Söylentiler hikayeleri, hikayeler de edebiyatın mitlerle döşeli tarihini oluşturur. Bu açıdan baktığımızda Doktor Faustus da edebiyat tarihinin ünlü bir oyunu ya da hikayesi gibi görülse de aslında başlı başına incelenmesi gereken bir mittir.
Faustus efsanesi ilk olarak İngiliz yazar Christopher Marlowe’un Doktor Faustus adlı oyunu olarak karşımıza çıkmış daha sonrasında onu Johann Wolfgang von Goethe izlemiş ve daha sonrasında Thomass Mann kaleme almıştır. Ayrıca Alfred Schnittke tarafından da opera olarak sanata sunulmuştur.
Peki Doktor Faust’u bu kadar tercih edilen kılan nedir?
16.yüzyılın dünyasında cadılık ve büyücülüğün oldukça ünlendiğini biliyoruz. 1587 yılında bir anonim tarafından kaleme alınan Historia von D. Johann Fausten kitabı diğer adıyla Faustbuch, dünya edebiyatında oldukça önemli yere sahip olacak kitapların da esin kaynağıdır. Bu kitaba göre Rönesans’ın yenilikçiliğine aç bir bilim insanı, Ortaçağ’ın tarafına ait de bir bedel öder. Ruhunu sonsuz bilgelik ve güç karşısında şeytanla takas eder. Almanya’da 1488 yılı dolaylarında doğan Johann gençliğinden beri gizli ilme gönül veren ve bu ilmin sırlarına daha çok vakıf olmak isteyen birisidir. Mezun olduğu üniversite tarafından doktor ya da ilahiyat doktoru olarak nitelendirebileceğimiz karakterimiz, köyleri ve kentleri dolaşarak yeteneklerini halkın dilinde dolaştırır. Şeytan, ya kayınbiraderi ya da yanından hiç ayırmadığı köpeği olarak tasvir edilir. Oldukça üne kavuşan Fausten’i bir gece yarısı Würtemberg’deki bir handa şeytan öldürür, şeytanın kötücül sureti Johann Fausten’in ölmüş yüzünde oldukça belirgin olduğunu söyleyen halk, böylelikle Doktor Fausten’in ruhunu şeytana sattığını da kulaktan kulağa yayar. Faustbuch kitabı efsane bildiğimiz bu ögenin sorgulanmasını sağlayan ve bu Doktor’un yaşamı hakkında oldukça geniş bilgiler veren bir kitaptır. Kitap hakkında bilinen tek şey Johann Spies tarafından yayımlandığıdır. Alfred Schnittke tarafından 1993 yılında eserle aynı adı taşıyan bir opera bestelenmiştir ve oldukça ses getirmiştir.
Christopher Marlowe’un gözünden Doktor Faustus kimdir?
Sembolik olarak İrlanda ve Fransa’nın da kraliçesi olarak kabul edilen I. Elizabeth’in tahta geçmesiyle başlayan döneme ithafen, Elizabeth Dönemi Tiyatrosu’yla İngiltere’nin altın çağını yaşadığı düşünülmektedir. Kilisenin baskın suretinin dönüşümlü de olsa Rönesans’ın paletindeki renklerden beslendiği bu dönem, Marlowe’un Doktor Faustus oyununu da kaleme aldığı dönemdir.
Antik dönemin elmas bilgileriyle taçlanan sanat, yazıların ışığını da daha değerli hale getirmiştir. Yazılma sürecine bakıldığında Elizabeth döneminin ticari yükselişinin yanı sıra sanatına 1588 yılında sahnelenen oyunuyla ahenk katan kişidir Christopher Marlowe. Kilisenin baskısı bir yana gelişen ülkenin temaslarıyla hümanizm ve bireyselcilik kavramları ortaya çıktı. Marlowe, hem asi hem de dine alaycı yaklaşımı sayesinde dönemin oldukça dışlanan kişisiydi.
Yazar oyunlarında tutkulu, harmonik ve aynı zamanda sıra dışı karakterlerinin tezatlıklarıyla sükse sağlar. Ve özellikle Dr. Faustus oyunu o dönem oldukça ses getirir. İnsan olmanın aşağılayıcı bir durum olmasından ve ne kadar kısıtlayıcı bir şey olduğundan bahseden ana karakteri düşündüğümüzde, insanın mükemmel varlık olduğunu düşünen kilise için nasıl tehdit edici bir oyun olduğunu tahayyül edebiliriz. Aşağılayıcı insanlığını, büyücülüğün gücü ve bilgisiyle alt etmek isteyen Faustus, Mephistopheles’le anlaşma yapar ve insansı ruhunu güç karşılığında satar. Aslında bir nevi Faustus burjuvazinin ve halkın arasındaki insanlık çerçevesini tanrısallıkla yıkmaya çalışan isyankar biridir. Efsanenin Fausten’i Marlowe tarafından, kendi insansı karakterini aşmaya odaklanan ve bunun sonucunda kendi trajedisini hazırlayan ‘bir insan’ olarak anlatılır.
Faustbuch kötülüğün timsali olarak resmedilirken Marlowe onu, İngiliz Rönesans’ına uyarlayarak bir toplumun kendi kendine bile konuşmaya korktuğu şeyleri haykıran bir adam olarak tasvir etmiştir. Ama ana motifteki gibi, Adem’in elmayı yiyerek lanetlenmesi gibi Faustus da Mephitopheles’in yasaklanan sofrasında bilgiye aç olarak oturmuştur.
Goethe neden Doktor Faust’u seçer?

Alman Yazar Johann Wolfgang von Goethe ise,18 yaşında başladığı eserini 83 yaşında ölmeden kısa bir süre önce bitirmiştir. Eserde,Aristo ve Galen gibi filozofların engin bilgilerinin hepsini öğrenen Faust, bu bilgilerin kendisine yaramadığına inanan ve bu bilgilerin ötesinde bir deryaya dalış yapmak isteyen bir karakterdir. Goethe de bu karakteri kendi Alman perspektifinden yansıtarak Faust’un kült karakterini kendi ülkesine döndürmeye çalışmıştır. İlk Fausten efsanesinin Alman topraklarında yaşadığı, bahsettiğimiz anonim kitap sayesinde bilinmektedir. Şeytanla aralarındaki konuşmaları oyun olarak kaleme alsa da Marlowe’dan farklı olarak daha çok bir roman izlenimi yaratmaktadır. Goethe bize Faust’u bir bilimadamının piyesi olarak değil daha çok bir bilimadamının külliyatı şeklinde yansıtmıştır diyebiliriz. Marlowe’da Mephistofeles Faust’u överek kendisine bağlamaya çalışırken, Goethe de Mephistofeles kendi övgüsünü Faust’a da yansıtacağının garantisini verir.
Thomass Mann perspektifinden Doktor Faust kimdir?
Diğer bir eser ise Thomass Mann’ın Doktor Faustus’udur. Karakter günümüz dünyasına daha çok uyarlanmıştır. Ve diğer oyunlarda Ortaçağ ve Rönesans arasındaki devrin karmaşasını görürken Thomass Mann’da modern ve postmodern bir çarpışmanın çabasını görürüz. Karakterin mesleği aklın ve ışığın tasviri ile ilişkilendirilen bilim insanı olarak değil, besteci Adrian Leverkühn’ün hikayesini anlatır. Diğer tiyatro eserlerinde olay örgüsü üzerinden ilerlenirken Thomass Mann, Adrian’ın namı değer Dr. Faustus’un içsel karmaşalarına oldukça yer vermektedir. Bir hastalığın pençesinde olan ve ölümle yüz yüze gelen Adrian, yaratıcılığını sonsuza kadar sürdürmek ve ölümün yakasından sıyrılmak için şeytanla pazarlık yapmaya karar verir. Bu anlaşmanın ana noktası ise şeytanın şartının Adrian’ın kimseyi sevmeyeceğini kabul etmesidir eğer birini sevecek olursa kendi lanetini onlara yansıtmış olacak ve sevdiklerinin başına felaketler gelecektir. Kitap Adrian’ın arkadaşı olan Dr. Serenus Zeitblom gözünden bir biyografi eseri şeklinde anlatılır. Bu açıdan eser önemli bir bakış açısı kazanır. Postmodern dünyanın bireyselliğe yönelimini ve sanatın yeni bir boyut kazanmasını görürüz. Bireysellik sancısında tanrı rolünü üstlenmek isteyen Adrian, bir nevi şeytanın kendisidir. Şeytanın Adrian’ı kandırması şeklinde yansıtılsa da aslında Adrian tanrının sonsuz yaratma gücünü dönüştürerek elde etme hazzına vurgundur. Arkaik bir plan sunan eser, Thomass Mann’ın bireysel karmaşasını de eser üzerinden bize anlatır.
Sonuç itibariyle, karakterimiz ilerleyen yıllara ve toplum şartlarına göre değişir ama arkaik düzlemde anonim bir kitabın söylentilerle dolu mitine dayanır. Tek tanrılı veya çok tanrılı dinlerde, Yunan mitolojisinde ya da mitoslarda ortak motiflerin farklı sekansları gibi Faust da ortak bir motif olarak karşımıza çıkar. Şeytana ruhunu satan bir adamın bireysel çarpışmasındaki haza yönelik doyumsuzluğunu deneyimleriz.
Birçok yazara, besteciye ve şaire ilham olan ‘ruhunu şeytana satan adam’ birçok dilde ve ülkede farklı yönleriyle ele alınmış ve efsanesi her döneme etkileyici bir kimlik şeklinde geri dönmüştür.
Kaynakça:
faust.com
http://dusuncetarihi.kapadokya.edu.tr/makale/faust.html