Sabahattin Ali’nin Eserlerine Yansıyan Travma İzleri

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Sabahattin Ali‘nin yaşamı, eserlerindeki travma izlerini anlamak için ilk anahtardır. Hapishane yılları, politik baskılar ve sansür, aşk hayatındaki olumsuzluklar onun hayatını gölgeleyen büyük kırılmalar olmuştur. Sabahattin Ali’nin hapishane deneyimi, yalnızca hayatında değil edebiyatında da kalıcı izler bırakmıştır. Konya ve Sinop Cezaevi’nde geçirdiği yıllarda derin bir yalnızlık çekerken insan ruhunu daha da yakından gözlemlemiştir. Mahpus hayatı onun dizelerine ve satırlarına doğrudan sızmış, bu süre boyunca şiirler kaleme almıştır. Hapishaneden çıktıktan sonra yaşadığı zorluklar, işsiz kalma süreci, hayata tutunma çabasının vermiş olduğu tecrübe eserlerine hem bireysel hem de kolektif bir acı olarak yer edinmiştir. Onun eserlerindeki yalnızlık, dışlanmışlık, hayal kırıklığı ve ezilmişlik, sonu mutsuz biten aşklar sadece kurmaca kişilerin değil, bizzat yazarın da taşıdığı izlerdir. Sabahattin Ali, hem bireysel hem de toplumsal travmalarını edebiyatın gövdesine yerleştirerek kırık bir aynadan hayata bakar.

Sabahattin Ali’nin Bireyselden Toplumsala Yalnızlaşması

Sabahattin Ali’nin Bireyselden Toplumsala Yalnızlaşması | theguardian.com

Sabahattin Ali, okuma hayatını bitirip mezun olduktan sonra görevine Yozgat’ta başlar. Yozgat’ta iken tanıdığı tek kişi olan Nahit Hanım‘a mektuplar yazarak yalnızlığını gidermeye çalışır. Bu mektuplarda Yozgat’ın ve düşüncelerinin boğuculuğunu tasvir eder.

”Burası beni muhakkak çıldırtacak. Ne basit muhit Yarabbi… Düşün kardeşim, konuşulacak bir insan bile yok…”

Sabahattin Ali, 1927 yılında bir hikaye yazar. Hikâyenin adı Bir Siyah Fanila‘dır. Hikâyenin başkahramanı İstanbul’dan taşraya tayin olmuş birisidir. Hikâyenin içinde, Nahit Hanım‘a yazdığı mektupta Yozgat hakkındaki tasvirlerini neredeyse birebir kullanır:”Memleketin bende bıraktığı yegane intiba basitlik oldu. Burada tabiat basit, muhit basit, halk basit, hulasa her şey basitti…” Bu düşüncelerini hiç kimseye dökemediği için içine döken kahraman en sonunda aynada kendisini incelemeye ve sorgulamaya başlar ve şu cümleyi kurar:

”Gafil!.. Burada seni sıkan, halk, muhit değil kendi mevkiindir!.”

Ali, eserlerinde sadece gözlemlerini değil tüm hayal kırıklıklarının sorgusunu ve benliğini yansıtır. İlk yazdığı şiirlerinde bireysel duygular, aşk ve romantik bir lirizm ön plandadır. Fakat zaman içerisinde karşılaştığı zorluklar, politik ve siyasi nedenler gerekçesiyle cezaevine girmesi onun bireyselliğini ve acılarını toplumsal boyuta taşır. Bu dönemde yazdığı şiirlerinde sıkışmışlık, özgürlük arzusu ve insanın çaresizliği öne çıkar. “Hapishane Şarkısı II” şiirinde bu duygularını şöyle yazar:

“Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.”

Sabahattin Ali’nin koğuşu | wikimedia.org

Sabahattin Ali‘nin hapishane deneyimi, öykülerinde mekânın kullanımına dönüşür. Hapishanede gördüğü insanların yaşamları onun öykülerindeki toplumsal duyarlılığı besler. Hikâyelerinde köylülerin yoksulluğu, kadınların ezilmişliği, işçilerin görünmezliği gibi toplumsal travmalara yönelir. Köy ve hapishane hayatını anlattığı “Kağnı”, işçi ve köylü yaşamına dair örnekler barındıran “Ses” ya da “Hanende Melek” gibi hikâyelerinde acılar toplumsal çerçeveye oturur ve toplumun ortak travmalarına dönüşür. Öykülerdeki karakterler çoğunlukla bir çıkış yolu arar ama bulamaz. Bu durum, yazarın kendi mahpus döneminde yaşadığı çaresizliği simgeler. Sabahattin Ali, kendi kırılmalarını evrenselleştirerek bireysel acıdan toplumsal hafızaya giden bir yol kurar.

Karakterlerle Özdeşleşme: Travma İzleri

Kuyucaklı Yusuf‘ta Yusuf‘un yalnızlığı, kasaba hayatına uyum sağlayamaması, haksızlığa tahammül edememesi yazarın hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşadığı kırılmaların yansımasıdır. Yaşadıklarıyla toplumsal düzende kendisine yer bulamayan ve topluma karşı yabancılaşan Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf‘ta bu misyonu Yusuf’a yükler. Haksızlığa uğrayan, sürekli zengin ve güçlülerin kazandığı bu toplumda daha fazla varlığını sürdüremeyen Yusuf, romanın sonunda bu toplumsal düzene kinini kusup, eşraf ve bürokratlara kurşunlar yağdırır. Bu eser Sabahattin Ali’nin devletle yaşadığı çatışmaların ve tanık olduğu haksızlıkların edebi bir yansımasıdır. Yusuf’un kasabaya hatta dünyaya sığamama duygusu yazarın da içine ait hissedemediği toplumsal yapıya işarettir. Yusuf’un öfkesi, bireysel bir huzursuzluğun ötesinde, Anadolu insanının adaletsizlik karşısındaki çığlığıdır.

“Ömrünün en korkunç senelerinin geçtiği bu kasabaya yumruğunu uzatıp tehdit eder gibi salladıktan sonra, atını ileriye, dağlara doğru..“

Kürk Mantolu Madonna’nın tefrika edilmeye başlanması | Vakıfbank Kültür Yayınları

Kürk Mantolu Madonna romanında Raif Efendi‘nin içine kapanıklığını, kendisini toplumdan ve ailesinden soyutladığını görürüz. Raif Efendi çalıştığı iş yerinde önemsenmeyen, merak uyandırmayan, sadece kendisine verilen görevleri yapan, ailesi tarafından pek anlaşılmayan birisidir. Çalışmaya gittiği Almanya’da tanıştığı Maria Puder ile aşklarının mutsuz bitmesi ve yaşadığı hayal kırıklığı sonucunda onu anlamayan topluma ve ailesine karşı kendini kapatmasına neden olur. Raif’in sessizliği aslında onu anlamayan topluma bir çığlık gibidir. Sabahattin Ali, hapishaneden çıktığı dönemde işsiz kalmasını ve yazılarının yayımlanmamasını tıpkı romanda Raif’in çoğu zaman anlaşılmadığı, yanlış yorumlandığı hissiyle özdeşleştirmiş, kendi hayatındaki dışlanmışlık duygusunu Raif üzerinden yansıtmıştır. Raif’in sessizliği, modernleşme sürecinde yalnızlaşan kent insanının görünmezliğidir. Raif’in toplumda kabul görmeyen bir kadına aşık olması, Ali’nin topluma yabancılaşarak toplum normlarını kabul etmeyen, dayatılan kadın-erkek ilişkisine sahip olmadığını, kadına bakış açısının toplumdan farklı olduğunu yansıtır. Romanda Maria Puder ile Raif arasındaki yarım kalmış aşk, yazarın hem yaşadığı ilişkilerdeki kırgınlıklar ile topluma başkaldırısının metaforu gibidir. Yazar, eserini kaleme alırken kendi yaşantısını, acılarını, travmalarını, aşkını kurguyla harmanlayarak okuyucuya sunmuştur. Buna şöyle bir örnek verebiliriz: Sabahattin Ali, ilk aşkı olan Frolayn Puder hakkında Ayşe Sıtkı İlhan‘a yazdığı mektupta şöyle der: “Almanya’da Frolayn Puder isminde bir hatuna ziyadesiyle aşıktım. O zamanlarda ise Berlin’de şu meşhur deli şarkıcı filmi oynamıştı ve oradaki Sonny Boy şarkısı herkesin ağzında idi. Şimdi bunu mırıldanınca sisli ve yağmurlu teşrinievvel günlerinde 28 ile müzelere veya sinemaya gidişim aklıma gelir. Yolda mütemadiyen kızcağızın yüzüne dalar, önümü görmezdim, o da hafif bir tebessümle başını bana doğru çevirerek bu salaklığımı mazur gördüğünü anlatmak isterdi.” Bu açıklamasıyla karakterlerini yaratırken kendi hayatından ve tanıdığı kişilerden esinlenerek yazdığını da anlıyoruz.

İçimizdeki Şeytan romanı, kahramanı Ömer‘in bireysel tezatları, buhranları üzerine kuruludur. Ömer zayıf, kararsız, çoğu zaman kendi sorumluluğunu başkalarına yükleyen bir karakterdir. Romandaki en dikkat çekici yön yazarın doğrudan kendi iç dünyasıyla yüzleşmesidir.

“İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var.. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey var: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.”


Burada Ali, kendi ruhunun karanlık yanını da ortaya koyar. Kendisiyle hesaplaşmasının edebi biçimidir. Ömer‘in zayıflığı, dönemin aydınlarının kararsızlığı ve toplumla kurduğu kopuk ilişkilerin metaforudur. Romanın bir diğer karakteri Macide ise Ömer’in tam tersi bir karakterdir. Ancak Macide toplumun kadınlar üzerindeki baskılarıyla yüzleşmek zorundadır. Sabahattin Ali, Macide üzerinden kadının toplumdaki yerini irdeler. Romanın Bedri karakteri ise eserin en dikkat çekici figürlerinden biridir. Bedri roman boyunca Ömer ve Macide’nin hayatında önemli bir rol oynar. Mantıklı ve dengeli bir karakter olarak ortaya çıkar. Ömer’in zayıflıklarının yanında Bedri daha sağlam ve ahlakî değerleri yüksek biridir. Ali, Bedri karakteri üzerinden topluma ve insan ilişkilerine dair fikirlerini yansıtır.

Dil ve Anlatımda Travmanın İzleri

Sabahattin Ali, Aliye Ali ve kızları Filiz Ali Ankara’daki Adalar Apartmanı’nın balkonunda | sanat.ykykultur.com.tr

Sabahattin Ali‘nin dilindeki sadelik, aslında travmanın ağırlığını daha da derinleştirir. Okuyucunun yarayı daha derinden hissetmesini sağlar. Kahramanların iç monologları, suskunlukları, yarım kalmışlık hissi travmanın edebi biçime dönüşmesinin kanıtıdır. Onun kalemi, kişisel acılarla toplumsal yaraların buluştuğu bir alandır. Onun satırlarında travma sadece acı değil aynı zamanda insanı daha derinden anlama çabasıdır.


Kaynakça:

  • Ali, Sabahattin. İçimizdeki Şeytan. İstanbul. Yapı Kredi Yayınları, 2022.
  • Ali, Sabahattin. Kuyucaklı Yusuf. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2022.
  • Ali, Sabahattin. Kürk Mantolu Madonna. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2022.
  • Kara, Ayşe. ”Sabahattin Ali’nin Hikayelerinde Toplumsal Yalnızlık.” Türk Edebiyatı İnceleme Dergisi, vol.35, no.2, 2020, pp.55-72.
  • “Kürk Mantolu Madonna Hakkında 20 Bilinmeyen Gerçek”. Fikriyat Gazetesi. Web. 22.08.2025
  • “Edebiyat Araştırmaları: İçimizdeki Şeytan İnceleme.” Edebiyat Araştırmaları. Web. 22.08.2025
  • Sabahattin Ali. Anadolu Mektebi. Web. 22.08.2025
  • “Sabahattin Ali’nin Hayatı ve Eserleri.” Edebiyatla. Web. 22.08.2025 
  • Öne Çıkarılmış Görsel
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Tarihi Eser Rotası: Geçmişten Müzeye Serüven

Müzelerde sergilenen her bir eserin yolculuğu o kadar uzun ki... Gelin, sergilenme sürecine kadar rotaya bir göz atalım...

Bir Günde Geçen 5 Roman

Hızlı geçen yirmi dört saatimizi bir de romanlardan okuyup hissedelim. İyi okumalar.

Editor Picks