Aşk, edebiyattan felsefeye, psikolojiden sinemaya kadar uzanan geniş bir yelpazeye konu olmuştur. Yaygın olarak duygusal kısmına odaklanılmak istenen bu sürecin, beynimize yansıması ise oldukça ilgi çekicidir. Aşık olduğumuzda kalbimiz kadar beynimiz de dönüşüm yaşar.
Aşık Olmanın Nörokimyası: Beyinde Neler Oluyor?

Aşk kavramı geçmişten bugüne birçok edebiyatçının ilgi odağı olmuştur. Oscar Wilde’a göre; “Aşk karşılıklı bir yanlış anlamadır.” Sabahattin Ali için ise; “Dünyada hayatın tek bir manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini beklemeden sadece sevmek.” Aşk gerçekten filmlerde, kitaplarda, duygu yüklü şiirlerde anlatıldığı gibi mi?
Bilimsel açıdan yorumlandığında aşkın her duygu gibi beyinde başlayıp beyinde bittiğini söyleyebiliriz. Beyindeki orta beyin, sevgiyi algılar ve sevgilinin görülmesiyle kalp atış hızını artıran kimyasallar salgılar. Aşkın başlangıcında dopamin, endorfin ve sinir büyüme faktörleri artarken, serotonin azalır. Aşk sevgiye dönüşünce hormon seviyeleri normale döner. Aşkın sanıldığı gibi bir ömür boyunca devam etmediğini, 12-18 ay sürdüğünü söyleyebiliriz. Fakat aşk döneminde kurulan sağlıklı sevgi bağları, daha sonraki dönemlerde de sürdürülebilir.
Bağlanma Stilleri ve Beyin Kimyasının Etkileşimi

Bağlanma şekli çocuk ile bakımveren arasındaki duygusal ilişkiye bağlıdır. Bu dönemde kurulan sağlıklı ilişkiler kişiye yetişkinlik yaşamında kolaylık sağlar. Bakımveren tarafından sevgi, şefkat, güven ve geri kalan tüm temel ihtiyaçların karşılanmaması durumunda kişi yetişkin olduğunda sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanır. Psikanalist John Bowly tarafından kurulan ve gelişim psikoloğu Mary Ainsworth tarafından geliştirilen bağlanma teorisi dört ana başlıkta incelenir:
1.Güvenli Bağlanma

Güvenli bağlanma stiline sahip bireylerin bakımverenleri; çocukken, duygusal ve fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Güvenli bağlanan kişiler:
- İlişkilerinde sağlıklı sınırlar koyabilirler. Aynı zamanda karşı tarafın sınırlarını da aşmazlar.
- Oksitosin salınımları dengelidir.
- Yakın ilişkilerinde kaçma veya bağımlı olma gibi sağlıksız tutumlar sergilemezler.
- İletişimlerinde açık ve net bir tutum sergilerler.
- İlişkilerinde güven vermekten ve güvenmekten çekinmezler.
- Terk edilme kaygısı yaşamazlar.
- Savunmacı değil çözüm odaklı davranırlar.
2.Kaçıngan Bağlanma

Çocuk; sert, mesafeli veya reddedici bir ebeveyne sahipse kaçıngan bağlanma stilini geliştirebilir. Bu durum yetişkinlikte yakınlık kurmakta zorlanma veya tedirgin hissetme şeklinde kendini gösterir. Kaçıngan bağlanan kişiler:
- Fiziksel veya duygusal yakınlaşmayı tehdit olarak algılayabilirler.
- Aşırı bağımsız olma eğilimi gösterebilirler.
- İlişkilerde mesafeli davranırlar.
- Duygusal ihtiyaçları karşılama fikrinden hoşlanmazlar.
- İletişimde açık olmayı tercih etmezler.
- Eleştiriye karşı daha savunmacı davranabilirler.
3.Kaygılı(Güvensiz) Bağlanma

Tutarsız davranan ebeveynlerle büyüyen çocuklar kaygılı bağlanma stili geliştirebilirler. Kaygılı bağlanan kişiler sevgiye ihtiyaç duyarken aynı zamanda sevilmeye layık olmadıklarını düşünebilirler. Bu bağlanma stiline sahip kişiler:
- Terk edilme korkusu yaşarlar.
- Kortizol seviyeleri yüksektir. Terk edilme korkusu ve sürekli kaygı, stres hormonunu arttırır.
- Aşırı ilgi isteğinde ve onay arayışında bulunurlar.
- İlişkilerde karşı tarafı çok iyi tanımadan bağlanırlar.
- Yetersizlik hissiyle savaşırlar.
- Güven duymada zorluk yaşarlar.
4.Kaygılı Kaçıngan Bağlanma

Kaygılı kaçıngan bağlanma stilinde kişi, yakınlık arzusuyla uzak durma ihtiyacı arasında sıkışıp kalmıştır. Yakınlık kurmak isterler ama güvenemezler. Bu bağlanma stiline sahip kişiler:
- İlişkilerinde dengesiz davranışlarda bulunabilirler. Bir gün aşırı ilgiliyken ertesi gün mesafeli bir imaj çizebilirler.
- Duygusal tepkileri ani ve uçlarda olabilir.
- Reddedilme korkusu yaşadıkları için duygusal yakınlıktan kaçabilirler.
- Kendilerini fazla eleştirebilirler.
- Yakınlık kurduklarında çelişkili duygular yaşarlar. Hem yakın olmak isterler hem de yakınlıktan rahatsız olurlar.
Güvenli Bağ Kurmak: Eski Kalıpları Nasıl Aşarız?

Bağlanma stilimiz çocuklukta şekillenir. Ancak her zaman aynı kalmak zorunda değildir. Beynin değişebilirliği (nöroplastisite) duygusal ifadelerimizi ve ilişki kalıplarımızı yeniden şekillendirebileceğimizi gösterir. Yani geçmişte sağlıksız bir bağlanma stili geliştirdiysek bunu değiştirmemiz mümkün.
Değişim süreci farkındalıkla başlar. Kendi bağlanma stilimizi keşfetmek, hangi durumlarda nasıl tepkiler verdiğimizi kavramak bu noktada önemlidir. Süreci kolaylaştırmak adına; uzman desteği eşliğinde terapiye adım atmak, sağlıklı bağlanan bireylerle vakit geçirmek faydalı olabilir.
Güvenli bağlanmak demek yalnızca karşımızdaki insana güvenmek değildir aynı zamanda kendimizle barışmak, ihtiyaçlarımızı fark etmek ve başkalarının ihtiyaçlarına da kulak verebilmektir.
Kaynakça
“Aşık Olan Beyninizdir Kalbiniz Değil”. Np İstanbul. Web. Erişim Tarihi: 08.05.2025
“Bağlanma Stilleri Nelerdir, İlişkilere Nasıl Yansır?”. Getheltia. Web. Erişim Tarihi: 08.05.2025
Çağrı Mert Bakırcı. “Aşk Nedir? Nasıl Evrimleşmiştir? Nasıl Aşık Oluruz?”. Evrim Ağacı. Web. Erişim Tarihi: 08.05.2025
Öne Çıkarılan Görsel: pexels.com


