, Engin. FREUD’A GÖRE ANSKİYETE. Web. Erişim Tarihi: 20.05.2024

Özmen, Erdoğan. “BABA” DİYE BİR ŞEY YOKTUR BELKİ DE (1). Web. Erişim Tarihi: 21.05.2024

Kapak görseli: theperspectiveproject.co.uk

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.