Geçmişten bu yana insan içgüdüsel olarak bir yaratım içinde olmuştur. Tarihin derinliklerine indiğimizde, ilkel yaşamın kuvvet verdiği dönemlerden bu güne miras kalan birçok sanat eseri bulunmaktadır. Bu durum sanatın kökenlerinin ilkel çağlara kadar dayandığını göstermektedir. Fakat sanat bulunduğu kültür, zaman dilimi ve coğrafya gibi faktörler ışığında kendi üslubunu oluşturmuştur. Ne Antik Yunan sanatı ile Orta Çağ sanatı birbirine benzer ne de günümüz sanatı diğerlerine. Fakat sanat eserlerine bakışta “güzel” konusu her zaman var olmuştur. Günümüz ve yakın geçmişin sanat eserlerinde güzel kavramı, geçmişe göre çok daha farklı olsa da bir güzel kriteri bulunmaktadır. Peki ya bu güzel kriterinin sınırlarını belirleyen şey nedir?
Antik Yunan’da güzel kavramı ile ilgilenen ilk filozof 6. yüzyılda yaşamış Pytagoras‘tır. Pytagoras, güzel kavramını; uyum, denge, oran-orantı ve simetri gibi kavramlarla ifade etmiştir. Aslında günümüz toplumunda bile güzel olan her şeyin sınırı bu kavramlara bağlıdır. Dolayısıyla güzel kavramı evrimsel sebeplere rahatlıkla dayandırılabilir. Antik Yunan’da güzellik kavramını bu kavramlarla eşleştiren tek filozof Pytagoras değildi. Birçok filozof ve sanatçı aynı düşüyordu. Bu durum da antik sanatın temellerini atmıştır. Sanatçılar, “güzel” sanat eserleri ortaya koymak için bu kriterleri baz almışlardır.

Praksiteles‘in yaptığı Afrodit heykeli, güzel kadın ve güzel sanat eserinin yani güzellik kavramının en eski göstergesidir. Zamanla farklı dönemlerde de göreceğimiz benzer üslup günümüz güzellik algısının dahi temellerini atmıştır. Estetik denilen kavram antik çağda güzelliktir. Güzellik ise Pytagoras’ın ifadesiyle; ”güzel olan her şey uyumdur” şeklinde ifade edilmiştir.
Orta Çağ’da durum biraz daha değişmiştir. Antik dönemin kültür ve sanat ortamını oluşturan güzellik kavramının sınırları, Orta Çağ sanatında yerini sembol, ışık, kutsiyet gibi kavramlara bırakmıştır. Çünkü dönemin güncel durumu sanatçılara rahatlıkla sanat yapabilme imkanı tanımamaktaydı. Katı bir dinin egemen olduğu bu dönemde sanat estetik kaygıdan önce öğretici olmayı amaçlamaktaydı. Çıplak bir şekilde tüm vücut hatları belli olan ideal, güzel kadının Orta Çağ sanatında temsil edilmesi elbette olanaksızdır. Bu durum kültürün sanata etkisini göstermektedir.
Sanatın evrimsel sebeplere dayandırılması konusuna dönecek olursak; antik dönemde sanat alanında oluşturulan ideal kadın formu Rönesans’ta Antikite’ye dönüş ile tekrar karşımıza çıkmaktadır.

Rönesans döneminde Boticelli, Afrodit eserini yaparak yine güzel ve ideal olan kadın formunu tekrar ortaya koymuştur. Praksiteles’in Afrodit’i ile oldukça benzer bir üslupla yapılmıştır. Rönesans sanatı, zaten antik sanata dönmeyi, yeniden aydınlanmayı ifade ettiği için benzer sanat üslupları görülebilir şeklinde düşünülebilir. Fakat 19. yüzyılın akademik sanatında, sanat camiasından bir takım baskılar, ağır eleştiriler varken bile ideal güzel kadın antik sanat ve Rönesans sanatı ile benzerlik taşımaktadır.

Goya‘nın 19.yüzyılda resmettiği bu eser döneminde mitolojik, tanrısal vasfı olmayan bir kadının çıplak bir şekilde resmedilmesi yönüyle ağır eleştiri almasına karşın geçmiş dönemde Praksiteles ve Boticelli’nin ideal güzel kadın formuna oldukça benzemektedir. Sanat eserlerindeki ideal güzel kadın imgesi yalnızca klasik üsluplarda baş göstermemiştir.

Daha çağdaş üsluba uygun eserlerde de yine aynı kadın tiplemesini görmekteyiz. Modigliani‘nin eserindeki kadın figürünün belinin özellikle uzun yapılması onun kişisel üslubunu yansıtırken diğer özellikleri Afrodit’lere ve Maja’ya benzemektedir.
Bu durum bizi, evrimsel psikolojinin bir konusu olan bilimsel olarak kanıtlanmış cinsel seçilim konusuna götürmektedir. Geçmişten bu yana bireylerin kendine eş seçerken ele aldığı kriterler içgüdüseldir. Erkeklerin de kadınları beğenmesinde etkili olan vücut hatları geçmişten bugüne gelmiş ve sanat eserlerine de yansımıştır. Dolayısıyla, her şeyde olduğu gibi sanat da evrimin bir parçasıdır. 20. yüzyıl ve günümüz sanatı klasik üsluptan daha uzak olduğu için ideal ve güzel kadın formu başka bir hal almıştır. Bireyselleşmenin yarattığı etki ile toplum ve kültüre etki eden sınırlamalar kaldırılmış, sanat rahatlıkla özgür bir alanda ifade bulmuştur. Yani, ”güzel” kavramının kendisi evrimleşme yoluna girmiştir.
Kaynakça
- Dutton Denis, Sanat İçgüdüsü, Ayrıntı Yayınları, 2015.
- Maktal Canko Dilek, ”Woman And Beauty In Byzantine Aesthetıcs”, Contemplating Violence Against Women, 2020.


