Kökleri Antik Yunan‘a kadar uzanan gerçeklik kavramı, özellikle felsefe ve sanat için her zaman tartışmalı bir konu olmuştur. Her ne kadar sanatın işlevi üzerine farklı görüşleri olsa da, Antik Yunan’da Platon ve Aristoteles‘i ortak noktada buluşturan düşünce de sanatın gerçeği taklit etmesidir. Sanatın gerçeği yansıtma ve kendi gerçekliğini yaratma arzusu ise çoğu zaman iki ya da üç boyutlu eserlerde fiziksel sınırlara takılarak belli bir çerçevenin içinde kalmasıyla sonuçlanmıştır.
Dijital çağda gerçeklik kavramı ise geleneksel anlamını yıkarak yeni bir gerçeklik inşa etmiştir. Böylece Sanal gerçeklik (VR), artırılmış gerçeklik (AR), karma gerçeklik (MR) ve genişletilmiş gerçeklik (XR) teknolojileri ortaya çıkmış ve nihayetinde sanatın önündeki fiziksel sınırlar ortadan kalkarak sınırlar zorlanmaya başlanmıştır.
Bu yazıda dijital gerçeklik teknolojilerinin sanat ile etkileşimine ve dijital gerçeklik kullanılarak üretilmiş interaktif sanat eserlerine göz atacağız!
İnteraktif Sanat

İnteraktif sanat, dijital gerçeklik teknolojilerinden önce ortaya çıkmış olsa da bu teknolojilerle beraber altın dönemini yaşamaya başlamıştır. Dijital gerçeklik sayesinde sanat eserine bakan kişi sadece bir izleyici olmaktan çıkmış ve sanat eserinin parçası haline gelmiştir. Böylece sanatın gerçekliği tam anlamıyla deneyimlenebilir konuma yükselmiştir.
Bir interaktif sanat olarak Tezi Gabunia tarafından tasarlanan Put Your Head Into Gallery, dört farklı sanat galerisinin küçük modelinden oluşur. Ziyaretçiler bu küçük galerilerin fotoğrafını çekebilir, inceleyebilir ve galerinin bir parçası haline gelebilirler. Ayrıca Put Your Head Into Gallery’nin en önemli özelliklerinden biri de taşınabilir olmasıdır. Bu sayede ziyaretçiler galerileri değil sanat, galerileri gezerek ziyaretçileriyle buluşabilir.

Yeni medya sanatı ve dijital sanat alanlarında yapay zekâ kullanımı ile Türkiye’den dünyaya açılan Refik Anadol‘un Alkazar Rüyası eseri, yüzden fazla Yeşilçam filminden alınmış görüntüyü ziyaretçilerin hareketleri ile etkileşimli bir hale gelerek dijital gerçeklikle interaktif bir sanat deneyimi yaratır.
Her interaktif sanat, dijital gerçeklik teknolojilerinden yararlanmak zorunda olmasa da dijital gerçeklik teknolojileri kullanılarak üretilmiş sanat eserlerinin interaktif sanat olması kaçınılmazdır. Nitekim sanat müzelerinin bu teknolojileri kullanma sebeplerinden biri de ziyaretçilerinin birbirleriyle veya sanat eserleriyle etkileşimini sağlamaktır. Dijital gerçeklik teknolojileri ve interaktif sanat arasında sıkı bir bağ vardır.
Sanal Gerçeklik ve Sanat

Teknolojinin gelişmesi ile son yıllarda hayatımıza giren sanal gerçeklik ya da sıkça karşılaştığımız kısaltması ile VR (Virtual Reality) kavramı; bilgisayar ortamında oluşturulan üç boyutlu görüntüyü, ekipmanlar kullanarak gerçeğe yakın bir deneyim ile kullanıcısına aktarmayı amaçlar. Sanal gerçeklik teknolojisi günümüzde eğlence ve sağlık gibi pek çok farklı sektörde kullanılıyor olsa da sanat alanındaki kullanımı henüz yeni sayılabilir.
Fransa‘nın başkenti Paris‘te bulunan Louvre Müzesi‘ndeki Mona Lisa: Beyond the Glass, sanal gerçeklik teknolojisinin sanat ile etkileşimine iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Leonardo da Vinci’nin yağlı boya tablosu Mona Lisa; turist kalabalığının yoğun ilgisi, küçük sayılacak boyutu ve kurşun geçirmez bir camın arkasına korunuyor olması sebebiyle sanatseverler tarafından hiçbir zaman tam olarak incelenemez.

Müze hem bu duruma çözüm bulmak hem de bir sanal gerçeklik girişimini başlatmak adına Mona Lisa: Beyond the Glass ile ziyaretçilerine yedi dakikalık bir sanat deneyimi sunar. Ziyaretçilere VR ekipmanları ile Mona Lisa tablosuna ek olarak Leonardo da Vinci’ye dair tarihî pek çok detayı inceleme imkânı sunulur. Dahası, Mona Lisa: Beyond the Glass deneyiminin genişletilmiş bir versiyonuna çevrimiçi platformlardan ulaşma imkânı tanınarak müzeyi fiziksel olarak ziyaret edemeyen ziyaretçiler için de fırsat sunar. Bu sayede sanal gerçeklik teknolojisinin sanat ile etkileşimiyle daha erişilebilir bir sanat ortaya çıkar.
Artırılmış Gerçeklik ve Sanat

Artırılmış Gerçeklik ya da AR (Augmented Reality), akıllı telefonların ve tabletlerin kameraları aracılığıyla gerçek görüntünün üstüne dijital görüntüler eklemeye yarayan bir teknolojidir. Sanat müzelerindeki kullanımı ile ziyaretçilere; tabloları durağan ve sınırlı, objeleri ise dinamik ve sınırsız şekilde görme imkânı sunulur.
Yüzyıllar önce resmedilmiş tablodaki figür, artırılmış gerçeklik sayesinde üç boyutlu bir şekilde gözünüzün önünde belirebilir. Böylece artırılmış gerçeklik teknolojisi sanattaki fiziksel sınırları büyük ölçüde ortadan kaldırır. Ayrıca ziyaretçiyi aktif hale getirdiği için daha sürükleyici bir sergi ve interaktif bir sanat deneyimi ortaya çıkar.

Sanatı daha erişilebilir hale getirmek isteyen sanatçılardan oluşan bir topluluk, New York’taki MoMA isimli sanat müzesinde MoMAR adını verdikleri bir artırılmış gerçeklik uygulaması geliştirirler. Bu uygulamayı telefonlarına indiren müze ziyaretçileri, sanatçıların müzedeki çeşitli tabloların üzerine oluşturdukları dijital animasyonları görme fırsatı yakalar.
Dijital Müzeler

Dijital ekran kullanımının sanat müzelerinde başvurulan en yaygın interaktif sanat yöntemlerinden biri olduğunu söylemek mümkündür. Dijital müzeler ise bunu bir üst boyuta taşıyarak fiziksel tablolar ve heykelleri ortadan kaldırır. Tamamen dijital olan bu müzelerde ziyaretçiler, diğer dijital gerçeklik teknolojilerinin aksine bir ekipmana ihtiyaç duymazlar. DasDas tarafından açılan XMAM (X Media Art Museum), Türkiye’deki ilk dijital sanat müzesi olma özelliğini taşır.
Bu müzelerin en güzel özelliklerinden biri de taşınabilir olmalarıdır. Dijital olmaları sayesinde sergiler, farklı şehirlerde hatta farklı ülkelerde kolaylıkla düzenlenebilir hâle gelmiştir.

Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da bulunan Van Gogh Müzesi, ziyaretçilerine Vincent Van Gogh‘un eserlerini duvara asılı tablolar aracılığıyla stabil bir şekilde sunar. Onun aksine Van Gogh Exhibition: The Immersive Experience ise tamamen dijitaldir ve dünyada görülmeye değer dijital müzelerden biri sayılabilir.
Van Gogh Exhibition, dijital olması sayesinde fiziksel sınırlardan kurtularak pek çok farklı ülkede ziyaretçileri ile buluşabilir. Bu açıdan geleneksel sanat müzelerine kıyasla daha erişilebilir bir konumdadır. Ziyaretçiler kendilerini Yıldızlı Gece‘nin ya da Kırmızı Üzüm Bağı‘nın içinde yürürken bulabilir ve bu interaktif sanatı deneyimleyebilirler.
Kaynak