Roma, Alfonso Cuaron’un otobiyografik yönü ağır basan kendi filmografisinin en kişisel başyapıtlarından biridir. 1970’lerin başında Meksika City‘nin Roma adlı bir orta sınıf mahallesinde geçen film auteur yönetmen Cuaron’un kendi çocukluğundan esinlenerek yazıp yönettiği bir eseridir. Cuaron, belleği ve hafızayı incelikle işlediği bu filmde hayatımızdaki kadınlar temasını merkezine alırken, aynı zamanda 1970’lerin Meksika’sındaki siyasi çalkantıları da gözlemlememize imkan tanır. Roma ilk kez 2018’de 75. Venedik Film Festivali‘nde gösterildi ve oradan Altın Aslan‘ı kazanarak döndü. 2019 yılında ise Netflix ile birlikte daha geniş kitlelere ulaşmayı başardı.
Cuaron’un Gözünden Hayatındaki Kadınlar

Cuaron, orta sınıf burjuvası Meksikalı bir ailenin erkek çocuğu olarak kendini konumlandırıp hikayesini anlatırken çocukluğunda onlarla birlikte yaşayan hizmetçileri Cleo‘nun hikayesini ailesinin hikayesinden de biraz daha fazla ön plana koyuyor. Film birçok sahnesiyle gözümüze hitap eden estetik açıdan zengin karelerle ve üzerine konuşulmaya değer bir anlatım biçimiyle işliyor. Cleo ve Cuaron’un annesi gibi farklı sınıflara ait kadınların hikayelerinin birleştiği noktaları naif ve yalın bir anlatıyla bizlere sunuyor. Cuaron ailesindeki büyük değişimleri ve kopmaları anlatırken aynı zamanda hiç küçümsemediği bir yerden günlük hayatın sıradanlıklarını incelikle işliyor, filmin her karesinde bu rutinleri yaşayan bir fotoğraf gibi hafızamıza kazıyor. Özellikle Cleo’nun bulunduğu kadrajlarda onun ait olduğu sosyal sınıfa ve sahip olduğu hikayeye, Cuaron’un hayatındaki yerine dair izleri titizlikle takip ediyor, bir tarafıyla da Cleo’ya olan bakış açısını ve sevgisini gösteriyor. Annesinin sahip olduğu hikayeyi de izleyicilerin kucaklamasına samimi ve estetik anlatımıyla olanak sağlıyor. Büyük resme baktığımızda kadınların hikayesini izlesek de dönemin Meksika’sının politik dalgalanmalarının arka planda işlendiğini de söyleyebiliriz.
Kadın kavramını ana tema olarak ele alsa da sosyal sınıf kavramını ve dönemin siyasi atmosferini kadın temasından bağımsız konumlandırılamayacağını biliyor olmalı ki bu sayede gerçek ve bağ kurabildiğimiz bir hikaye ortaya çıkıyor. Aynı zamanda Cuaron, filmde bize yetişkin erkek kimliğini dayatmıyor. Daha çok çocukluğunun gözünden hayatındaki kadınları ve onların tanıklıklarını resmediyor, böylece Cuaron’a en çok hayranlık duyduğumuz noktalardan biri ortaya çıkıyor. Bir erkeğin gözünden kadınları izlesek de tek taraflı, sığ bir bakış açısına maruz kalmıyoruz. Baba figürünü filmde mesafeli bir yerden konumlandırması bu çıkarımımızı destekleyen önemli bir ayrıntı.
Roma’nın Sinematografik Dili

Roma’yı değerlendirirken göz ardı edemeyeceğimiz en önemli unsurlardan biri, kesinlikle filmin siyah-beyaz bir anlatımı tercih etmesidir. Cuaron’un bu tercihi sadece estetik bir kaygının ürünü değil aynı zamanda kendi çocukluğunun hafızasından süzülen bir ”anı defteri” etkisi yaratma arzusundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Siyah-beyaz tercih seyircide herhangi bir kopukluğa sebep olmuyor çünkü bunun yanında gündelik hayatın sıradan sahnelerinde doğal ışık tercih ederek gerçeklik hissini artırıyor. Filmin ses tercihlerine gelecek olursak; filmde müzik ile çok az karşılaşıyoruz bunun yerine yoldan geçen satıcıları, köpek havlamalarını, uçak seslerini ve sokak gürültüsünün hakim olduğu gündelik sesleri duyuyoruz. Bu sesler bizim filmin ve özellikle Cleo’nun dünyasına kolaylıkla girmemizi sağlıyor, izleyiciden daha çok adeta bir eşlikçi olmamızı istiyor.
Roma İzleyiciye Ne Sunuyor

Cuaron’un kendi hafızasının derinliklerini yokladığını filmi izlerken rahatlıkla hissetsek de kamerayı konumlandırma biçimi ile bir çocuğun gözünden hikayeyi takip ettiğimizi de kolaylıkla gözlemleyebiliyoruz. Film, sözel bir hikaye anlatıcılığından daha çok gerçek sinema olarak da nitelendirdiğimiz görsel bir hikaye anlatımı sağlıyor. Bu yüzden sözcüklerle değerlendirmek biraz zorlaşabiliyor, filmle ilgili yapılan yorumlar yer yer yüzeysel kalabiliyor. Her ne olursa olsun izlediğimizde tartışmaya pek yer bırakmayarak film tutkunlarına aradığı şeyi bulmuş hissini veriyor. Roma kişisel hafızadan toplumsal hafızaya uzanan anlatısıyla hikayesini kurarken güçlü sinematografisini de izleyicinin beğenisine sunuyor. Bununla beraber her izleyicinin kendi hikayesine, belleğine ve hafızasına doğru bir yol açıyor.
Kaynakça
- Cuaron, Alfonso. Roma. 2018. Netflix
Öne çıkarılan görsel: The Movie Database.


