Şahsiyet II. Fasıl: Artık Şahsiyeti Bulma Vakti

Editör:
Ayçe Cansu Yaşar
spot_img

2018 yılında Hakan Günday senaryosunun ve Onur Saylak yönetmenliğinin birleştiği Şahsiyet, sıra dışı konusu ve bu konunun işlenişi bakımından dijitaldeki Türk yapımlarının kuşkusuz en iyilerindendi. Başarılı kadrosuyla göz dolduran oyunculuklar izlediğimiz dizide, usta isim Haluk Bilginer’in olağanüstü performansı ise Emmy En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görülmüştü. Polisiye- dram sarmalındaki başarılı kurgusu dikkatleri üzerine çekerken yayınlandığı dönemde oldukça ses de getirmişti. Etkili ve vurucu bir sezon finali ile bittiğini sandığımız yapım, beş yıl aradan sonra “Şahsiyet II. Fasıl” olarak geri döneceği müjdesini verdi. İlk sezonuyla çıtayı bir hayli yükseltmesinden dolayı izleyicide yeni sezon için heyecan da beklentiler de bir o kadar yüksek. On bölümlük sezonun ilk iki bölümünün 13 Kasım’da Gain’de yayınlanmasıyla bekleyiş nihayet sona erdi.

Dizinin ikinci sezon incelemesine geçmeden önce ilk sezonu hatırlamakta fayda var. Zira üzerinden baya zaman geçti. Peki Şahsiyet’te nerede kalmıştık? Hadi gelin, beraber bakalım!

Agah Beyoğlu’nun Geçmişin Adaletiyle Hesaplaşması

“Ama er geç ben de unutacağım, değil mi? Bütün hatıralarım silinip gidecek. Peki ben ne olacağım? Telefon numaraları bir şey değil de benim şahsiyetim ne olacak?”

Dizideki baş karakterimiz Agah Beyoğlu (Haluk Bilginer), emekli adliye kâtibi yalnız yaşayan yaşlı bir adamdır. Fakat bir sabah uyandığında kedisi Münir’e su vermeyi unutarak ölmesine sebep olduğuyla yüzleşiyor. Bu yüzleşmeyle birlikte ise Alzheimer olduğunu öğrenip bir karar veriyor. İşte her şeyin başlangıç noktası bu karar oluyor ve bambaşka bir Agah Beyoğlu ile karşı karşıya kalıyoruz. Agah Bey’in geçmişle bir hesabı vardır, hastalığı sebebiyle unutmadan bu hesaplaşma gerçekleşmelidir. Bunun yanında aslında unutacak olması da onu bu hesaplaşma için cesaretlendiren bir sebep. Çünkü Agah Bey yıllardır işleyemediği cinayetleri arka arkaya işleyecek bir seri katil olma yolunda ilerlerken sonrasında hatırlamayacak olması da vicdanını bir yerde rahatlatacaktır.

Agah Bey listesindeki kişileri titizlikle ve kendine has yöntemlerle tek tek öldürürken yurt dışından yanına gelen kızı Zuhal (Şebnem Bozoklu) ve torunu Deva’dan (Recep Usta) da gizlenmek zorundadır. Cinayet şubedeki tek kadın polis olan Nevra’nın (Cansu Dere) merkezinde olan ekip ise cinayetlerine hızla devam eden Agah Bey’in peşindedir. Fakat mesele bir süre sonra bir seri katili bulmaktan çok daha fazlası oluyor. Agah Bey’in cinayetlerinin kesiştiği nokta Kambura ismindeki küçük bir belde. Nevra’nın da geçmişinde kısa bir yer kaplayan Kambura meselesi, derinleştikçe geçmiş bir trajediyi açığa çıkarıyor. Trajedinin merkezinde ise seneler önce birçok kişinin tecavüzüne maruz kalan küçük bir kızın intiharı var. Agah Bey’in öldürdüğü tüm kişiler de bu olaya sağır, kör ve dilsiz olanlar oluyor.

Aslında Agah Bey’in karşısında olan Nevra komiserin olayı geçmişe bağlamada kilit bir rolü var. Çünkü intihar eden küçük kız Reyhan, Nevra’nın çocukluk arkadaşı. Bu noktada Agah Bey’in öldürdüğü her insanın alnına yazdığı etiket yazılarında adı geçen Nevra’nın gizemini anlıyoruz. Nevra, hafızasının sildiği acı olayları tek tek hatırlarken aynı dönemde kendisinin de saldırıya uğradığını hatırlıyor. Ona saldıran kişi de Agah Bey’in listesindedir. Agah Bey onu öldürme hakkını Nevra’ya verdiğinde ise Nevra’nın arada kaldığı ikileme karşı sezonun unutulmaz repliğini söyler.

“Sen adaletle hukuku birbirine karıştırıyorsun. Adalet başka bir şey hukuk başka bir şey. Senin söylediğin hukuken olması gereken şey. O da hukuk varsa… Ama adalet başka bir şey. Adalet dediğin ne ki… Nefsi müdafaa. İntikam. Geç kalmış bir nefsi müdafaa.”

Agah Bey’in Şahsiyetini Bulma Yolculuğu

Yeni sezon Agah Bey’in bakımevindeki dans sekansıyla başlarken ikonik duruşun korunduğunu görüyoruz. Geçen sezonun son bölümünde de gördüğümüz gibi bakımevinde kalan Agah Bey, yaptıklarından kaçmak için kullandığı hastalığının artık gerçekten de pençesindedir. Cinayetlerinin kaçışı olarak hastalığının ilerlediği rolünü yaparken oyun gerçek olmuştur ve cidden her şeyi unutmuştur. Yurt dışından geri dönen kızı Zuhal, Agah Bey’i bakımevinden geri alarak iyileştirmek için kararlıdır. Fakat bu sefer yanında geçen sezon görmediğimiz eşi Ertan (İlker Aksum) da vardır. Evine geri dönen Agah Bey, kızı Zuhal’in verdiği yeni test aşamasındaki ilaçla birlikte mucize bir şekilde iyileşmeye başlıyor.

“Siz hiç ölümden döndünüz mü? Ben döndüm ama nereye döndüm? Meğer esas mesele oymuş. Tamam, hayata döndüm de… Tam olarak o hayatın neresine döndüm?”

Agah Bey’in hayata dönmesi, bir sabah geçen sezonun ilk bölümünde ölen kedisi Münir’i hatırlayarak oluyor ve her yerde onu arıyor. Yani Agah Bey aslında her şeyin başladığı sabahı hatırlıyor. Hiçbir cinayetini hatırlamazken hayatına yeniden doğmuş gibi tekrardan başlamaya karar veriyor. Eşinden kalan arabasını yinelerken kendine de özgün ve renkli bir tarz oluşturuyor. Fakat arada sırada zihninde birden var olan resimlerle geçmişten bir şeyleri de hatırlamaktadır. Kedi makyajlı bir kızı gördüğü anda ise tüm cinayetleri arka arkaya kafasında beliriyor. Buradaki kedi tetikleyici öge oluyor, çünkü cinayetlerini işlerken gizlenmek için kedi kostümleri giymişti. Birden hatırladıkları, şahsiyetini aramak için çıktığı bu yolda Agah Bey’e ağır gelecektir. Bir anlık ne yapacağını bilemeyip itiraf etmek için polise gitmesi ise uyuyan düşmanını uyandıracaktır.

“Ben o gece, o cinayetleri anlatırken, meğer bir canavarı uyandırmışım.”

II. Fasılda İntikam Artık Agah Bey İçin

Agah Bey polise gittiğinde ifade verdiği savcıyı tanıyoruz. İlk sezonda ekibin başındaki savcı var karşımızda, yani olayı ayrıntılarıyla bilen bir isim. Agah Bey, her ne kadar Alzheimer hastası olduğu için o gece kurtulsa da bu itirafı peşini bırakmıyor. Çünkü ince ayrıntılarıyla itiraf ettiği cinayetlerinden birisinde konu Kambura olayından bağımsız “şahsi” bir meselesiydi, hatta öldürdükten sonra alnına yazdığı etikette de şahsi yazmıştı. İşte bu şahsi cinayeti ona yeni, bilmediği bir düşman kazandırıyor: Kader (Erdal Özyağcılar). Öldürdüğü kişinin karanlık tipli abisi Kader, intikam için Agah Bey’in peşine düşüyor.

Kader, yıllardır saklandığı yurt dışından Türkiye’ye döndüğünde tek değildir. Belli bağlantıları ve güvendiği bir ekibi de vardır. Bunun getirdiği hızla Kader gelir gelmez vakit kaybetmeden Agah Bey’in karşısına çıkar ve alacağı intikamı açık açık söyler. İntikam planı Agah Bey’in ailesinin katlidir.

“Sen bunu, kardeşime alın yazısı yaptın Agah Efendi. Ama şimdi, senin alnında ne yazıyor biliyor musun? Kader.”

İntikam için gelen Kader’i ise yine intikam için bekleyen biri vardır: Avukat Meryem (Nergis Öztürk). Belki daha fazla kişi vardır ama biz şu anlık Meryem’i görüyoruz. Meryem, o küçükken öldürülen babasının intikamını almak için senelerdir beklerken Kader’in umulmadık dönüşü onun için de bir fırsat oluyor. Daha ilk iki bölümden birbirine bir noktada bağlanacak bir çember oluşturmaları bize birinci sezonu anımsatıyor. Bu çemberin daha da büyümesi oldukça olası görünüyor.

İkinci bölüme geldiğimizde ise Kader’in savaşı başlatacak ilk adımı, Agah Bey’in yeni kedisi Safiye’yi öldürmek oluyor. Agah Bey, ciddiyetin farkına vardığında bu savaşı kabul ediyor. Avukattan edindiği dosyadaki bilgilerle Kader’in ekibinden birine hızlıca ulaşıyor. Ve Agah Bey tam burada yeni sezonun ilk cinayetini işliyor. Fakat burada çekim için seçilen mekanla birleşen Feza Çaldıran’ın görüntü yönetmenliğine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Mekân olarak bir rasathanenin kullanıldığı sahneyi izlerken ışıkların yansımalarına ve hareketine hayran olmamak elde değil.

Agah Bey de artık resmi olarak bu hesaplaşmanın içindeyken bir yandan ailesini de korumak zorundadır. Hedefteki kişinin torunu Deva olduğunu öğrendiğinde, Deva ve eşi Fatoş (Eda Şölenci) da kimden aldıklarını bilmediği tehditle dedesinin yanına dönüyor. İkinci bölümün bitişinde Agah Bey ailesini ani bir tatile çıkararak ortamdan uzaklaştırırken Kader’in tehlikeli tarafına da daha yakından şahit oluyoruz. Bu seferki hikâyede iki tarafın da tabiri caizse yaşlı kurt imajı, bizi gerilimin daha da içine sokup meraklandırıyor.

Peki Beş Yıl Aradan Sonra Şahsiyet’te Neler Değişmiş?

Öncelikle ilk gözümüze çarpan ilk sezondaki bir saati aşkın bölüm süreleri bu sezonda dijitale daha fazla uyum sağlayarak 45 dakika civarına düşmüş. Açıkçası bu kısalmanın daha hızlı bir akışı beraberinde getirdiğini düşünürsek yerinde olduğunu söyleyebiliriz. Onun dışında geçen sezon müzikleriyle ve görüntü yönetmenliğiyle de öne çıkan dizi bu sezonda da iddiasını kesinlikle sürdürüyor. Daha ilk iki bölümden bunu hissediyoruz.

Kurgusal olarak ilk sezondaki Agah Bey- Nevra arasındaki çatışma, Agah Bey- Kader çatışmasına evriliyor. Fakat Agah Bey ve Nevra aslında aynı taraftaydı, sadece yolları farklıydı ki sonunda da kesişmişti zaten. Fakat bu sezon bu çatışma daha çok iyi-kötü karşıtlığına evrilmiş. İlk sezondaki hesaplaşma, Agah Bey’in başkası adına sağlamaya çalıştığı adaletin getirisiydi. Bununla birlikte birçok toplumsal soruna değinerek gerçek hayattan olayları da metaforlarla kurguda görmüştük. Fakat iki bölümünü izlediğimiz bu sezonda hesaplaşmaların şahsi olduğu izlenimini alıyoruz. Fakat bir anda farklı bir noktaya evrilirse de şaşırmamak gerek. Çünkü kalem Hakan Günday’ın elinde ne de olsa.

İnsanların ve toplumun yaşadığı olayları kaçınılmaz bir şekilde unutabilmesinden yola çıkan hikayesi bize aslında hatırladıklarımızdan ibaret olduğumuzu gösteriyor. Agah Bey de şahsiyetini bulmaya çalışırken kendini sadece hatırladığı kadarından ibaret biliyor. Yani olaylar değişse bile konunun özü bir yerde hala kendini korumaya devam ediyor.

Yazımızın sonuna gelirken her ne kadar Şahsiyet II. Fasıl için ilk sezonunun büyüsünün bozulacağı endişesi taşınsa da ilk iki bölüme baktığımızda bu endişenin gereksiz olduğunu söyleyebiliriz. Haluk Bilginer’in hayranlık uyandıran performansı bizi büyülemeye devam ederken katılan güçlü isimler ve sinematik anlayışını bozmayan teknik kanadıyla başarısını sürdüreceğine inanıyoruz. Zaten geçen sezondan bildiğimiz üzere bu iki bölüm dağın sadece görünen kısmı gibi gözüküyor. İlerleyen bölümlerde daha birçok sürprizin bizi beklediğine eminiz. Özellikle de Cansu Dere’nin konuk olacağı Nevra ve Agah Bey karşılaşmasını ise biz de merakla bekleyenlerdeniz. İyi seyirler!

Şahsiyet II. Fasıl fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

İstanbul’un En Güzel Kafeleri: Kitap, Kahve ve Yağmur Keyfi

İstanbul’un sonbahar atmosferine eşlik eden, kitapla kahvenin buluştuğu en güzel kafeleri derledik.

Downtown Girl Estetiği: Şehrin Ruhunu Yansıtan Moda Akımı

Downtown Girl estetiği: Özgürlüğü takip edenlerin ve sonbaharın ruhuyla bağlananların temsilî.

Şirvanşahlar: Demir Kapı’nın Muhafızları

Şirvanşahlar Devleti, Azerbaycan ve Kafkasya’da yüzyıllar boyunca hüküm süren İranî ve Türk etkilerini harmanlayan köklü bir hanedanlık mirasıdır.

Enter the Void Film İncelemesi: Noé’nin Neon Tokyo’su

Tartışmalı yönetmen Gaspar Noé, Enter The Void ile izleyiciyi Tokyo’nun neon ışıkları ve dar sokakları arasında ruhsal bir yolculuğa çıkarır.

Aşk Zamanı Filmi: Hafızanın Yarattığı Geçmiş

Aşk Zamanı; hafızanın, deneyim ve arzular eşliğinde en baştan inşa ettiği geçmişin izini sürüyor. Toplumsal normların dayattığı yaşantının yeni özel alanlarını açığa çıkarıyor.

Ters Yüz Karakterleri Hangi Kitapları Önerirdi?

Riley'in duyguları, Ters Yüz ile ekranlara taşındı. İç dünyamıza rehberlik eden bu karakterlerin sizler için hazırladığı kitap listesini inceleyin!

KPop Demon Hunters Fırtınası: HUNTR/X ve Saja Boys

Müzik ve savaşı aynı hikâyede buluşturan Kpop Demon Hunters, 2025'e damgasını vururken izleyiciye hangi temel mesajı iletiyor?

“Cadılar Mutfağı” Tablo İncelemesi: Ötekileştirmenin Görsel Hafızası

Frans II Francken’in Cadılar Mutfağı tablosu, cadı avı döneminin toplumsal korkularını, kadınlık temsillerini ve şeytan imgelerini çarpıcı biçimde yansıtıyor.

Sonbahar Ruhunu İliklerimize Kadar İşleyen 13 Şarkı

Yazı geride bırakıp sonbaharın derinlerine inerken sonbahar havasını yansıtan 13 şarkıyı sizler için derledik!

Three Kilometres to the End of the World Film İncelemesi: Utanç

Three Kilometers to the End of the World, kayırmacı ilişkilerin ve zehirli bir ataerkil kültürün hakim olduğu bir toplumun klinik bir resmini çiziyor.

Editor Picks