Ripley Dizi İncelemesi: Daha Karanlık Daha Soğukkanlı

Editör:
Verda Ceylan

Steven Zaillian‘ın Patricia Smith‘in tüm zamanların en büyük gerilim romanlarından biri olarak kabul edilen “Yetenekli Bay Ripley” kitabından uyarladığı dizisi “Ripley” rahatsız edici bir psikolojik gerilim olarak karşımıza çıkıyor.

Roman, Matt Damon ve Jude Law’un başrollerini paylaştığı Anthony Minghella‘nın yönettiği Yetenekli Bay Ripley filmi de dahil olmak üzere pek çok uyarlamaya yol açtı. 1999 yapımı filmin ticari ve eleştirel başarısı göz önüne alındığında hikayenin bir dizi uyarlaması da kaçınılmaz oldu ve hikaye Netflix‘e satıldıktan sonra Andrew Scott yeni Bay Ripley olarak hayatımıza girdi.

Schindler’s List‘in Oscar ödüllü senaryo yazarı ve The Night Of‘un yaratıcısı Zaillian, Patricia Highsmith’in beş romanının merkezinde yer alan Tom Ripley karakterine yeni bir bakış açısı getirirken, izleyiciye 8 bölüm boyunca Hitchcock tarzı, büyüleyici ve karanlık bir hikaye sunuyor.

Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içermektedir. 

Cinayetle Gölgelenen Karanlık Bir Yol

Ripley NETFLIX

Dizinin ilk bölümü 1961 yılında Roma’da bir adamın, bir cesedi merdivenden aşağı sürüklemesiyle açılıyor. Ancak hikaye burada başlamıyor, 6 ay geriye giderek izleyiciyi, New York’ta fare istilasına uğramış bir dairede insanları kandırıp paralarını alarak hayatını kazanan Ripley ile tanıştırıyor. Daha sonra Ripley, oğlu Dickie‘yi (Johnny Flynn) rahatına düşkünlüğünü bırakıp Amerika’ya dönmeye ikna etmesi için varlıklı Herbert Greenleaf (Kenneth Lonergan) tarafından Avrupa’ya gönderiliyor. Ancak Tom, Dickie’nin Atrani’deki villasına vardığında işler değişiyor. Dickie ve onun temsil ettiği her şeyden büyülenen Tom, Dickie’nin yaşam tarzını benimseme takıntısının onu ele geçirmesiyle yalanlar, aldatmacalar ve cinayetle gölgelenen karanlık bir yola koyuluyor.

Sivri köşelerden çıkış yolunu titizlikle planlayabilen, hızlı düşünen biri olan Tom’un sosyopat kişiliği ve insanlığın kırıntısını bile gösterme konusundaki beceriksizliği, Ripley’i rahatsız edici, kasvetli bir saat haline getiriyor. İster aldatmacasını ilerletmek isterse suçlarını örtbas etmek olsun, Tom’un her hareketinin dikkatli bir şekilde haritalandırılması, gerilimin zarif bir şekilde artmasına olanak tanıyor. Titiz kompozisyonlar sayesinde dizi, sadece mekanları belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda İtalyan güzelliğini müthiş bir şekilde yakalıyor; bu, görkemli dekorun renk olmadan boşa harcanabileceği göz önüne alındığında hiç de fena bir başarı olmuyor.

Görsel Şölen: Siyah-Beyaz

Ripley NETFLIX

Ripley dizisinin en dikkate değer yönlerinden biri tamamen siyah beyaz çekilmiş olması. Dizi yağmurlu gecelerin bol olduğu, su birikintilerinde Ripley’in yansımalarını gördüğümüz, her sigaranın tıslamalarını duyduğumuz ve İtalya etrafında dolaşan muhteşem görüntüler içeriyor. Görüntü Yönetmeni Robert Elswit, sanat ve mimarinin çarpıcı görüntüleriyle her sahneyi izlenmeye değer kılıyor ve Atrani, Roma, Venedik… hepsi merdivenleri, heykelleri ve arnavut kaldırımlarıyla birer sanat galerisine dönüşüyor.

Zaillian’ın incelikli anlatımı önemli ayrıntıları vurguluyor ve küvetteki bir kan damlasından eski çift bir ayakkabıya kadar her şeye neredeyse tamamen kameranın gözüyle fazlasıyla ağırlık veriyor. Uzun süren yakın çekimler, Ripley’in yakalanmasına yol açabilecek olası gözden kaçan noktalar etrafında gerilim yaratıyor, ancak aynı zamanda ne kadar hazırlıklı olursak olalım, diğerlerinin eylemlerinin çoğunlukla belirlenemez olduğunu da gösteriyor. Bu nedenle, sezonun sonuna doğru göz kamaştıran bir mesafenin yanı sıra, kedi-fare oyununun ikna edici bir şekilde oynanmasına ve her karakterin gerçek gibi hissettirecek şekilde yazılmasına yardımcı oluyor. Teknede yaşanan cinayet 15 dakikalık destansı bir sahne olarak sözsüz bir şekilde kurgulanırken, dizinin genelinde İtalyan gazetesi manşetlerini bir dilden diğerine dönüştürerek ekranda İngilizce’ye çevirmenin çok zekice bir görsel hilenin de kullanılması bu görkemli siyah beyaz üzerinde hoş bir detay olarak göze çarpıyor.

Günümüzde renk varken siyah beyaz bir şey yapmanın bir anlamı olmadığı düşünülebilir. Ancak bana göre, günümüzde renkli yapımlara bu kadar alışmışken görsellerin odağının renklerden şekillere ve ışığa kayması dizide belirli bir derinlik içinde farklı bir atmosfer yaratıyor. Örneğin ilk sahnede Tom’un cesedi merdivenlerden aşağı taşıdığını görüyoruz. Sahne renkli olsaydı belki de kan görüntüsünden bunalmış bir sahne izliyor olabilirdik. Siyah beyazda ise, cesedin merdivenlere çarpma sesleriyle vücudun kontrolsüz uzuvlarının mide bulandırıcı gevşekliği sahneye hakim oluyor. Bu yüzden filmin renklerden uzak hali bizi farklı bir gerçekliğin ayrıntılarını izlemeye davet ediyor.

Daha Karanlık, Daha Soğukkanlı

Ripley NETFLIX

“Dickie’nin durumu… Sanki güneş üzerinize parlıyor ve muhteşem. Sonra seni unutuyor ve hava çok çok soğuk. Onun dikkatini çektiğinizde dünyadaki tek insan olduğunuzu hissediyorsunuz, bu yüzden herkes onu çok seviyor.”

1999 yapımı filmde Marge‘ın Dickie hakkında söylediği yukarıdaki sözler Zaillian’ın dizide yarattığı Dickie karakterinden çok uzak bir portre çiziyor. Jude Law‘un canlandırdığı Dickie doksanlara yakışan, kendi halinde, herkese kendini sevdiren bir karakterken Johnny Flynn‘in Dickie’si hoşnutsuz, yetiştirilme tarzına sırt çevirmiş, sanatçı olmaya çalışan daha bohem bir performans sergiliyor. Aynı şekilde Gwyneth Paltrow‘un canlandırdığı Marge karakteri daha saf bir temsiliyet yaratırken, Dakota Fanning, Marge rolünde ilk andan itibaren Tom’dan şüphelenmeye başlıyor.

Minghella’nın filmi kısmen masmavi gökyüzü, güneşle ıslanmış renk paleti nedeniyle seviliyor. Film sıklıkla terli, sıcak ve tutkulu bir şekilde uyarlanmış: Jude Law ve Gwyneth Paltrow İtalyan sahilinde muhteşem bir şekilde parlıyorlar. Zaillian’ın mini dizisi ise kara film tarzında ve buna uygun olarak ürpertici bir atmosfere sahip. Derin gölgelerin elmacık kemiği oyuklarına indiği, ışığın çubuklar ve panjurlarla bloklara oyulduğu soğuk bir uyarlama. Andrew Scott’un gözleri sadece karanlık görünmüyor; renkten ve insani duygulardan yoksun mermerleri andırıyor.

Dickie ve Tom arasındaki homoerotizm dizi uyarlamasında yok ve bu da yeni Tom Ripley’i duygusallıktan uzak olarak resmediyor. İki karakter arasındaki manyetizma boşluğu, diziye ekstra bir boyut kazandıracak bir kimyayı özlememize neden oluyor. Elliot Sumner, Freddie Miles’ı ilginç bir şekilde ele alırken, Maurizio Lombardo, Müfettiş Ravini rolünde oldukça etkili görünüyor.

Dizi hem İtalyan Yeni Gerçekçiliğine bir geri çağrı oluyor, hem de sekiz saatlik izlenme süresi, sinematografi ve farklı derinlikteki oyunculuklarla kendinden önceki yapımlardan farkını ortaya koyuyor. Sonuç olarak Zaillian’ın anlatımı Minghella’nınki kadar canlı olmasa da Ripley’in alaycı, kendine hizmet eden vahşetine getirdiği soğukkanlılık hikayenin tüm unsurlarıyla bir bütün oluşturuyor.

Sanatla İç İçe Kurgulanmış Bölümler

Ripley NETFLIX

Dizide yine diğer uyarlamalardan farklı olarak beni en çok etkileyen kısım sanatın ve özellikle resmin dizideki rolü ve bu unsurun olay örgüsünü ve karakterlerin içsel özelliklerini yansıtmaya nasıl katkıda bulunduğu. Ripley’in karakter ifadesinde, sınıf, takıntı ve hatta arzu temalarında önem taşıyan birkaç önemli tablodan bahsetmek yararlı olacaktır.

The Guitar Player tablosuyla Ripley, Dickie’nin İtalyan villasına ilk girdiğinde karşılaşıyoruz. Tablo, Picasso‘nun nesnelerin geometrik şekillere dönüştürülmesiyle karakterize edilen Analitik Kübizm döneminin bir parçasıdır. Resim seçiminin tesadüf olmadığı aşikar olmakla birlikte resim, Ripley’in kendisine empoze edilen bir gerçekliğe bağlı olmadığını ve Kübizm ustaları gibi kendi dünyasını yaratmak için her şeyi yeniden şekillendirdiğini vurgulamanın bir yolu aslında.

Dizide tekrarlanan Caravaggio vurgusu, merkezi bir figür olarak karşımıza çıkarak karakteri yansıtan anlamlarla ressamın eserlerindeki gibi bir chiaroscuro (ışık-gölge) yaratıyor. Patricia Highsmith kitabında Caravaggio’nun eserlerinden hiç bahsetmemişken Zaillian, eski ruhları ortaya çıkarmak ve karşılaştırmalar yapmak için Barok sanat eserlerini kullanıyor. Hatta son bölümde ressamın hayatından sahneler bile var. Burada kurulmak istenen en önemli bağlantı tabii ki Caravaggio’nun sadece bir sanatçı olması değil, aynı zamanda bir katil olması ve bunun doğurduğu sonuçlardan sürekli olarak kaçması. Ressamın resimleri aynı zamanda onun ışığı ve gölgeleri nasıl manipüle ettiğini de vurguluyor; tıpkı Ripley’in kendisini çevreleyenleri manipüle ederek yalan ağını ördüğü gibi. Aynı zamanda Tom, polisleri kandırmak için peruk ve sahte sakal taktığı sahnede evindeki aydınlatmadan da yararlanarak ünlü ressamı referans göstermiş oluyor.

Tom Ripley’in hikayeleri bir dereceye kadar onun eylemleriyle değil, sonrasındaki temizlikle de ilgili. Zaillian, Highsmith karakterinin bu yönüne eğilerek seyircinin zamanını, Tom’un kanıtları yoketmesiyle, sahte belgeleri hazırlamasıyla geçirmesini de sağlıyor. Yine de hepimizin Tom’da bağ kurabileceği bir şeyler var: Hırslarımız, kıskançlık duygumuz, bir şeyleri arzulamaya olan inadımız gibi.

Dizinin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

Kapak Görseli:

“Ripley Review”. IndieWire. WEB. 15.09.2024

Hünkar Derin
Hünkar Derin
et presque à l'état de pur esprit, je parle après ma mort...

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks