Ana SayfaKültür - SanatRüyaların Prensi: Odilon Redon

Rüyaların Prensi: Odilon Redon

Editör:
Gökçe KAVİ

Bakış açılarından ve deneyimlerinden eserlerinde izler bırakan her sanatçının, sanatını kendine özgü bir ele alış şekli vardır. Kimi olduğu gibi gerçeği eserinde yansıtmayı tercih ederken, kimi de gerçeği kendi gözünden gördüğü haliyle göstermek ister. Bugün kendisinden bahsedeceğimiz sanatçımız Odilon Redon ise önemli Fransız sembolist ressamlardan biridir. İç dünyasını ve fantezilerini imgelerle, sembolik şekilde ele almış; hayal gücünü ustalıkla eserlerine yansıtmış ve bu alanın en önemli ressamlarından biri olmuştur.

Özel Hayatı

Odilon Redon 1840 yılında Fransa’nın Bordeaux şehrinde doğdu. Asıl adı Bertrand-Jean Redon olup “Odilon” lakabını annesi Odile’den aldığı söylenir. Çocukluğundan beri resim çizmeye heveslidir. Kendisi henüz gençken babasının yönlendirmesi üzerine mimariye yönelip, Paris’teki mimarlık sınavlarından geçemeyince tekrar yaşadığı şehir Bordeaux’a dönüp heykel sanatıyla uğraşmaya başladı. Bu doğrultuda ’den gravür ve litografi (taşbaskı) eğitimi aldı. 1870’te Fransa – Prusya savaşı sırasında orduya katılması sebebiyle sanatsal çalışmalarına ara vermek durumunda kaldı.

Otoportre / 1880 / Musee d’Orsay / Orsay Müzesi’nde sergilenmektedir.

Savaş sonrasında Paris’e taşınmayı tercih eden Redon, savaş öncesinde olduğu gibi karakalem ve litografi çalışmaya devam etti. Sanat hayatının başlarında neredeyse tüm eserlerini karakalem şeklinde ele almıştır. 1874 yılında babasının ölümünün ardından; 1975 yılında İngiltere’ye giden Redon, belli bir dönem ”Siyahlar” adını verdiği periyodunda, hapishane mahkumlarını ve kabusları temalı karanlık birçok resim yaptı. 1879’da Dans le Rêve adlı litografi (taşbaskı) serisini yayımladı. Litografilerinde, Hint mitolojisinden esinlendiği sahneler ve yaratılışı sorgulayış şekli göze çarpmaktadır.

Husmans’ın Redon’u konu alan kitabı, bu baskısında kitap kapağında da Redon’un tablosu kullanılmıştır

Odilon Redon’un tanınırlığına etki eden olaylardan biri ise Joris-Karl Huysmans‘ın A rebours (Doğaya Karşı) isimli kült romanında adının geçmesidir. Romanda aristokrat bir karakterin Redon‘un çizimlerini satın alıp biriktirmesi konu olarak işlenmiştir. Bu sayede Redon’un adı ve saygınlığı geniş çevreye yayıldı. 1880 yılında Camille Falte adında seçkin bir ailenin kızıyla evlendi. ”Origins” adlı sekiz parçadan oluşan litografi serisini de yine İngiltere’deyken oluşturdu. İnsanın yaratılışını konu alan seri Salon sergisinde sergilendi. 1890’lı yıllarda karakalem çalışmalarından ziyade pastel ve yağlıboya çalışmalarına yöneldi. Bundan sonraki sanat hayatında bu materyalleri sıklıkla kullandı. 1899’da Parisli sanatçıların oluşturduğu Nabis grubu ile birlikte dönemin en güçlü sanat tüccarlarından Durand Ruel‘in mekânında bir sergi açtı. 1903’te Lejyon Onur Ödülü‘ne layık görüldü. Giderek tanınırlığı artan Redon’un  gravür ve litografileri André Mellerio tarafından toplanıp bir katalog altında yayınlandı. 1913 yılında New York Armory Show’da en çok eseri sergilenen sanatçı oldu. Bunların yanı sıra, 1916 yılına varmadan gerçekçi çiçek vazolarından oluşan bir yağlı boya tablo koleksiyonuna sahipti.

Odilon Redon, Çiçekler, 1909, tuval üzerine yağlı boya

1923’te Mellerio, Odilon Redon: Peintre Dessinateur et Graveur isimli Redon‘un işlerinden oluşan bir arşiv yayınladı ve bu yayınlar bugün Şikago Sanat Enstitüsü’ndeki (Art Institute of Chicago) Ryerson & Burnham kütüphanelerinde bulunmaktadır. 2005 yılında Modern Sanat Müzesi (Museum of Modern Art) “Görünenin Ötesinde” isimli Redon‘un yapıtlarından oluşan bir sergi açtı. Sergide 100 adet tablo, çizimler ve gravürler yer aldı.

Sanat Hayatı

Japon sanatından ve doğadan büyük ilham alan Odilon, soyutlamayla rüya gibi resimleriyle biliniyor. Çalışmaları hem var olan sanatı reddedip mantıksızlığı temel alan sanat akımı Dadaizm‘in, hem de Sürrealizm‘in (Gerçeküstülük) öncüsü olarak kabul ediliyor. Sanatını icra ettiği ilk zamanları daha çok siyah tonlarla, karakalem çalışmalarıyla uğraşıyordu. Siyah tonlarında tasarlanan bu vizyoner eserlerine noir‘ları ismini verdi. 1890’lı yıllardan sonra pastel ve yağlı boya tekniği üzerine yoğunlaştı. Eserlerine kronolojik olarak bakarsak son dönem eserlerinin daha renkli tasvirler içerdiğini söyleyebiliriz.

Redon‘un Hindu ve Budist din ve kültürüne büyük ilgisi vardı. Eserlerinde de giderek bu temalara yer verdi. Japonizm’in etkilerini; 1899’da Buda’nın Ölümü, 1906’da Buda ve 1905’te Japon Savaşçısı Desenli Vazo gibi eserlerinde görebiliriz.

Buda’nın Ölümü /1899
Buda / 1906
Japon Savaşçısı Desenli Vazo, 1905

Redon en karmaşık duygularını ve ruh halini imgelerle sanatına taşımıştır. Eserlerinde tuhaf yaratıklar, aklındaki hayaletler, olağanüstü tasvirler yer alır. Sanatçının eserlerini oluştururken ki ilhamını nereden aldığını A Soi-méme (Kendim için) adıyla yayınlanan günlüğünde görebiliriz. Yaşadığı o süreci en iyi kendisi tarif eder:

“Bir egzersiz olarak genellikle objeyi tesadüflere en az fırsatı vererek çizmeye başlarım, günün sonuna doğru bu kısıtlanmış görünüm beni mutsuz etmeye başlar, ikinci gün büyük bir susamışlıkla hayal gücünün tüm kaynaklarını devreye sokarım, şekillerin yeniden canlanışıyla tatmin olur, yatışırım.”

O dönemde otobiyografik içerikli romanları ve sanat eleştirileriyle tanınan Fransız yazar Huysmans, Redon‘un yapıtlarındaki gizem ve soyutluğu şu şekilde ifade etmiştir:

“Bunlar Odilon Redon imzası taşıyan resimlerdi. Cilalanmamış armut ağacından, köşeleri altın yaldızlı çerçevelerin içinde akla hayale gelmeyecek görüntüler taşıyorlardı… Sıra dışı düşlerin terörünü derinlemesine kazan karakalem çizimler vardı. Şurada devasa bir ölüm, göz kırpan melankolik gözkapakları, diğer yanda kirli ve kasvetli bir gökyüzünün altında, kuru, bozunmuş bir manzara, yanmış bir ova, bulutlara püsküren volkanlar, bazen bu imgeler bilimkurgu havasında distopyaları andırıyor bazen de ilkel zamanları çağrıştırıyordu. Mamutlar ve dinozorlar yaşasalardı modern görünümleri nasıl olurdu bu çizimlerden tahayyül edebiliyordunuz. Bu çizimler kesinlikle sınıflandırılamazdı, resim sanatının sınırlarının dışındaydılar, olağanüstüydüler ve çok özel bir çeşit hastalığın, hezeyanın ürünleriydiler.”

1865 Rodolphe Bresdin portresi / Orsay müzesi – Fransa

Odilon’un 1865 yılına oluşturduğu “Rodolphe Bresdin” resmi, bir Fransız gravürcüsünün portesidir. Odilon’un kendisiyle bir rastlantısı olduğu ve ondan eğitim aldığı rivayet ediliyor. Alışık olduğumuz portrelerin aksine biraz sönük bir şekilde ele alınmıştır. Eserini yan profilden ele alan Redon, resmettiği sanatçıyı başı öne eğik ve düşünceliymişcesine tasvir etmiştir. Bu melonkolik havayı sanatçının çoğu tablosunda sezmekteyiz.

Uçan Kafalar Tasvirleri

A Severed Head
The Chimera Looked at Everything with Horror

Gövdesi olmayan kafa figürleri ve kanatlı kafalar Redon’un eserlerinde sıkça gördüğümüz bir tasvirdir. Özellikle kanatlı kafalar tasvirinin yunan mitolojisindeki uyku tanrısı olan Hypnos olduğu düşünülmektedir. Bu mitolojik tanrının da kafasında kanatlar olduğu düşünülürse Redon’un bu tablolarındaki ilham kaynağının o olduğunu öngörebiliriz. Eserlerdeki gözlerde hüzünden ziyade yorgunluk ve uyku hali görüyoruz bu sefer. “Severed Head” adlı tablosunda masanın üzerinde tasvir ettiği kesik kafanın gözleri kapalı ve dingin, sanki uykuda gibidir. Rüya teması Odilon’un sıklıkla ele aldığı bir konudur. Hatta bahsetmeliyiz ki Odelion Redon’a “Rüyaların Prensi” lakabını, Fransız yazar ve sanat eleştirmeni Joris-Kral Huysmans vermiştir. ”The Chimera Looked at Everything with Horror” tablosunda da yine yunan mitolojisinden bir karakter karşımıza çıkıyor. Eserde tek bir vücutta çeşitli canlı türlerinin uzuvlarına sahip, ağzından ateş püskürten bir yaratık olan Kimera‘dan esinlendiğini görebiliriz.

Rüya Tasvirleri

Odilon Redon’ın çoğu eserinde rüya temasını görürüz. Peki Redon “rüya” ile bizlere neyi anlatmak istemiştir? Bunu anlamak için fransız diline yakından bakmalıyız. Fransızcada rüya için iki kelime vardır: “rêve” ve “songe“. Songe, gece anlamına gelir ve gece görülen rüyalar için kullanılan bir kelimedir. Rêve ise hayalleri, halüsinasyonları anlatmak için kullanılır. Sanatçının da kendi eserlerine verdiği ”rêve” adından da anlayacağımız gibi onun bahsettiği rüya tasvirinden rêveyi kastettiğini görüyoruz.

Hallucinations, Odilon Redon /1984 / Metropolitan Museum of Art – New York City

Redon’un “Hallucinations” isimli bu eserinde yine sıkça kullandığı uçuşan kafa tasvirlerini görebiliriz. Kanatlı kafalarla yunan mitolojisindeki uyku getiren tanrıyı anlatmak istediğinden bahsetmiştik. Bu tabloda gözü açık kafalar için de “rêve” rüyasını anlatmak istemiştir. Yani gece değil gündüz görülen, gerçek olmayan, aldatıcı rüyalar. Evet, Redon bu tabloda halüsinasyonu tasvir etmiştir. Yunan mitolojisindeki uyku getiren tanrı ile, ifade edilen gece rüyası ile, bu gerçek olmayan gündüz rüyasını eserlerinde işleyerek bir çeşit tezatlıklardan yararlandığını söyleyebiliriz. Yer yer gerçeklere bazen de halüsinasyonlara yer verdiği tablolarıyla, gerçek ve hayal arası bir çizgide seyretmiştir Redon‘un eserleri. Gerçekle gerçek olmayanı ayırt edememiştir belki de..

Germination Dans le Rêve / 1879

Bu eserinde de uçuşan ve eserin adında da olduğu gibi rêve uykusunda olan kafalar resmedilmiştir. Burada halüsinasyonlarından ziyade bir hayal dünyası resmedilmiştir.

Odilon Redon / Droom / 1878–1882

Droom” adlı eserinde ise yine yarı uykulu kafaları görüyoruz. Bu kez farklı olarak bedeni olan kafalar gözükmektedir. Eserin adı olan “Droom” Felemenkçe “Rüya” anlamına gelir. Fakat sanatçı bunun ne tür bir rüya olduğunu bu eserde ortaya koymamıştır.

La Morte /1889 / Litograf Eser

Redon’un bu eserine baktığımızda, bir rüya tasvir edildiğini söylesek de net bir şey anlayamayız. Kaldı ki tablonun altında da kendisinin düştüğü bir not vardır: “Mon ironie dépasse toutes les autres (Benim ironim diğerlerini geride bırakıyor)”. Kendisinin de ifade ettiği gibi: “Benim çizimlerim bir rüya gibi!

Redon, Odilon / Ağlayan Örümcek / 1881 / Kömürde çizim

Noir litograf serisinin bir parçası olacak birçok çizimden biridir bu tablo. Yalnız bir insan veya örümcek, boş bir alanın önünde, üzgün bir yüz ifadesiyle tasvir edilmiştir. Sanatçının “canavarları” olarak adlandırdığı efsanevi benzeri olmayan yaratıklarının çoğundan biridir.

Redon 6 Temmuz 1916’da Paris’te öldü. Kendisinin burada bahsedemediğimiz birçok eseri var elbette. Yetenekleri ve manevi bakış açısıyla sanat dünyasına birçok eser kazandırmış ve ilham kaynağı olmuştur.

Odilon Redon’un manevi temalarında ne anlatmak istediğinin net bir cevabı yoktur. İnceleyenine göre değişiklik gösteren tasvirleri vardır. Bu eserleri sembolizm çatısı altında tutmak onları sınırlamaktadır. Çünkü bu tablolarda belli bir simgeleme yoktur. Odilon kendi eserlerinin bu özelliği hakkında şunları söyler: “Benim çizimlerim esin vermek içindir, tanımlanmak için değil. Tıpkı müzik gibi, bizi muğlak bir diyara, tanımlanamaz bir platforma taşırlar.

 

Kaynakça

 

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Kültürlerden Esintiler: İran’dan Halı Kültürü

Farklı kültürleri incelediğimiz serimizin yeni durağı İran'da. İran kültürünün gözdesi olan halılarına kısa bir yolculuğa çıkıyoruz.

Tablolarla Mitoloji: İnsanlığın Hâmisi İsyankâr Prometheus

Zeus'un tiranlığına boyun eğmeyen Prometheus, Titanomachia'da ve yaratılış mitinde oldukça önemlidir. Ayrıca Zeus'a söylemediği sırrı ve isyankar tavırları sonucu korkunç bir işkenceye mahkûm edilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Giyimi Onun Hakkında Ne Gizliyor?

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün giyim tarzının gizemlerini ve zamansız stilinin karakteriyle bağlantılarını inceledik!

Aşkın ve Sadakatin Temsili: Urbino Venüsü

Tiziano'nun en ünlü eseri olan Urbino Venüsü tablosundaki aşk ve sadakat yansımalarının yanı sıra daha fazlasını inceledik.

Son Yazılar

İklim Krizi Nedir? İklim Krizine Karşı Nasıl Önlem Alabiliriz?

İklim krizi, iklim değişikliğinin tehlike boyutunu ifade eder ve biyoçeşitlilik kaybıyla birlikte dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biridir. Bu yazıda iklim değişikliği ve iklim değişikliğiyle mücadele kavramlarına yakından bakalım.

Feminizm Neden Herkes İçindir?

“Feminist politikanın amacı, her kim isek özgürce o olabilmemiz, adalete sevgi beslediğimiz yaşamlar sürebilmemiz, barış içinde yaşayabilmemiz için tahakkümü sona erdirmektir.”

Perfect Days Film İncelemesi: Sıradan Olanın Mükemmelliği

Wim Wenders’ın Perfect Days filmi, sıradan olanın güzelliğine vurgu yaparak yaşamanın ne kadar kolay olduğunu hatırlatıyor.

The Tortured Poets Department Albüm İncelemesi – Bölüm I

"En üzücü hikâyemizi konuştuğumuzda, ondan kurtulabiliriz." The Tortured Poets Department albümünde neler gizli olabilir?