Roma denildiğinde akla ilk gelen şey, romantizmin ve tarihin iç içe geçtiği büyüleyici bir atmosferdir. Tarih kokan sarı binaları arasında gezerken kendinizi “Eat,Pray and Love” filminin sahneleri içinde yürür gibi hissederseniz. Roma’nın dar sokaklarında dolaşırken fırınlardan yayılan taze pizza ve kahve kokuları burnunuza dolarken, etrafınızı tarihi yapılar ve kalabalık turist grupları sarar. Şehir, her köşesinde sanat eserleri ve mimari harikalar barındırarak ziyaretçilerine eşsiz bir kültürel deneyim sunarken, sizi etkisi altına alır ve ne kadar gezseniz de doyamayacağınız bir yere dönüşür.

Roma yetinemediğim ve yetinmek istemediğim bir şehir olarak hafızamda yer etti. Gitmeden önce nereleri görelim, nerelerde yemek yiyelim, neleri tadalım ve nerede kahve içelim diye araştırırken karşıma çok güzel mekanlar ve lezzetler çıktı. Roma sokaklarında keşfettiğim tatları gelin birlikte gezelim.
1.Da Luigi – Romalılarla Baş Başa Yemek

Yerel Roma mutfağını tatmak ve turistlerden uzak bir kaçış noktası isterseniz eğer Da Luigi sizi harika bir sokak arası yemek molasına davet ediyor. Bu restoran için Trevi Aşk Çeşmesinden 30 dakika kadar yürümeniz gerekiyor. Turistlerin olmadığı sakin yemek yiyebileceğiniz bir yer. Ayhan Sicimoğlu’nun İtalya’ya gitmeden okuduğum “Hastasıyım” kitabında burayı tavsiye ediyordu. Aynı zamanda da yemek fiyatları diğer restoranlara göre daha hesaplıydı. 1938 yılından bu yana hizmet veren restoranda karidesli risotto, enginar kızartması, sebze çorbasını deneyimleme fırsatımız oldu ve yediğim en iyi risottoyu burada yediğimi düşünüyorum.

Da Luigi, Enginarı bu şekilde kızartınca, daha önce yediğim enginarlardan çok farklı ve lezzetli olduğunu farkettim. Sebze çorbasını ise adeta sebze yemeği gibi hazırlamışlar; içinde patates, kereviz ve havuç olan bu yoğun kıvamlı çorba, bana yemek hissi verdi. İtalyan mutfağının sadece pizza ve makarnadan ibaret olduğu algım ise her geçen gün biraz daha siliniyordu.

Enginar kızartması, risotto ile birleşince cipsi andıran çıtır bir lezzete dönüşmüştü. Birlikte harika bir uyum yakaladıklarını ve tatların birbirini tamamladığını hatırlıyorum.
2. Da Enzo – Beklemeye Değer Tatlar

Mekan, ismini yıllar önceki sahibi Enzo’dan alıyor. Ve yıllar önceki samimi ve az masalı halini özellikle korumaya çalıştıkları hala hissediliyor. Trastevere bölgesinde olan Da Enzo, Aşk çeşmesine, Pantheon‘a yakın bir konumda değil. Yaklaşık 35 dakika yürüyüşün ardından ulaştığımız bu mekan, şehri ikiye bölen Tiber Nehrinin diğer tarafında kalıyor. Daha bohem ve yerel bir atmosfere sahip olan bu bölgede, Da Enzo‘nun çevresinde keşfedebileceğiniz birçok kafe ve bar bulunuyor.

Da Enzo’da yemek yemek için uzun kuyruklar beklediğiniz bu küçücük mekan sıra beklemeye gerçekten değerdi. Mekanın küçük masaları yemeği samimi bir ortamda yemenizi sağlıyor.

Biz saat 17:30 gibi kuyruğa girmiştik, 18:30 gibi yemek yiyebildiğimiz hatırlıyorum. Çünkü İtalya’da bazı restoranların çalışma saatleri normalden farklı olabiliyor. Mesela 15:00’te kapatıp saat 19:00’a kadar açılmayabiliyorlar. Birkaç restorana gittiğimizde bu yüzden kapıdan döndüğümüzü hatırlıyorum. Da Enzo’da 15:00’te kapatıp 18:30 gibi açılıyordu. Genelde turistik lokasyonlarda ve çok talep gören restoranlarda bu tarz bir çalışma sistemi vardı.

Cacio e pepe, kabak çiçeği kızartması, panzanella, mascarpone peynirli dağ çilekli mousse yediğimiz yemeklerdi. Ve hepsi birbirinden güzeldi. Ama özellikle kabak çiçeği kızartması ve dağ çilekli mousse tadı damağımda kalan lezzetlerdendi. Toskana mutfağına ait, ekmek ve domatesle hazırlanan, yaz mevsiminde tutulan bir salata türüdür.

İtalyan mutfağının en bilinen ve sevilen makarnalarından biri olan cacio e pepe, peynir seven biri için gerçekten çok lezzetliydi. Sadece bol parmesan ve karabiberle hazırlanan bu makarna, minimal malzemeyle maksimum tat sunuyordu.

Da Enzo’da yediğim yemeği taçlandıran lezzet kesinlikle dağ çilekli mousse‘du. Eğer yediğim yemek çeşidi çok fazla olmasaydı bir tane daha yiyebileceğim harika bir tatlıydı. Özellikle mascarpone peyniri ve dağ çileğinin birleşimi bu tatlıya muazzam bir tat vermiş. Eğer Roma’ya yolunuz düşerse Da Enzo’ya şiddetle gitmenizi tavsiye ederim.
3. Ciampini – Gelato: İtalyan Dondurmasının En Lezzetli Hali

Dört kuşak dondurma üreticisi olan işletme “bizim için donduma ailenin gerçek bir üyesi ve üretimimizin amiral gemisidir.” diye bahsediyor. Piazza San Lorenzo meydanında bulunan 70 yılı aşkın süredir bulunan ve aile işletmesi olan Ciampini özellikle sabah kahvesi ve gelato için harika bir uğrak noktası. Özellikle sokak kısmındaki masalarında oturmanızı ve Roma’yı hissetmenizi tavsiye ederim. Aynı zamanda çok güzel tatlıları ve İtalyanların apperetivo dedikleri akşam yemeği öncesi küçük atıştırmalıkları ve Aperol‘ü de çok güzelmiş diye duymuştum.

Nostaljik ve ikonik atmosferiyle Ciampini, içtiğimiz en lezzetli espresso ve macchiato’nun adresiydi. Özellikle zarif kahve fincanları ve şık dondurma kupları çok hoş bir detaydı.

Mangolu ve böğürtlenli gelato’nun tadına baktık. Ayrıca gelato bizim dondurmalarımızdan farklıydı özellikle burada yediğim meyvenin gerçek tadını hissettim şeker tadı hiç yoktu ve tatil boyunca bir çok kez gelato yedim. Ciampini özellikle gelato üzerine üretim yapan bir işletme. Ve “lab” adını verdikleri bir atölyede çocuklara, yetişkinlere gelato eğitimi veriyorlar.
Roma’ya bizim gibi Ekim ayının başlarında gittiyseniz gündüz saatlerinde yanınıza yelpaze almanızı, eğer yoksa Roma’da kendinize güzel bir yelpaze satın almanızı tavsiye ederim. Bu görseldeki yelpaze bana yakın bir arkadaşımın İtalya’dan getirdiği hediyesiydi.

Ciampini iç dekorasyonu tam nostaljik pastane havasındaydı tatlı vitrinleri ve bar kısmı çok iştah açıcıydı.
4.Rosati – Kahve Sevenlere Tarihi Bir Cafe

Popolo meydanında yer alan tarihi bir cafe olan Caffè Rosati, 1920’lerden bu yana Roma’ya yönelen sanatçıların ve aydınların favori mekanı olmuştur. 60’lı yıllarda önemli yönetmen Federico Fellini’nin yanı sıra Pier Paolo Pasolini , Italo Calvino gibi yazarlar, Mario Schifano ve Giosetta Fioroni gibi sanatçılar da buranın kaçırılmaması gereken konukları arasındaydı ve ayrıca Piazza del Popolo ekolü ressamlarının buluşma noktasıymış. Roma’nın gerçekten en güzel bölgelerinden biriydi bana göre.

Akşamüstü saatlerde uğramayı tercih ettiğimiz Rosati’de kahvelerimizi içerken, Popolo meydan manzarasını izlemek gerçekten çok keyifliydi. Hemen yanındaki restoran Pier Luigi ise Romalıların geldiği turist kalabalığından arınmış kaliteli bir mekandı. Ayhan Sicimoğlu kitabında hem Cafe Rosati’yi hem de Pier Luigi’yi tavsiye ediyordu.

Macchiato kahvesini daha önce pek sevmemiştim, bir Türk kahvesi tutkunu olarak, tatil boyunca keyifle tükettiğim tek kahve oldu diyebilirim. Hem hızlı içilebilen hem de oldukça ayıltıcı bir kahve olması sayesinde, gezmeye ara vermeden devam edebilmek için ideal bir mola seçeneği sundu.
5.Roma’ya Veda

Şehir adeta dev bir sanat müzesi gibi hissettiriyor ve içinde dolaşırken bir film sahnesindeymişsiniz gibi büyüleniyorsunuz. Sokaklarda yürürken aniden karşınıza çıkan heykeller ve Pantheon’un görkemi, insanı farklı bir zaman dilimine taşıyor. Somon ve sarı tonlardaki ahşap panjurlu binalar, yediğim harika makarnalar, serinletici gelatolar.. Tüm bu deneyimler Roma’ya yeniden vakit ayırmam gerektiğini bana hatırlattı ve bu şehre tekrar dönme sözü vererek ayrıldım.
Kaynakça:
Da Luigi Roma Web Erişim 27.02.2025
Da Enzo Web Erişim 28.02.2025
Ciampini Roma Web Erişim 28.02.2025
Rosati Web Erişim 28.02.2025