Return to Seoul Film İncelemesi: Tufandan Kaçarken Geçmişe Tutulmak

Editör:
Eyüp Can Gürer
spot_img

Yapımcı ve yönetmen Davy Chou’nun ikinci uzun metraj filmi olan Return to Seoul bize gerçek olaylardan esinlenilen bir kimlik arayışını sahnelemektedir. Return to Seoul aslında Davy Chou’nun Fransız bir aileye evlatlık verilmiş Koreli yakın bir arkadaşının hikâyesidir. Filmde geçen birçok sahne ve referans, Davy Chou’nun Busan Uluslararası Film Festivali nedeniyle Kore’de olduğu sırada, arkadaşının biyolojik ailesiyle yüzleşmesine eşlik ederken gözlemlediği olaylardan esinlenilmiştir. 25 yaşında, Fransız bir aile tarafından evlat edinilen Koreli Freddie, belki de insanlık tarihinin en eski sorularından biri olan “Ben aslında kimim?” sorusuna cevap ararken, Return to Seoul hayatında en az bir kez kendisine bu soruyu soran herkesin hikâyesi olmaktadır.

Kökenlerle Yüzleşme

Kaynak: Movie Database

Film boyunca hayatının sekiz yılına şahit olunan ana karakter Freddie, izleyicinin karşısına ilk kez Seul’de bir misafirhaneye giriş yaptığı sırada çıkmaktadır. Freddie kendisini, Tokyo uçuşunun tufan yüzünden iptal edilmesi nedeniyle tesadüf eseri Seul’de bulmuştur.  Ancak Freddie’nin Fransız bir aileye evlatlık verilmiş Koreli bir genç kadın olması izleyiciye bu seyahatin pek de tesadüf eseri olmadığını düşündürtmektedir. Freddie’nin öngörülemeyen ve çelişkili davranışları, Asya turuna çıkmış Fransız bir turistin gerçekten tesadüf eseri doğduğu ülkede bulunup bulunmadığına net bir cevap vermemizi mümkün kılmasa da Freddie’nin, istemeden dahi olsa, aidiyet hissinin peşinden kökenlerine doğru bir yolculuğa çıktığı kesin olarak söylenebilmektedir.

Freddie, filmin giriş kısmında, 25 yaşında, batı kültürüyle yetişmiş, bağımsız bir kadın olarak resmedilmektedir. Her ne kadar Fransız ailesinin sevgi dolu kollarında büyümüş olsa da reddedilme ve terk edilmeyle başladığı hayatında kendisine öfke, alaycılık ve umursamazlıktan bir savunma kalkanı oluşturmuştur. Filmde, mutlu bir çocukluk geçirdiğinden ve Fransa’nın kırsal kesiminde yalnız yaşadığından bahsedilse de eski Korelilere benzeyen yüz hatlarıyla ırkçılığa uğradığı ve kendisini tam olarak Fransa’daki yaşamına da ait hissedemediği kolayca anlaşılabilmektedir. Freddie, Fransızlık kalkanını Kore’de bulunduğu süre boyunca çoğu durumda savunma olarak kullanmaktadır ancak gerçekte ne Fransızdır ne de Koreli.

Freddie’nin kimlik arayışı ile kökenlerine doğru çıktığı yolculuk Hammond isimli evlat edinme kurumunda başlamaktadır. Kendisine Hammond’dan bahseden Tena ve Jiwan’a Seul’e gelişinin biyolojik ailesiyle ilgili olmadığını, onlarla tanışmakla ilgilenmediğini söylese de ertesi gün, elinde biyolojik annesi olduğunu düşündüğü bir kadınla çekildiği küçüklük fotoğrafıyla birlikte Hammond’un yolunu tutar. Hammond hem biyolojik babasına hem de biyolojik annesine hukuki prosedüre uygun olarak telgraflar çeker. Baba telgrafa kısa süre içerisinde cevap verirken anne çekilen tüm telgrafları cevapsız bırakır ve Freddie bir kez daha reddedilmeyle yüzleşir.

Movie Database

Freddie ve biyolojik babasının buluşması geleneksel bir tavuk suyu çorbası restoranında gerçekleşir. Freddie’ye kaldığı pansiyonda tanıştığı Koreli Tena isimli arkadaşı Fransızca-Korece çevirmenliği için eşlik etmektedir. Return to Seoul filminin en önemli sahnelerinden biri olan tavuk suyu çorbası restoranı sahnesi aynı zamanda Davy Chou’ya Return to Seoul filmini çekmeye ilham olan buluşmanın beyaz perdeye aktarımıdır. Davy Chou, gerçekte şahit olduğu öfkeyi, birbirine baba-kız kadar yakın olması gereken insanların arasındaki kültürel farklılık ve dil ile örülen soğukluk duvarını sahneye başarılı bir şekilde işlemiştir.

Freddie, karşısında pişmanlıkla günah çıkartan ve hüznünü dile getiren biyolojik babasına karşı ilk buluşmalarından itibaren düşmanca bir tutum sergilemektedir. Kendisi ile ilgili merak edilip sorulan her soruya karşı kabaca cevap verir ancak Tena, söylediği kaba cümleleri karşı tarafa her zaman yumuşatarak aktarır. Tena, Freddie’nin evlatlık verilmediği ve (doğum adı olan) Yeon-Hee (Korece: Uysal ve neşeli) olarak Kore kültür ve gelenekleriyle büyüdüğü bir ihtimalde dönüşebileceği genç kızı simgelemektedir adeta. Babasının kendisini ekonomik zorluklar nedeniyle istemeden de olsa Hammond’a bırakmak zorunda kalmasını kayıtsız bir şekilde dinler. Freddie, biyolojik babasıyla tanışmak için kendi harekete geçmiş olsa da buradaki ziyareti boyunca ördüğü öfke, kibir ve soğukluk duvarı ve onu tanımak istemeye gösterdiği bariz ilgisizlikle adeta intikam almaktadır.

Farklı Kimlikler

imdb.com

    “Çocuklarınızı terk ettikten sonra minik iyi Koreliler olmasını mı istiyorsunuz?”

Return to Seoul Freddie’ye farklı kültürler aracılığıyla farklı kimlikler sunmaktadır. Babasıyla buluşması, evlatlık verilmesiyle kopan biyolojik baba-kız ilişkilerini gözler önüne sermekle birlikte, Freddie’ye kök arayışında alternatif bir yaşam tarzı dayatır. Freddie, herhangi bir duygusal ilişkiye bağlı olmayan ve tek gecelik ilişkiler süren, özgür ve bağımsız bir yaşam sürerken, biyolojik babası kendi geleneksel aile babası bakış açısıyla ona Kore’de kalarak evlenmesinde yardım edeceğini söyler. Freddie, henüz biyolojik babasıyla ilişkisini içine sindirememiş ve öfke doluyken kendisinden geleneksel bir Kore yaşamı sürmesi ve aile kurması beklenmektedir.  Ancak Freddie, ne birinin saygılı ve boyun eğen kızı ne birinin sevgilisi ne de aile kurmak isteyen biridir. Babasının ısrarlı takibe varan görüşme isteği ve ona dayattığı yaşam tarzı, böylece kısa süreli ilişkilerini de koparır.

İki sene sonra Freddie tekrar, izleyiciyi şaşırtan bir şekilde Kore’dedir. Filmin giriş kısmının sonunda, kendisine biyolojik babası ve arkadaşları tarafından dayatılan minik iyi Koreli kişiliğini şiddetle reddeden ve Fransa’ya döneceğini vurgulayan Freddie, kendine Kore’de yeni bir hayat kurmuştur. Freddie’nin o ana kadar sergilediği, öfkeli, alaycı ve umursamaz karakter yapısı, izleyicinin kendisiyle empati yapmasını zorlaştıran bir anti-kahraman görünümü oluşturmuşsa da biyolojik annesinin kendisiyle görüşmek istememesi nedeniyle duyduğu üzüntü; öfke ve alay ile oluşturduğu koruma kalkanından sızmaya başlamaktadır.

nyctimes.com

Freddie, zaman içerisinde kırılgan da olsa babasıyla olan ilişkilerini düzeltmiştir. Ancak annenin çağrılarına cevap vermemesiyle aidiyetsizlik hissi de derinleşmektedir. Freddie’nin kendisini herhangi bir yere ya da birine ait hissedememesi hikâyenin başlarında onu dış etkenlere karşı savunmasız kılan bir etkenken, bunu en savunmasız anında çevresine gözdağı veren bir silaha çevirebildiği de görülmektedir. Biyolojik babasının iyi geçen bir akşam yemeğinden sonra kültürel olarak kendilerine garip gelen vedası sonrasında, sevgilisi Maxime’e dönerek, “Seni bir çırpıda hayatımdan silebilirim.” demesiyle “Ben kimseye ait değilim.” demektedir adeta.

Acaba Annem Beni Düşündü Mü?

medium.com

“Her doğum günümde kendime aynı soruyu soruyorum.

Acaba annem beni düşündü mü?”

Freddie’nin öngörülemez ve ani değişen tavırları biyolojik annesiyle tanıştığında nasıl bir tutum içerisinde olacağını kestirmemizi zorlaştırmaktadır. Ancak Freddie’nin aidiyet hissini bulacağı umuduyla kökenlerine doğru çıktığı yolculukta, biyolojik annesine verdiği önem, biyolojik babasına verdiğinden daha fazladır. Biyolojik babasının sarhoşken, “Mija… Hepsi benim suçum. Olgun değildim. Bir şeyler söyle! Niye konuşmuyorsun? Mija!” ifadelerinden, biyolojik annenin Freddie / Yeon-Hee’yi aslında Hammond’a bırakmak istemediği anlaşılmaktadır. Freddie’nin, biyolojik annesine duyduğu kırgınlık, merak ve özlemi derinleşirken, izleyicide tüm cevapların biyolojik annede olduğu beklentisi de artmaktadır.

Ancak Davy Chou, izleyiciye o katarsis anını yaşatmamıştır. Biyolojik anne ile buluşmanın Freddie’nin yolculuğunun neticeleneceği son durak olacağı beklentisi, Freddie’nin yıllar boyunca öfke, umursamazlık ve alaycılıkla oluşturduğu savunma kalkanını indirdiği duygusal bir sahne olarak yaşanmıştır yalnızca. Biyolojik anne bir sır perdesi olarak kalmaya devam etmiş, sorular cevaplanmamıştır.

Müziğin Müttefikliği

Movie Database

Müziğin Freddie’nin hikâyesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. Arkadaşları, ailesi ve toplum ona kim olduğu ya da olması gerektiğiyle ilgili diktalarda bulunduğunda müziğin kurtarıcılığına birçok sahnede şahit oluyoruz. Vintage bar sahnesinde, Freddie’nin kendisine dayatılan kimliklerin stresinden kendi seçtiği bir şarkıda dans ederek kaçması, yemek sahnesinde herkesi tek masada toplamaya başlamadan önce çalan şarkıyla cesaretlenmesi, babasıyla müzik aracılığıyla bağ kurması müziğin kendisine güç veren bir arkadaş olduğunu göstermektedir.

Fragmanı izlemek isteyenler için:

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi Film İncelemesi: Bir Mühendisin Ütopyası

68 kuşağının rüzgârını arkasına alarak kendi bağımsız ada devletini kuran İtalyan mühendis Giorgio Rosa'nın gerçek hayat hikâyesini işleyen, eğlenceli, ilham ve umut dolu bir film.

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.