Norveçli senarist, yapımcı ve yönetmen Kristoffer Borgli’nin 2023 yılında vizyona giren filmi Rüya Senaryo (Dream Scenario) kurmaca ile mizahi ve eleştirel bakış açısı arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran bir anlatıma sahip. Borgli, 2017 yılında bir sosyal deneyi konu alan filmi Drib ve 2022 yılında vizyona giren Sick of Myself (İlgi Manyağı) filminde olduğu gibi Rüya Senaryo’da da sosyal bir deneye imza atmış diyebiliriz. Büyük duygusal derinlik ve ifade gücü ile ana kahraman Nicolas Cage‘i, farklı türlerde ve rollerde olduğu gibi sıra dışı bir hikayede izliyoruz.
Rüya Gezgini ile Gizemli Bir Yolculuk

Film, sıradan bir akademisyen ve aile babası olan Paul Matthews‘in (Nicolas Cage) kızının rüyasında görünmesi ile başlar. Ana karakter Paul, bir gün beklenmedik bir şekilde insanların rüyalarına girmeye başlar. Paul, başlarda bu durumu anlamlandırmakta zorlanır ancak eğitim verdiği okul ve yakın çevresi dahil olmak üzere geniş bir çevrede gittikçe ün kazanmaya başlar. İnsanlarla derin bağlar kurmakta zorlandığı anlaşılan Paul ve ailesi için rüyalarda görünmesi rahatsız edici bir boyuta gelmeye başlar. Bu durum rüyasına girdiği insanların tacizleri de dahil olmak üzere beklenmedik ve karmaşık olaylara yol açar. Paul’un bu tuhaf durumla başa çıkma çabası ve bu yeni durumun kişisel hayatı ve kariyeri üzerindeki etkileri dikkat çekicidir. Filmde rüyaların, toplumsal ve psikolojik sorunları sembolik olarak ele almak belirli bir mesaj ve duygu aktarımı sağlamak için kullanıldığını söyleyebiliriz. Ana karakterin rüyalar üzerinden birçok insanla etkileşimde bulunması, kimlik sorunları ve içsel bunalımlarını incelemek açısından da önemli diyebiliriz.
Toplumsal Bağımlılığın Acımasız Yüzü

Paul’ün sıra dışı durumu nedeniyle eşi ve çocukları toplum içinde yaşadıkları baskılara katlanamaz duruma gelir. Bu durumu Paul ile olan ilişkilerine de yansıtarak onu desteklemekte tereddüt ederler. Paul’ün sıradan bir akademisyenden, herkesin rüyalarında beliren bir figüre dönüşmesi, toplumsal normları sarsar ve ailesi bu değişimi kabul etmekte zorlanır. Paul’ün kişisel kimliği, öz saygısı ve toplumsal baskılarla nasıl mücadele ettiği film boyunca işlenen temel temalardan biridir. Paul, ani şöhretle birlikte kendi kimliğini bulma yolculuğuna çıkar ve bu süreçte yaşadığı zorluklar, izleyicinin kendi yaşamlarında benzer deneyimlerle ilişki kurmasını sağlar.
Ana karakterin ailesi ve yakın çevresi tarafından dışlanması Paul karakteri üzerinden insan hayatının toplumsal olarak ne kadar acımasızca bir bağımlılık ilişkisi tarafından şekillendirildiğine vurgu yaptığını da söyleyebiliriz. Zira filmde Paul’ün sosyal izolasyonunun vermiş olduğu acılar öyle bir düzeye gelir ki ana karakter yaşadığı aşırı derecede aşağılanma ve baskılar nedeniyle çaresizce bu rüyalardan kurtulmayı umar hale gelir.
Günlük Hayatın Sıradan Renkleri

Film, renk paleti ve mekan tasarımlarıyla dikkat çeker. Borgli‘nin özgün yönetmenlik tarzı, filmi sadece bir komedi-drama olarak değil, aynı zamanda toplumsal eleştirinin de bir aracı haline getirir.
Filmde kullanılan karanlık ve loş sahneler olan doğal ve sıcak mavi, kırmızı ve turuncu tonlar, ana karakterin şöhretin getirdiği stres ve yalnızlık gibi duyguları nasıl deneyimlediğini vurgular. Karakterlerin duygu durumlarına ilişkin mesajlar veren mavi tonlar, karakterlerin melankolik anlarını temsil ederken; kırmızı ve turuncu tonlar, kaos ve belirsizliği ifade eder. Kullanılan renk paleti izleyicinin filme daha derin bir şekilde bağlanmasını sağlar. Karanlık ve loş sahneler, Paul’ün içsel çatışmalarını ve toplumun baskısını simgelerken, aydınlık sahneler onun huzur arayışını ve içsel dinginliğini yansıtır. Diğer yandan doğal ve sıcak tonlar, Paul’ün sıradan ve sakin yaşamını; bej, kahverengi ve pastel tonlar, karakterin günlük hayatındaki sıradanlık ve rahatlığın yanında kötü muamele gördüğü absürt durumları da yansıtır.
Kamera Açıları İle Rüya Yolculuğu

Filmde kullanılan kamera açıları Paul Matthews‘un sıra dışı yolculuğuna dair izler taşımaktadır. Filmin birçok sahnesinde kullanılan geniş açı ile karakterlerin mekan ve çevreyle ilişkileri, hayatının monotonluğu ve sosyal izolasyonu yansıtılır. Paul’ün yüzündeki şaşkınlık, korku veya mutluluk gibi duygulara yer verilen yakın ve orta planlar izleyiciye karakterin duygusal anlarını ve içsel çatışmalarını aktarır. Filmin dinamik ve hareketli sahnelerinde, özellikle Paul’ün rüyalarda görülmeye başladığı anlarda hareketli kamera teknikleri kullanılır. İzleyiciye rüyanın içindeymiş hissi veren bu teknik, sahnelere akıcılık ve enerji katarak, izleyiciyi hikayenin içine çeker. Karakterin belirli anlarda kazandığı özgüveni ve gücü hissettiren sahnelerde aşağıdan yukarı, karakterin zayıflık veya çaresizlik hissettiği anlarda yukarıdan aşağı çekimler kullanılır. İzleyici, bu anlarda karakterin duygusal geçişlerini daha derinden hisseder.
Sonuç olarak, Nicolas Cage‘in performansı, filmi izlenmeye değer kılarken, Paul’ün hikayesi izleyiciyi kişisel kimlik, öz saygı ve toplumsal baskılar üzerine düşünmeye davet ediyor. Modern toplumun birey üzerindeki etkilerini mizahi ve dramatik bir dille ele alan film, izleyiciye hem eğlenceli hem de düşündürücü bir sinema deneyimi sunuyor. Modern yaşamın karmaşıklıklarını anlamlandırması bakımından izlenmeye değer olan bu film, izleyicileri ilginç bir yolculuğa çıkarıyor.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:
Kaynakça
Beyazperde.com “Rüya Senaryo”. Erişim Tarihi: 19.06.2024. Web
Kapak görseli: Beyazperde.com