“Rab Kabil’e, ‘Kardeşin Habil nerede?’ diye sorması üzerine, Kabil kibirli bir şekilde, ‘Ben kardeşimin bekçisi miyim?’ şeklinde yanıt verdi.” (Musa 5:34)
Romalılar, her daim kendi soylarını yüce ve üstün görmüşlerdir. Bu yüceltme anlayışları, kendilerini tanrıların soyuna dayandırmalarıyla beslenirdi. Efsanevi Aeneas’ın İtalya topraklarına ilk adımını atması; burada Roma soyunun temellerini oluşturmuş, destanlar onu bir kurucu olarak yüceltmiştir. Aeneas’ın oğlu Ascanius, bilinen Alba Longa şehrinin temellerini atarken kendinden sonraki nesil onun soydan geldiklerini iddia ederek tarih sayfalarına adlarını kazımışlardır. Romulus ve kardeşi Remus, bu kutsal soydan gelen bir diğer efsanevi kişilik olarak tarihteki yerlerini alacaklardı.
Kardeşler Arası Çatışma ve İlahî Müdahale

Alba Longa’nın kadim topraklarında, iki kardeş arasında içten içe büyüyen, tarihin tekerrür edeceği bir çatışma yaşandı. Babalarının ölümünden sonra krallık Numitor’un olması gerekirken kardeşi Amulius tahta çıkma hırsıyla dolup taşarak bu kutsal tacı eline geçirdi. Amulius, Numitor’u zorla tahtından indirdi, onun yerini alarak kenti despot egemenliği altına aldı. Bununla da kalmadı oğlunu öldürttü ve kızı Rhea Silvia’yı da şehrin sürekliliğini simgeleyen kutsal ateşin sönmemesi için korumakla yükümlü olan, evlenmeleri ve çocuk yapmaları kesinlikle yasaklanan Vesta Rahibesi olması için tapınağa gönderdi. Böylece Rhea hiçbir zaman evlenip çocuk sahibi olamayacaktı. Niyahetinde taht rekabeti yaşayacağı bir vârisin de önüne geçmiş oldu. Amulius’un önünde artık hiçbir engel kalmamıştı.
Ancak Amulius’un hesaplamadığı bir gerçek vardı: Tanrıların iradesi. Rhea Silvia’nın, Vesta’nın rahibesi olarak atanmış hayatı, savaş tanrısı Mars’ın müdahalesiyle köklü bir değişim geçirdi. Mars, ateşin içinden belirerek Rhea’ya tecavüz etti. Rahibe, bu birleşmeden ikizlere hamile kaldı. Romalı tarihçi Livius, bu anlatının aksine, tecavüz eden kişinin belli olmadığını (bazı kaynaklarca Amilius’un bile adı geçer) aktarmıştır. Rhea, Amulius’un öfkesinden saklanmaya çalışsa da, bu haberin öğrenilmesi uzun sürmedi. Kral, ikizlerin Tiber Nehri‘ne bırakılmalarını buyurdu; ancak kaderin cilvesiyle şanslı ikiz kardeşleri, susuzluğunu gidermek için nehire inmiş olan Lupa adlı dişi kurt nehrin sularından çekip kurtardı.
Romulus ve Remus’un Başlangıç Yolu

Dişi kurt bulduğu bu çocukları emzirerek açlıklarını giderdi ve göz kulak oldu. Büyüdüklerinde, Romulus ve Remus adlarını aldılar. İkisi de yalnızca çoban ya da çiftçi değil, kraliyet soyundan gelen ve tanrıların çocukları olarak kendilerini gösteriyorlardı. Fiziksel görünümleri, köklerinin gerçekliğini apaçık ortaya çıkarıyordu. Bir süre sonra Faustulus adlı bir çoban tarafından keşfedildiler. Çoban onların görünüşünden sadece ormanda büyüyen yetim çocuklar olmadıklarını anlamış olsa gerek ki ikizleri yanına aldı. Başka bir anlatıya göre de, çoban onları daha bebekken dişi kurt tarafından emzirilirken bulmuş ve eşi ile birlikte yetiştirmişti.
Tapınak Hırsızlığından Krallık Mücadelesine

Livius’un anlattığına göre, Palatinus tepesinde, bereket tanrısı Lupercus’a adanan ve köpekler ile keçilerin kurban edildiği Lupercalia festivalinde büyük bir karışıklık yaşandı. Festival sırasında çıkan kargaşada iki kardeş, tapınak hırsızlığı yapmaktan suçlandılar. Bu suçlamalar sonucunda Remus, kral Amilius’un çobanı olarak bilinen bir kişi tarafından esir alındı ve krala götürüldü. Tapınak, Amilius’in kardeşi Numitor’a ait olduğundan, Remus hemen Numitor’un yanına teslim edildi ve hapse atıldı.
Remus’un ölümüne kesin gözüyle bakıldığı için, çocukların kimliğini bilen ve endişe duyan çoban Faustulus, sonunda gerçeği açıklamak zorunda kaldı. Romulus, bu gelişmenin ardından diğer çoban arkadaşlarını toplayarak bir plan yaptı ve saraya baskın düzenledi. Bu baskın sonucunda; Romulus ve arkadaşları, Amilius’i öldürdü ve böylece iktidarı ele geçirdi.
Romulus ve Remus’un Çatışması

Artık başka bir dönem başlıyordu. Numitor kral olarak tahtını geri alabildi, halk da bu yeni yönetimi coşku ile kabul etti. Romulus ve Remus büyüyemedikleri bu şehirde kalıp kendi kentlerini kurmak istediler; ancak aralarında kenti nerede kuracakları konusunda anlaşmazlık cereyan etti. Bu tartışma, ileride daha fazla çıkacak olanların ilkiydi. Bunun üzerine, kral Numitor’un da isteği ile kehanete uygun hareket etmeye karar verildi. Augurlara danışılacak, kuşların uçuşuna bakılarak tanrıların isteğini dile getireceklerdi. Kehanet iki kardeşe farklı kentleri uygun gördü. Romulus Palatinum tepesini aldı, Remus ise Aventinum’u.
Elbette hırslı iki kardeş için bu yeterli değildi. Kehanet için kuşların uçuşu gözlemleniyordu ve bu durum kardeşler arasında yeni bir anlaşmazlığa yol açtı: kuşların fazla oluşu mu önemliydi yoksa onları ilk gören mi? Remus kuşları ilk gördüğünü bildirerek kralın kendisi olması gerektiğini diretiyordu, Romulus ise kardeşinin gördüğünün iki katını gördüğünü söyleyerek böbürleniyordu. Aralarındaki anlaşmazlık sürekli hale geldi ve Romulus, ona verilen bölgeyi duvarla çevrelemeye karar verdi. Birbirleriyle adeta yarışır hale gelmişlerdi, o bir kat çıkıyorsa diğeri iki çıkıyordu. Remus hem Romulus’u hem de onun kentini alaya almaya başladı, bununla da kalmıyor kentin duvarlarından atlayarak rahatsızlık da veriyordu. Öfke ve aşağılanma ile gözü dönen Romulus, kardeşi Remus’u gözünü kırpmadan öldürdü. Böylece Roma’nın ilk kralı oldu.
Roma’nın Kuruluşu ve Romulus’un Çöküşü: Kadınlar, Savaşlar ve İktidar Mücadelesi

Roma şehri kurulmuştu ama neredeyse tamamı erkeklerden oluşan bir nüfusa sahipti. Yönetim sistemini oluşturmuş, Senato atamıştı. Buna rağmen; vatandaşların çoğu suçlular, köleler ve kaçaklar gibi topluluktan oluşuyordu. Ayrıca kentin ve soyların sürekliliği için gereken kadınların sayısı ise çok azdı. Romulus, gücünü sergilemeye her daim hazır ve akıllı olarak bilinen bir kral olarak bir plan kurguladı. Yakın bölgelerdeki kadın nüfusunu kendi kentine çekmek için bir eğlence düzenlemeye karar verdi. Tahılların koruyucu tanrısı olarak bilinen Consus adına bir festival düzenledi. İtalya’nın her bir yanından gelen diğer Latin kökenli soylar, her şeyden habersiz olarak bu festivale katıldılar. Yabancılar eğlenceye odaklandıkları sırada Romulus ve yurttaşları, kadınları kaçırıp onları Romalı bekâr delikanlılarla evlenmeye zorladılar.
Bu olay fark edildiğinde ortalık karışmaya başladı. Sabinler başta olmak üzere Latin soyları, Roma’ya karşı savaş açtılar. Fakat yapılan evliliklerin bazılarının iyi sonuçlandığından bahsediliyordu. Zorla alıkonulan kadınlar, bu evlilikleri istediklerini söyleyerek ortalığı yatıştırmaya uğraşmışlardı. Onların arabuluculuk dışında hiçbir şansı yoktu, ailelerinin katledilmesini önlemeleri gerekiyordu. Sabinler, aksine hiç yatışmadı ve yeni bir savaş açtılar. Bu savaş, öyle kanlıydı ki kazananı olmadı. Bu yüzden hem Romulus hem de Sabin kralı Titus Tatius anlaşma yaparak ikili yönetimi tercih ettiler; ancak bunun da sonu Tatius’un ölmesi ile sonuçlandı. Romulus kendine yakın olan pek çok kenti de ele geçirdi, güçlendikçe daha da hırslanan bir yöneticiye dönüştü. Bu sebeple, idare gücünün tek elde toplanmasından keyif almayan ve yönetimdeki yerini geri isteyen senato tarafından öldürüldü. Ama kendisine daha tanrısal bir son addedenler de vardı. Gizemli bir şekilde çıkan fırtınada ortadan kaybolduğu, ölümünün ardından göğe yükselip tanrısal bir yıldıza dönüştüğü de söyleniyordu.
Kaynakça
Livy. History of Rome, Volume I: Books 1-2. Translated by B.O. Foster. Loeb Classical Library 114. Camridge, MA: Harvard University Press, 1919.
Plutarch. Lives, Volume I: Theseus and Romulus. Lycurgus and Numa. Solon and Publicola. Translated by Bernadotte Perrin. Loeb Classical Library 46. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1914.
Kapak Görseli: Wikimedia Commons.