Renklerin ve Kumaşın Dansı: Ünlü Ressamlardan Göz Kamaştıran Elbiseler

Bahar Teğin
Bahar Teğin
her gün biraz daha ölüyoruz azizim.
spot_img
Editör:
Esra Şahin
spot_img

Sanat eserleri farklı dünyalar yaratırken, bunların içinde estetik açıdan daha çekici olanlar ayrıcalıklı bir konumda bulunmaktadır. Eserler, renklerin büyüsü içinde dans ederken, bazı tablolarda yer alan figürlerin giysileri de öne çıkmaktadır. Bugünlerde moda endüstrisi bu kadar göz önündeyken, geçmişten bugüne sadece boyalarla güzel elbiseler tasarlayan ressamlar vardı. Şimdi birlikte, tablolardaki en çarpıcı elbiselere bir göz atalım.

John Singer Sargent

John Singer Sargent, Madame X’in Portresi (Madame Pierre Gautreau) – 1883–1884

Portre tablolarının aranan ressamı Sargent’in eserlerinde, güzel elbiseler geniş bir yer tutar. Ressamlık kariyerini Paris’te başladığı eğitimle taçlandıran ressam, daha sonra salon hayatında tanındı ve birçok teklif aldı. Aile portreleri ve bireysel portreler çizerken sadece suretlere değil elbiselere de bambaşka bir renk katıyordu. Özellikle aile portrelerinde farklı bir çerçeve sunuyordu. Resimlerinde özel kumaşları yansıtmanın yanı sıra duygu durumlarını da farklı bir şekilde aktarıyordu. Eserleri, kendi imzasını taşıyarak tanınır oldu. “Madame X” portresi, bir rica üzerine yapılmış bir eser olarak dikkat çeker. Tablodaki kadın yaşadığı dönemde güzelliği ile göz alırken, elbisesi üzerindeki detaylar, refah ve zenginlik seviyesini vurgular. Kadının güzelliğini resmedebilmek zor olmalı ki sanatçı özellikle kadının beyaz tenini eşsiz bir siyah elbiseyle resmederek ortaya koymaya çalışmış.

John Singer Sargent, Millicent’in Portresi, Sutherland Düşesi – 1904

Bir önceki resimde dönemin zengin ve güzel kadını olan Sutherland Düşesi Millicent Leveson-Gower, zarif siyah elbisesiyle göz alırken, yukarıdaki resimde elbise tamamen farklı bir tarzı temsil ediyor. Her ikisi de benzersiz iki tarzı temsil etmekte. Yukarıdaki tabloda bir önceline kıyasla, doğada ağaçların rengiyle uyumlu yeşil çiçekli bir elbise öne çıkmaktadır.

Sir Frederick Leighton

Frederic Leighton, Ateşli Haziran – 1895

Flaming June‘un yorumlandığı bu tabloda göze çarpan ilk detay, kadının sıcak bir yaz gününde keyifli bir şekerleme yaparken tasvir edilmesidir. Bu tablo, bir hikayeyle karşımıza çıkıyor; söz konusu eser, Leighton’ın ölmeden önceki yıl Kraliyet Akademisi sergisi için sunduğu birkaç eserden biriydi yani son tablolarındandı. Leighton, Viktorya Dönemi’nin en büyük sanatçılarından biri olarak Kraliyet Akademisi’nde uzun zaman başkanlık yaptı. Sanatla küçük yaşlarda tanışmış ve döneminde çok büyük bir etki bırakmıştır.

Tabloda sıcak bir yaz gününde şekerleme yapan estetik duruşlu bir kadın resmediliyor. Resimdeki çekicilik sadece bir dinlenme anını değil, aynı zamanda kullanılan renkleri ve görselliği de vurgular. Tablonun adı olan “Ateşli Haziran” ismi ile görsel kompozisyonuyla uyum içindedir. Kadının elbisesi, sıcak yaz günü, arkadaki denizin sakinliği bir bütün oluşturmuştur.

The Painter’s Honeymoon, Frederic Leighton – 1864

Leighton bu eserinde bir balayını resmetmiş ve diğer eserlerinin aksine daha farklı bir kompozisyon kullanmıştır. Genellikle kullandığı erkek figürü bu eserinde de kullanmış olması dikkat çekicidir; bu figürü kullanmayı sevdiği izlenimini uyandırmakta. Kadın figüründeyse diğer eserlerinin aksine, daha derli toplu bir sunum seçmiş durumdadır. Bu tablonun öne çıkan özelliği ise kumaşın sanki gerçek gibi yere süzülüşüdür. Her ne kadar sıradan bir elbise gibi dursa da aşağı doğru katlanış ve akışıyla aydınlık bir etki yaratmaktadır.

Edgar Degas

Edgar Degas, Swaying Dancer (Dancer in Green) – (1877–1879)

Edgar Degas ve balerinleri onun resimlerinin gözde simgesiydiler. Sanatçı özellikle elbiseler ve bu elbiselerin detaylarıyla Emperyonist dönemde ön plana çıkışmıştır. Parlak kostüm ve renklerin etkileyici şekilde birbiri içine geçişi balerinlerin zarif hareketleri renkleriyle birleşerek izleyiciyle buluştu. Degas, kendisini genellikle realist ve bağımsız bir sanatçı olarak nitelendirmeyi tercih ederdi. Degas bir keresinde Parisli sanat tüccarı Ambroise Vollard’a “İnsanlar bana dans eden kızların ressamı diyor” da demişti.

Dancers in Pink, Edgar Degas – 1885

Eserlerinin birçoğu hazırlık aşamasında, dinlenme ya da dansın çeşitli aşamalarındaki dansçıları resmetmeye odaklanmıştı. Pembe bale elbiseleri içinde bir sahne. Ana figürler ön planda yer alan dört dansçı olarak görünse de arka plan, işin aslını değiştiriyordu. Eser canlı renkleri hareketli bir dans ile bütünleştirerek görsel bir şölen sunuyor. Saçlardaki çiçek detayları ve aksesuarlar, tabloya canlılık veren unsurlardır. Bu tablo ilk olarak Özgürlük Heykeli fonu için para toplamak amacıyla sergilendi. Bu dönemde bazı eleştirilere maruz kaldıysa da amacına ulaştı.

Gustav Klimt

Gustav Klimt, Adele Bloch-Bauer’in Portresi I – 1907

Sırada sanat dünyasının ilgi odağında olan bir tablo ve ressam var: Gustav Klimt. Adele Bloch-Bauer’ın resmedildiği bu tablo canlı parlak sarı rengi ile içimizi ısıtan bir atmosfere sahiptir. Adele Bloch-Bauer, Viyana sosyetesinde zengin bir aileden gelerek çevresinde boy gösteriyordu. Farklı bir gelecek hayali kurmasına rağmen toplumsal beklentilere bağlı kalarak erken yaşta evlenmiştir. Bu dönemde çocuk sahibi olamayınca kendini sanata adamış, Gustav Klimt ile yakın ilişkiler kurmuş ve böylelikle onun eserinde yer almıştır. Tabloda yer alan elbise; elbisede yer alan farklı figürler, elbisenin duruşuyla akıllara kazınmıştır. Değişen kültürel estetiğin bir araya getirildiği bu elbise, sanattaki en güzel elbise yarışında sonsuza kadar hatırlanacak gibi görünüyor. Çünkü altınlar içindeki bu tablodaki bazı detaylar unutulacak gibi değil.

Gustav Klimt, Portrait of Adele Bloch-Bauer II, – 1912 / Judith I – 1901

Adele Bloch-Bauer, Klimt’in iki kez boyadığı tek kişidir. Savaş döneminde çok badireler atlatsa da eserleri günümüze gelmeyi başarabildi. Yukarıdaki resimde, Ravenna’nın Bizans altın mozaiklerine yaptığı ziyaretten ilham alan Gustav Klimt, “Adele Bloch-Bauer I’in Portresi”ni boyamaya başladığında, kendini tamamen “Altın Evre” olarak adlandırılan döneme kaptırmıştı. Altınla buluşmasıyla tablolarında sarı renk hakim olmaya başladı. Yukarıdaki tablolarda da arka planda farklı bir çalışma ile önde insan figürü çekici ve göz alıcı elbiseleriyle resmediliyor.

Tamara de Lempicka

Tamara de Lempicka, Eldivenli Genç Kadın – 1929

Döneminin çok ilerisinde bir sanatçı olan Lempicka, eserleri ile popüler olmaya devam ediyor. Sanatçının adeta bir işkolik olduğu söylenir. İşine aşık ve günün çoğu zamanında sanatını icra etmekte vakit harcıyordu. Onu döneminden ileri taşıyan bir başka özelliği, Madonna ve Lady Gaga’yı akla getiriyor olmasıdır. Çizdiği resimlerde renkler ve nü esintileriyle kendine özgü bir tarz oluşturur niteliktedir. Eserlerinde hatları keskindir ve bu durum adeta kendi kişiliğini yansıtıyordu.

Tamara de Lempicka, Marjorie Ferry’nin Portresi – 1932

Lempicka çalkantılı hayatı ile ileriyi hissedebilen ve resmedebilen bir ressamdı. Günümüzü andıran bu tablosu için hepimizin aklına benzer kişileri çağrıştırıyor diyebiliriz. Beyazlar içerisinde bu kadar vurgu ve gölgelendirme ile resim kendini anlatıyor. Sade, beyazlar içerisinde şıklık ve zarafet dolu elbise içindeki kadın adeta göz alıyor.


Kaynak

Beyond Madame X: Portraits by John Singer Sargent – dailyartmagazine /27.11.2023

Masterpiece Story: Flaming June by Sir Frederic Leighton – dailyartmagazine /30.11.2023

Edgar Degas and His Most Beautiful Ballerina – dailyartmagazine /02.12.2023

Masterpiece Story: Portrait of Adele Bloch-Bauer by Gustav Klimt – dailyartmagazine /02.12.2023

10 Things You Must Know About Tamara de Lempicka – dailyartmagazine /02.12.2023

5 Most Beautiful Dresses in Art dailyartmagazine /03.12.2023

MADAM X’İN PORTRESİ “THE PORTRAIT OF MADAME X” – sanatabasla / 11.12.2023

EDGAR DEGAS – galleryintell.com / 18.12.2023

ADELE BLOCH-BAUER’İN PORTRESİ – sanatla başla! / 18.12.2023

Portrait of Adele Bloch Bauer 2, 1912 by Gustav Klimt – gustav-klimt.com / 18.12.2023

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.